Ahmet Türk’e saldırıyı değerlendiren Öcalan, “Samsun’da Ahmet Türk’e yönelik bu saldırıların gerçekleşmesi tesadüf değildir, planlıdır. Kürtlere işgalci Yunan gözüyle bakıyorlar, bunun iyi anlaşılması gerekir” dedi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, avukatlarıyla görüştü. Edinilen bilgilere göre görüşmede Ahmet Türk’e Samsun’da yapılan saldırıyı değerlendiren Öcalan, “Daha önce İzmir’de şimdi de Samsun’da Ahmet Türk’e yönelik bu saldırıların gerçekleşmesi tesadüf değildir, planlıdır. İzmir’in de Samsun’un da onlar için özel bir önemi var. Ahmet Türk’ün, Kürtlerin İzmir’e gidişini İzmir’in Yunanlılarca işgali gibi algılıyor bu kesimler. Bu kesimlere kontrgerilla mı denir ne denir bunlara bilemem ama bunlar, örgütlüdürler ve hala devletin içerisinde etkindirler. Bunlar kendilerini Kuva-i Milliye olarak da isimlendiriyor olabilirler. Devletin ne kadarı bunların elinde onu bilemem. Ama Kürtlere işgalci Yunan gözüyle bakıyorlar, bunun iyi anlaşılması gerekir. Bunların vatanseverlik anlayışı böyledir! Samsun’da da böyle bir olayın olması tesadüf değildir. Samsun da 19 Mayıs nedeniyle bu kesim için özel anlamı olan bir yerdir. İzmir’deki olayı da Samsun’daki olayı da yapanlar birbirleriyle bağlantılıdır, bunları aynı örgüt organize ediyor. İttihat Terakki döneminden beri örgütlüler. Mersin’deki bayrak provokasyonu da bunların işiydi. Söylediğim gibi bunlar Kürtlere işgalci gözüyle bakıyorlar. Bunların vatan anlayışı Kürtleri bile işgalci olarak gören bir anlayıştır. Bu tür olayları polis amblemiyle, rozetiyle yapacak halleri yok ya! Bunlar bir örgüttür, bunu anlamak gerekir.” dedi. Öcalan, şöyle devam etti:
AKP ÇIKARLARINI DÜŞÜNÜR
“Kemal Yamak eski bir kontrgerilla başıydı. 12 Eylül’de Diyarbakır’da kolordu komutanıydı. Onun bir kitabı vardı, Diyarbakır cezaevinde yaşananlarla ilgili şeyleri de yazmış. Bu kitapta Ecevit’le olan bir konuşmasına da yer vermiş. Ecevit kontrgerillayı duyunca kendisine tavır alıyor. Ve ona “kontrgerilla nedir?” diye soruyor. O da “kontrgerilla her partide yer alan senin partinde de yer alan yüzlerce kişidir ve bunların hiçbirisinin birbirinden haberi yok, hiç birisi de birbirini tanımaz” diyor. Ve bu Kemal Yamak aynı zamanda Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde genel sekreterliğini yapmıştır. Ki Turgut Özal’ın kuşkulu ölümü ortadadır. Söylediğim gibi bu kesimler devletin içinde hala güçlüdürler. Biliniyor Bülent Arınç’a yapılmak istenen suikast resmi kayıtlara da geçmiştir. Kontrgerilla demiştim bu Ergenekon olarak da adlandırılabilir. Ama adı her neyse devletin bu kesimi aslında tasfiye edilmiyor. Ergenekon davası olarak kamuoyuna yansıyanlar buzdağının sadece görünen kısmıdır, bu örgütün, yapılanmanın asıl gövdesi karşısında ortaya çıkarılanlar sadece devede kulaktır. Bunun dışarıdaki ayakları da vardır. AKP şu anda bunlara karşı görüldüğü gibi tasfiye çalışmasında değildir. Çalışmaları sadece kendisini kapattırmamaya dönüktür. AKP bunları tasfiye eder gibi gösterse de aslında kendi çıkarlarını korumaktadır. Hatta bu kesimlere Kürt meselesini ben kendi yöntemimle tasfiye edeceğim mesajını vermiştir. Asıl yapılan Kürt hareketinin tasfiyesidir. Ama söylediğim gibi AKP’nin içinde iyi niyetliler de olabilir.”
SÜREÇ İÇİN ÖNGÖRÜ YAPMAK ZOR
“Umarım süreç olumlu sonuçlanır. Net bir şey söyleyemiyorum. Süreç kesin çözüme evrilecek demek de zor, tersi olacak demek de zor. 160 Sayfalık yol haritasını vermeleri gerekiyor. Bu yol haritasını revize etmem de söz konusu değil, bir daha yol haritası yazamam. Ben orada gereken herşeyi ifade etmiştim, bunların tartışılması lazım. Ben artık eski sağlığımı, esnekliğimi kaybettim. Artık vücuduma bir ağrı-sızı girdiğinde haftalarca, bir ay çıkmıyor, eskisi gibi değilim. Muhataplık konusunda benden bir şey bekleniyorsa bu koşullarda daha fazla bir şey yapamam. Benden bir şey bekleniyorsa koşullarımın düzeltilmesi lazım.Kimse yanılmasın, doğru anlasınlar. Ben on iki yıldır burada bu koşullarda dayanmaya çalışıyorum, taviz de vermiyorum. Devlet benim bu ciddi duruşumu anlamıştır, anlamak zorunda kalmıştır.”
İKİ HAYATİ KONUDA TAVİZ OLMAZ
“Ben daha önce de mektuplarımda iki şarttan bahsettiğimi açıklamıştım. Bunlar hayatidir ve bunlardan taviz veremeyiz. Birincisi insan hakları ve demokrasi şartıdır. Bir çözüm gelişecekse insan hakları ve demokrasi ekseninde gelişecektir. Öyle burjuva tarzı insan hakları anlayışından bahsetmiyorum. İkincisi de güvenlik şartıdır. Bu güvenlik şartını KCK üzerinden değerlendiriyorum. Halkımızın güvenliğinin güvenceye alınması lazım. Güvenlik öyle sadece benim güvenliğim değil. Ben burada öldürülebilirim diyorum, bazıları “Apo öldürülecek! diye anlıyor. Bu öyle değil, ben burada çürütülüyorum. Benim buraya getirilmemde ABD’nin rolü var. Onların politikalarını da eleştiriyorum. Bu nedenle hedef alınabilir ve öldürülebilirim, diyorum. Ama bunu öyle birileri camı kırıp gelip beni öldürecek anlamında söylemiyorum. Beni burada 12 yıldır tasfiye etmeye çalıştılar ama başaramadılar. 12 yıldır burada yavaş yavaş çürütülerek öldürülüyorum. Burada bir ölüm çukurunda gibiyim, nefes alamıyorum, gün be gün çürütülüyorum. Bu iki şart dikkate alınmadan diyalog ve uzlaşı sağlanamaz.”
ANAYASA YAZ BOZ DEĞİLDİR
“Bu Anayasa Paketi konusunda da geçtiğimiz haftalarda değerlendirmeler yapmıştım. Anayasa işi öyle basit değil, öyle safsata değildir, yaz-boz kağıdı değildir. Anayasa şudur: Anayasa, egemen güçlerin birbirleriyle olan ilişkilerini ve halkın bunlarla ilişkilerini, hukukunu düzenler. Bu nedenle çok önemlidir. BDP hala tam olarak anlamıyor. Bizim anayasa konusundaki tutumumuz şudur. Anayasa bir toplumsal sözleşmedir, toplumun taleplerinin ortaklaşmasıyla olur. 1921 Anayasası eksiklikleri olsa da bu niteliği yansıtıyordu. Önemli olan mevcut anayasada kendisini ifade etme imkanı bulamayan sınıfların, grupların, kesimlerin sesi olabilmektir. Önemli olan milyonlarca yoksulun, emekçinin haklarının anayasal güvenceye alınmasıdır. Mevcut anayasa ve yapılmak istenen değişiklikler sadece CHP’nin, MHP’nin ve AKP’nin taleplerini karşılıyor. Milyonların talepleri gözardı ediliyor. Eğer samimilerse neden bunların talepleri de görülmüyor? Yüzde on barajını yüzde beşe bile indirmiyorlar. Bu şekilde milyonlarca ezilenin iradesinin meclise yansımasına engel oluyorlar. Biz bunların samimi olduğuna nasıl inanalım? Birazcık samimi olsalardı bunu düzeltirlerdi. Parti içi demokrasiyi sağlayacak düzenlemeler yaparlardı. AKP zaten devletin ilgili kesimleriyle uzlaşmış görünüyor. CHP ile de aslında uzlaşmışlardır. Bu konu çok önemlidir, oyuna gelmemek gerekir. Biz ne ittihatçı gelenekten gelen CHP ve MHP hegemonyasına mahkumuz ne de AKP’nin bunun yerine koymaya çalıştığı yeni hegemonyaya mahkumuz. CHP ve MHP Ankara merkezli hegemonyanın İttihatçı temsilcisidir. AKP ise Kayseri-Konya merkezli küresel kapitalist hegemonyanın temsilcisidir. Halklarımız bu iki hegemonya arasında tercih yapmak zorunda değildir. Bu nettir.”
ÖNÜMÜZDEKİ BİR KAÇ HAFTA KRİTİK
“Önümüzdeki birkaç hafta kritiktir. Sürecin nasıl evrileceğini önümüzdeki haftalar gösterecektir. Ben değerlendirmelerimin esas bölümünü üçüncü dönemin bitişi ve sonrasına ilişkin olarak yapmak istiyorum. Artık üçüncü dönem bitiyor. Önümüzdeki dönemin barış ve demokratik çözümü geliştirecek bir dönem mi olacağına yoksa savaşın gelişeceği bir dönem mi olacağına devlet ve PKK karar verecektir. Ben elimden gelen herşeyi yaptım, yapmaya da devam edeceğim ama söylediğim gibi kararı onlar verecekler, sorumluluk bende değil.”
KÜRTLER ARASI BİRLİKTELİK ÇALIŞMALARI YÜRÜTÜLMELİ
“Kürtler arasındaki birliktelik çalışmaları yürütülmelidir. Sadece Kuzey Kürtleri için değil dört parçada çalışma yürütülmelidir. Kürtler arasındaki ilişki sağlanmalıdır. Hatta buna dönük Kürt Ulusal Konferansı’nın toplanmasına öncülük yapılmalıdır.”
EVRİM ALATAŞ İÇİN ÜZÜLDÜM, ANISINI YAŞATMAK İÇİN NE GEREKİYORSA YAPILMALI
“Gazeteci Evrim Alataş hayatını kaybetmiş. Üzüldüm. Başsağlığı diliyorum. Ben Evrim’in birkaç yazısını okumuştum. Yazılarını özellikle doğduğu köy ve Kürt çocuklarla ilgili bir yazısını beğenmiştim. Aynı zamanda Teslim Töre’nin yeğeniymiş galiba. Ben onun, Malatya’nın, kendisini halkına adamış Zeynep(Zilan) ve Müslüm Doğanların hatırasını önemsediğini biliyorum. Okuduğum yazısından da bu sonucu çıkarmıştım. Kürt halkı ve Malatya gençliği Evrim’in de, Zilanın da, Müslümün de anılarına bağlı kalmalı, anılarını yaşatmalıdır. Başsağlığı dileklerimi iletiyorum. Halkımızın başı sağolsun. Evrim, Zilan, Müslümlerin anısını yaşatmak için ne gerekiyorsa yapılmalıdır.”
ERKEKLER KENDİLERİNİ DÖNÜŞTÜREMİYOR
“Kadın Konferansı yapılacak sanırım. Kadınların dönüşümünde benim de biraz katkım olduğunu düşünüyorum. Bir anımı anlatarak konuya girmek istiyorum. 11 Nisan Annemin ölüm yıldönömüydü. Bu vesileyle onu da anmış olalım. Ölünceye kadar ona bir telefon bile açmamıştım, o yüzden kızgındı bana. Bazen üniversiteden köye uğradığım zamanlar annem bana hep “bana dört metre kumaş bile almadın” derdi. Oysa ben daha büyük ideallerin peşindeydim. Ne yazık ki bu sistem içinde kadınlar somut elle dokunulur şeyler isterler. Eşya isterler. Maddi değerler, eşyalar onları mutlu eder. Ki bu onların suçu değildir, böyle yetiştiriliyorlar. Ama biz böyle yapmadık, ne yaptık, kadın sorununu toplumsallaştırdık. Bu şekilde kadın sorununun çözümü konusunda gelişme yarattık. Ben hep toplumun kurtuluşunun kadının kurtuluşundan geçeceğini söyledim ve hala yıllardır bunu söylüyoruz. Cinsiyetçi toplum sistemi içerisinde ne kadın kurtulabilir ne de erkek kurtulabilir. Kadınlarımız gerçekten çaresizdirler. Düşünün 14-15 yaşında bir kız, özgür bir şekilde erkeklerle ilişki geliştirmeye kalksa hemen toplumda ismi çıkar, dışlanır. Ya da toplumun dayattığını kabul eder evlenir yine bir erkeğin hakimiyetini kabul eder ve köle gibi yaşar. Nereden baksanız bir çıkar yol bırakılmıyor kadınlara. Kadın ve erkeğin sağlıklı bir temelde ilişki kurması bu sistem nedeniyle çok güçtür. Ben bizzat kendim yıllardır bu konuyla uğraşmama rağmen bir kadınla bu sistem içinde bir ilişki kurmaya korkuyorum. İkinci gün sorun çıkacağından korkuyorum. Bu sorun benden kaynaklı da olabilir. Neden böyle söylüyorum. Çünkü erkekler bu konuda kendilerini dönüştüremiyorlar. Özgür ilişki, özgür yaşamı sağlayacak şekilde bir birliktelik yaratmak bu sistem içinde çok zor görülüyor. Kadına yaklaşımı bir enstrümana yaklaşıma benzetiyorum. Bu yanlış anlaşılmasın, kadını bir araç olarak ele alıyoruz anlamında düşünülmesin. Müzik enstrümanına doğru yaklaşıldığı takdirde çok güzel müzik meydana getirilebilir. Hangi sesi vermek istersen o sesi alırsın. Yani kötü, yanlış yaklaşırsa kötü sonuçlar ortaya çıkarır. Ben daha önce de kadınlara söylemiştim. Bir kadın akademisi kurulabilir. Bunun bünyesinde çalışmalar yürütülebilir. Akademi konusunda sadece Diyarbakırla yetinilmemeli, yaygınlaştırılmalıdır.”
CEZAEVLERİNE SELAM GÖNDERİYORUM
“Siirt halkına , Siirt cezaevindeki arkadaşlara, Diyarbakır E ve D Tipi C.evindekilere, Urfa Cezaevi’ndeki kadınlara selamlarımı iletiyorum. Cezaevlerindeki arkadaşlar, bu kötü durumu iyiye çevirebilir. Cezaevinde olmayı bir fırsata çevirebilir. Bu fırsatı iyi değerlendirebilir, içeride daha huzurlu biçimde yoğunlaşabilirler, bol bol araştırma yapabilirler. Cezaevlerinden çok sayıda mektup elime ulaştı. Çoğu Newroz kutlamalarıyla ilgili. 70’e yakın mektup elime geçti, 6’sı hakkında verilmeme kararı verildi. Hemen hemen bütün cezaevlerinden Muş, Diyarbakır, Siirt, Urfa, Mardin mektup var. Trabzon bile var. Adana Karataş cezaevinden mektup var. Cezaevindeki tüm arkadaşlara selamlarımı iletiyorum. Daha önce istediğim kitaplar vardı. Grek mitolojileri, Ermeni mitolojileri bunlar Say yayınlarından çıkmış olmalı. Tarih Öncesinde Ticaret, Helen ve Roma Uygarlığı, Anadolu’nun Neolitik Tarihi gibi kitaplar. Diyarbakır ve Siirt halkına selamlarımı iletiyorum.
ANF NEWS AGENCY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder