17 Mart 2013 Pazar

Eleştiri Üzerine Bir Bakış...




Faiz Cebiroğlu


Türkiye’de en çok yanlış anlaşılan kavramlardan birisi, hiç kuşkusuz, ’eleştiri’ sözcüğüdür. Öyle ki, bu sözcük, bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde, birbirini karalamanın bir aracı olarak kullanılmış; ve böylece de eleştiri, eleştiri olmaktan çıkıp, yerini, ne yazık ki, küfür’e terketmiştir. Üzücüdür. Oysa ki, küfür ayrıdır; eleştiri ayrıdır. Küfür, ilkelliktir. Bilim dışıdır. Eleştiri ise, hep ileriye gitmek içindir.

Eleştiri (critic / kritik), kelime olarak, Yunancadan gelmiş; değişik konu ve alanlardaki, ’doğruyla yanlışı’ , ’geçerli olanla geçersiz’ olanı ayırt etme anlamına geliyor. Bu tanım doğrultusunda, eleştiri:

Bir: sözlü / yazılı; teorik ve günlük pratik yaşamda, birbirimizin eylemine ve dünya görüşüne ”değer biçmektir”.

İki: Eleştiri bu anlamda, analiz ve yorumlamadır.

Üç: Eleştiri bu doğrultuda, ’kırıcı’ değil, ’yapıcı’ bir işlev görür.

Dört: Eleştiri, ’küfür’ değil; doğruda yürümenin ve ileriye gitmenin bir ’felsefesi’ olarak, anlam kazanır.

Yalnız bu kadar değil.

Eleştiri, doğru yolu göstermek ve doğruyla yanlışı ayırt etmek için kullanılan bir yöntemdir. Bu anlamda eleştiri, canlı, dinamik bir ilişki, geliştirici bir tartışma ortamın yaratılması demek oluyor.

Bu çerçevede eleştiri:

- Somut olguları hedef almalıdır.

- Eleştiri, tartışma konusu olan olgu/olgulara yönelik olmalıdır.

- Eleştirmen, eleştirisinde ’açık’ ve ’direkt’ olmalıdır.

- Hem eleştiri yöneltme, hem de eleştiri kabul etme anlayış ve olgunluğa sahip olunmalıdır.

Burada bir soruya ihtiyaç var: Ya öz-eleştiri?

Sürekli pişmanlık yasalarının çıkarıldığı; öz-eleştirinin bir „cezalandırma“ aracı olarak kullanıldığı bir ülkede, öz-eleştiriye, olumlu baktığımı söyleyemem. Zaten eleştirinin kendisi, doğruyla yanlışı formüle etmenin yöntemidir. Böylesi bir durumda,  ‚özel’ bir öz-eleştiri yapmanın anlam ve gereği kalmıyor. Bu, bir. İkincisi, Türkiye’de öz-eleştiri, bir nevi, ‚günah çıkarma’ olarak algılanıyor. Bunun eleştiriyle, gerçek eleştiri anlayışıyla bir ilgisi yok. Bulunmuyor. Red-edilmesi gerekir!
Üçüncüsü şu: Tartışma ayrıdır; günah çıkarmak ayrıdır. Eleştiri ayrıdır; ‚pişmanım’ anlamındaki öz-eleştiri ayrıdır.

 Bu temel ve açıklayıcı noktalardan sonra ekleyeceklerim var: eleştiri, insanın topyekün gelişmesi için kullanılan bir yöntemdir. Bu bağlamda, Türkiye’de, canlı ve dinamik bir tartışma ortamı yok. Bulunmuyor. Eleştiri adı altından, ne yazık ki, başka şeyler vardır. Küfür vardır; ilkelliktir. Birbirini karalama vardır; olmaması gerekiyor…

Kısaca, eleştiri, analiz, yorum ve değerlendirmedir. Bu anlamda eleştiri, ’eksik’ ve ’yanlış’ yanları gösteren bir yöntem oluyor.

Eleştiri, ileriye gitmek ve gelişmek içindir.

Türkiye’de böylesi eleştirilere, ihtiyaç vardır…

Devam ediyorum..

Eleştiri, ileri, daha ileriye gitmek için yapılan analiz ve yorumlamadır. Bu anlamda eleştiri, kırıcı ve bozucu değil, yapıcıdır. Yapıcı eleştiri, kırıcı ve bozucu eleştirinin tersidir. Yapıcı eleştiri, gelişime açık olan, gelişime ışık tutan bir yöntemdir. Zaten eleştirinin doğasında yapıcılık ve ileriye gitmek vardır. Bu mu, şu demektir: Her hangi bir konuda ve alanda var olan tıkanıklığı ve duraganlığı ortadan kaldırmanın ve ileriye gitmenin metodu demektir. Yapıcı eleştirinin prensibi, insan toplumunun evrim tarihinde yaşamı savunmak ve daha ileri götürmek içindir! Metod ve prensip budur!

Eleştiri, toplumsal yaşamın, canlı yaşamın tüm yön ve cephelerinde değişik metodlarla yapılıyor. Ortaya çıkan analiz ve yorumlar bu ”eleştiri sanatı” ile bizlere ulaştırılıyor. Bu eleştiri metodu ile doğru ve yanlışlar ortaya çıkarılıyor. Edebiyat, sanat, estetik eleştiriler… her alanda bu böyledir.

Estetiksel eleştiriler, bazen edebiyat, sanat, müzik olarak ayrılsalar da, eleştirinin temel amacı ve ötopyası değişmiyor: Geçerli olanla geçersiz olanı; doğru olanla yanlışı açığa çıkarmaktır.

Eleştiride, yapıcı eleştiride, metodumuz / prensibimiz, yaşamı olumlamaya ve yaşamı, en zor koşullarda dahi, kaliteli bir yaşam haline getirmenin kavgası oluyor. Bu bir ütopyadır. Ama bu güzel bir geleceğin ütopyasıdır.

Parentez açıyorum.

Ütopya, çoğu zaman hayali ve gerçekleşmesi mümkün olmayan bir ”fantazi” olarak alıgılanıyor. Yanlıştır! Ütopya, eleştiri bazında ve toplumsal yaşamın tüm yönlerinde ( ekonomi, siyaset, kültür, sanat, teori…) her alanda, daha ileri, daha kaliteli bir vizyona sahip olmak demektir.

Devam ediyorum.

Yapıcı olmak, çoğu zaman, ”çalışmayan”, ”duraganlaşan” araçların tekrar aktif hale gelmesi olarak ta algılanıyor. Yanlıştır! Elbette, toplumsal yaşamın değişik cephelerinde duran, çalışmayan araçların – aynı halleri ile de olsa – tekrar çalışmaya başlaması iyidir. Ama yeterli değildir! Zaten, ileriye gitmediği için, sürekli duraganlaşan bir aracı, kazara da olsa, tekrar çalıştırmak bizi, bizleri ileriye götürmüyor. Götürmez. Birinci, noktadır.

Yapıcılık ve yanına eleştiri koyuyorum: Yapıcı eleştiri oluyor. Yapıcı eleştiri, eskimiş sistemleri tekrar çalıştırmak değildir. Yapıcı eleştiri, ilerlemek, daha ilerlemek için yeni araçlara olan ihtiyacın bir işareti oluyor. Bu da ikinci noktadır.

Eleştiri sürecinin böylesi bir perspektifte devam edebilmesi için bazı noktaları tekrarlamak zorundayım:

1- Eleştirilerde ”spesifik” olmak.

2- Olumlu – olumsuz tüm fikirleri dinlemek.

3- Farklı fikirlere açık olmak.

4- Çözüm için yeni alternatiflere hazır olmak.

5- Eleştirilerde somut olmak, net tanımlayıcı olmak.

Bu noktalar bağlamında, sürekli ”negatif” olarak algılanan ”eleştiri” sözcüğü de olumlu bir karektere bürünüyor.

Bitiriyorum.

Eleştiri, yapıcı eleştiri, doğruda durmanın ve ileriye gitmenin olmazsa olmaz metodudur.

Sürecinde gelişimi barındırmayan her eleştiri, yıkıcı eleştiridir.

Eleştiri, bir sanattır.

İnsanoğlu, böylesi yapıcı eleştirilere ve sanata ihtiyacı vardır.