3 Aralık 2009 Perşembe

Mecburuz...




Hasan Bildirici
bildiricihasan@hotmail.com

Önceki yazılarımdan birinde daha belirtmiştim: PKK, Türkiye’yi demokratikleştiremedi, fakat Kürt sorununu Türkiyelileştirdi. Köklü bir hesaplaşma yaşanmadıkça faşist rejimlerin demokratikleşmesi zaten mümkün değil. Şimdi artık Kürtler yürüdükleri, Kürtçe şarkı söyledikleri, Kürt renkleri bağladıkları, alacak-verecek davasına giriştikleri, aşık olup kız sevdikleri Türk şehirlerinde linç muamelesi görüyor. Kürtler, İzmir’den sonra Çanakkale’de de toplu saldırıya uğradı.

Kürt ve Kürdistan sorununun karakteridir bu. 86 yıldır ekilen ırkçılık ve inkar tohumlarının başağa durmasıdır. Hakim olan Türk ırkçılığının, hak ve özgürlüklerini isteyen Kürt toplumu karşısında ateşe yakalanıp, çıban çıkarmasıdır.

Falaka, Türklere ait kaba, ama çok acı veren bir işkence türüdür. İşkenceciler ayak tabanına kalası indirdiler mi, benzersiz bir acı, vücudunuzu boydan boya geçerek saç tellerinizden fışkırır. Ve her vuruşta devam eder bu. Ayaklarınızın altı şişer, kabuk atar. Alttan kanlı, pembe bir deri belirir. Falakacılar ayağın o haline de vururlar. Tabanın o haline inen kalasların darbeleri çekilmezdir. Bin kez ölmek istersiniz, ancak ölüm uzaktadır…

İnançlı insan için o halde yapılacak tek şey vardır: Acı karşısında kendini koyuvermek. Darbe alan ayakları kendinden saymamak. Başka şeyler düşünmek… Örneğin afacan bir çocuk olarak kırlarda koşup, çiçek topladığın günlere uzanmak… Bir türlü dokunamadığın gençlikteki sevgilinin elini tutmak… İnsan o zaman acıyı yenebiliyor…

Kürdistan’da silahlı ölüm, Türk şehirlerinde linç korkusu altında yaşayan Kürt halkı; özgürlük savunucuları; sabırlı ve güçlü olmak zorundadırlar. Özgürlük tutsaklarının falaka karşısındaki sabrı gibidir bu. Acıyı ve sömürgeci alçaklığı, özgürlük isteyen sabırlı direncin çelik iradesinde yenmek gerekiyor.

Bunun için çok özel ve abartılı bir çabaya gerek yok. İnsan haklarına saygılı, talepleriyle çağdaş, davranışlarıyla insan, ilişkileriyle temiz kalıp, tarihin çöp sepetini boylayacak Türk ırkçılığı önünde diz çökülmemeli. Topraklarımızda ve sürüldüğümüz alanlardaki faşizmin ne özelliği varsa ortaya çıksın. Ne tür katliam hazırlıkları ve eğilimleri varsa sınasınlar. Yağ çekmekle, faşizmin hassasiyetlerine kul köle olmakla faşist rejimler geriletilemez. Faşizmin çok belirgin bir özelliği vardır: Diz çökmek ve korkmak faşizmi cesaretlendirir. Faşizm tek dilden anlar, direnç ve direnişten…

Türk devleti ve onun sokak saldırganları şunu çok iyi bilecekler. Kürt halkı, daha önce katledip, geride kalanları sindirdikleri azınlık halklara benzemez. O halklar azınlıktı, ürkekti, kendilerini yabancı hissediyorlardı…

Fakat Kürtler öyle değildir. Kürtler, Kürdistan’ın da dahil olduğu Türkiye ülkesinin sahiplerindendir. Kürde vurmak, Türkiye’nin kalbine kurşun sıkmaktır. İç savaş şeklinde Kürde vurmak, Anadolu ve Kürdistan’dan on tane Irak çıkarmaktır… Batı şehirlerinde Kürde vurmak, doğudaki Kürdistan şehirlerini bırakıp kaçmaktır…

Kürt ulusu ve dostları rahat olmalıdır. Kürtçe şarkı söylemek bir topluluğu rahatsız ediyorsa, Kürtçe şarkı söylemeyi sürdürmekten başka çare yoktur. Cep telefonunda çalan Kürtçe melodi bir kasabanın bütün esnafını satır ve bıçaklarla harekete geçirmişse, telefonlara daha fazla Kürtçe melodi yüklemek gerekmektedir. Türkiye’nin en uygar geçinen İzmir şehri, iki renkli simgeye ve birkaç Kürt portresine bakarak taşlı sopalı saldırıya geçmişse, katliam yorgunu devletini de arkasına almış Tük sokak faşizmiyle, bu faşizm altında adını ve dilini bile kullanmaktan çekinen arayış halindeki Kürt dinamizminin kapışması kaçınılmazdır. Tarih, sömürgeci güçlerle, baskı ve yasak altındaki toplumların nihai hesaplaşmasına bir noktadan itibaren yol verir. Bu, hepimizin iradesi dışında gerçekleşecek tarihsel bir yazgıdır… Egemen olan, buyuran, öldüren, yaşamın bütün nimetlerini çalan çırpan Türk sömürgeciliğiyle, mazlum Kürt halkı arasındaki mücadele uçurumun kenarına kadar sürecektir… Sonra kimin ne olacağına da uçurum karar verecektir.

Dirençli bir tutsağın, Türk işkence türü olan falaka karşısındaki boş vermişliği gibi, biz de boş vereceğiz. Daha çok Kürt olacağız… Israrla Kürdistan adını kullanacağız… Dünyaya getirdiğimiz çocuklarımıza ana dillerinde okullar isteyeceğiz. Daha çok Kürtçe pankart asıp, daha çok Kürdistan renkleri taşıyacağız… Katil sürülerinin topraklarımızı terk etmesi için daha çok ısrarcı olacak; güvenlik ve statü isteyeceğiz…

Bunları yapmakla kalbimizi Türk sömürgeciliğinin kurşunlarına, gövdemizi sokak cellatlarının linç potinlerine hedef yapacağımız kesindir.

Fakat buna mecburuz… İnsanlığımız faşizmi çıldırtıyorsa; ne yapalım ki, insan olmaktan başka seçeneğimiz yoktur...

-------------------
Kürdistan-Post
http://www.kurdistan-post.com/

Hiç yorum yok: