14 Ağustos 2009 Cuma

15 AĞUSTOS



Bülent Tekin
btekin1954@mynet.com


15 Ağustos’ta Abdullah Öcalan’ın açıklayacağı yol haritası öncesinde parlamentodaki partileri bir telaş sardı. Alelacele AKP zaten bir Kürt açılımı yapacağını açıkladı. CHP ve MHP’nin bir savaş açmadıkları kaldı. Devlet Bahçeli, PKK’nin 25 yıllık dağa çıkış ve savaşına MHP’nin 50 yıl dağda kalarak yanıt vereceğini ilan etti. MHP dağa çıkabilir mi? Bu ülkenin yurttaşları olan Kürtlere hak ve özgürlükleri verildiğinde(n) bunu yıkmak için 50 yıl dağda mı savacak?

Bizim buralarda bir gün bir köye Çingene bir Kürt çalgıcı gelir. O gün o köyde büyük bir hazırlık vardır, köy bir şeyhi misafir edecektir. Her şeyden habersiz olan Çingene köy odasına doğru yollanır. İçeri girdiğinde koskocaman odanın dört tarafında yerlere döşeklerin serilmiş olduğunu görür. Duvarlarda şişkin yastıklar yaslanmıştır. O döşeklerden biri oldukça şişkin ve yumuşaktır. Orayı kendisine uygun gören Çingene hiç zaman kaybetmeden oraya çökelir. O ara hizmet edecek bir köylü içeri girer ve olanlara şaşırır. Çingene’ye yaklaşır. “Kalk!” der, “buradan kalk!” “Yook! Burası iyi!” der Çingene. “Burası çok rahat!” “Kalk buradan!” diye sertçe söylenir bir daha köylü. “Yo yo! Burası çok iyi! Çok rahat bir yer!” Çingene’nin oralı olmadığını gören Kürt köylü bu kez kızar: “Kalk buradan! Bu yer senin değil! Buraya şeyh oturacak!”

Dağlar MHP’nin ve Bahçeli’nin yeri değil! Dağda yaşamanın zorluklarını anlatacak değilim. Herkes dağa çıkamaz. Kimse buradan bizim PKK’yi övdüğümüzü çıkarmasın. Ama komprador burjuvazinin hiçbir temsilcisi dağda yaşayamaz. Dağda kimseye maaş vermezler, dağda Meclis te yok. Dağda ihale, şirket, ithalat, ihracat, beş yıldızlı otel işletmeciliği de yok! Ve nihayet kısacası dağlar MHP’nin işi değil! Garip köy çocukları, garibanlar, fakir fukara çocukları dağa çıkabilir! Ve Bahçeli’nin unuttuğu bir nokta var: PKK 25 yıldır dağda ama Türk ordusunun askerleri de 25 yıldır dağlarda! Demek dağda vuruşmak, ölüp öldürmek çözüm getirmiyor. Bu olay (gerçek) görülüp, yaşandığı içindir ki bugün akan kanın durdurulması isteniyor. Ekonomik, sosyal, kültürel, toplumsal yıkımın bir insani yıkımı yarattığının görülmesi üzerine bugün bir çözüme gidilmek isteniyor.

Kürt sorununda çözüm yolları vardır: Kültürü ve dili yok sayarak bir halkı yok saymak en yoğun bir şiddet uygulamasıdır. Bu nedenle bu tip şiddeti militarist devlet anlayışıyla sürdüren silahlı mücadele anlayışına son verilmelidir. Anayasamızda etnik kimlik üzerinden tanım yapılmamalıdır. Çünkü her türlü milliyetçilik, bir ötekileştirmedir ve şiddet içerir. Kimse bu ülkede ev sahibi ya da misafir değildir. Ülkemiz JİTEM, TİT, Ergenekon, kontrgerilla dâhil, geçmişiyle hesaplaşmalıdır, derin devlet tasfiye edilmelidir. Yerinden yönetim esas alınmalı, Kürtlerin kültürlerini geliştirecekleri (yaşayacakları) demokratik seçim esası (demokrasi) getirilmelidir. Ve tüm bunların çözümü özgürlükçü sosyal bir demokratik anayasadan geçer.

Bu ülkede ölgün ışıklar kara lekeler saçıyor aydınlık yerine. Oysa biz aydınlık istiyoruz. Ölüm ve yıkım fırlatan ısırıcı bir rüzgârı esiyor kirli savaşın. Ölenler Mehmetçik te olsa, PKK’li de olsa benim senin çocuğundur, yani garibanların! Onlar milletvekili çocukları, başbakan çocukları değil! Bedelli askerlik yapan komprador burjuvazinin de değil! Ölenlerin cesetlerine öyle bir bakın, hiç gözlerinde öyle kin dolu bakışlar var mı? Zeki bakışlar göreceksiniz, kahkaha patlatmaya hazır gülümseyen ölüm yüzlerinde. Çünkü onlar çocuktur ve gülümseme anne-babalarının yaptığı şakalardan asılı kalmıştı yüzlerinde ve ölüm dahi o gülümsemeyi alıp götürememişti. İşte bu noktada MHP’nin ya da CHP’nin beni anlayacağını hiç sanmıyorum.

Evet, toplumsal barıştan söz ediyorum. Ölmenin/öldürmenin olmadığı bir kardeşlik ortamından! İnsan hakkının insana verildiği kolaycık bir durumdan… Çocuklarımızın din, ırk, siyaset tacirlerinin kadavraları olmadığı bir ülkeden söz ediyorum. O ülke bizim ülkemiz, hepimizin!

Hiç yorum yok: