18 Nisan 2012 Çarşamba

Musa Ağacık'ın Eleştirisine Yanıt Ve Sisteme Dair‏



Mustafa Elveren (Em. Öğrt.)
elverenmustafa@hotmail.com

Deneyimli gazeteci-yazar Sayın Musa Ağacık’ın iki ayrı mesajından alıntı yaparak özetlediğim aşağıdaki eleştirisine bir göz atalım.

“..Kemalist' eğitim sistemini ayaklar altına alan açıklamalar yapıyor, yazılar yazıyorsunuz… Mustafa Necati, Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç'un kimliğinde şekillenen bir ''Cumhuriyet Eğitim Anlayışı'na yönelik… Düşüncelerinizi doğrusu merak ediyorum.”

Sayın Ağacık her ne kadar eleştirinin devamında; “Kuşkusuz Atatürk'ün de eleştirilecek pek çok yanlış uygulaması var” dese de, birkaç siyasetçi ve bürokratın yaptığı devlet hizmetlerini temel alarak o sistemin demokrat ve laik olduğunu ima etmesi bana pek mantıklı gelmiyor. Tek tek şahısları örnek vererek bir sistemin iyi veya kötü olduğunu söylemek zaten doğru bir yöntem de olmaz.

Dönemin Milli Eğitim bakanlarından Mustafa Necati, Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç eğitimle ilgili olarak kaliteli hizmetler vermiş olabilirler. O tarihlerde bu şahıslar tarafından teşebbüs edilen veya yapılan yenilikler elbette olumludur. Ancak, onların bu olumlu yanlarına bakıp, o rejimin baskıcı olmadığını söyleyemeyiz.

Hocaların hocası Sayın Fikret Başkaya’nın dediği gibi; “Elbette eğitilmiş olanlar arasından az da olsa içinden çıktıkları sınıfa ihanet etmeyenler de çıkabiliyor. İyi ki de çıkıyor, aksi halde durum daha da vahim olurdu...”(1) Değerli Hoca’nın bu tespitine katılmamak mümkün mü? Fikret Hoca’nın bu tespiti aynı zamanda Sayın Ağacık’ın eleştirilerine yanıt niteliğinde olduğunu düşünüyorum.

Eğitilmiş olanlar arasından çıkanlardan biri de Yargıtay eski başkanı Sayın Sami Selçuk olduğunu düşünüyorum. Sayın Selçuk’un şu tespiti her şeyi daha net açıklıyor. “Türkiye'de tarih kitapları 'Şeriye ve Evkaf Vekaleti'ni kaldırarak laikliğe adım attı' diye yazılıyor. Hayır, kaldırılmadı. Adları değiştirildi. Şeriye Vekaleti'nin yerine Diyanet İşleri Başkanlığı geldi, Evkaf Vekaleti'nin yerine de Vakıflar Genel Müdürlüğü geldi. Dikkat ederseniz, bunların her ikisi de bir bakana, siyasetçiye bağlandı. Bu da tıpkı Özel Mahkemeler gibi bir ad, etiket değiştirme; bir aldatmaca! Türkiye devlet örgütlenmesi açısından teokratik bir ülkedir. Hem Şeriye Vekaleti hem de Efkaf Vekaleti var. Osmanlı'dan hiç bir farkı yok!” (2)

Sayın Selçuk’un bu tespiti “Türkiye laiktir laik kalacak” diyenlerin yüzüne şamar gibi çarpıyor.

Bence Kemalist sistem ile AKParti (Sayın Ağacık’ın deyimiyle AKPOKRATÖR) sistemi birbirine zıt değildir. Tam tersine birbirine daha çok yakındırlar. Benzerlikleri de çoktur.

Bu sistemin en önemli özelliklerinden biri; kendinden olmayanı ötekileştirmek, muhaliflerini yok etmek, iktidarını baskı ve öldürmeyle sürdürmektir.

Bu gün hala bu özelliğini korumaktadır. Sadece renk değiştirmektedir. Kemalizm’in mavi olan gözlerini yeşile boyatıp yeniymiş gibi piyasaya sürüyorlar. Bunu daha önce de çeşitli renklere boyayıp piyasaya sürmüşlerdi. Örneğin; Bayar-Menderes, Gürsel-İnönü, 12 Mart yönetimi, Ecevit-Erbakan, Demirel-Türkeş-Erbakan, 12 Eylül yönetimi, Çiller-Erbakan-Demirel, Ecevit-Yılmaz-Bahçeli, şimdi de Erdoğan…

İşte sistem bu gün aynı şekilde devam ediyor. Geçmişte olduğu gibi bu gün de bazen koltuk ve çıkar paylaşımı nedeniyle kendi aralarında kavga edebilirler. Bu kavgalar sonucunda bazı makyajların yapılması gerçeği değiştirmiyor.

Geçmişte olduğu gibi bu gün de;

-Müslüman ile dinsiz ya da Müslim ile gayrimüslimin veya Alevi ile İslam’ın eşit olduğunu söyleyebilir miyiz?
-Bu sistemde Kadın-erkek eşitliğinden söz edilebilir mi?
-Bu resmi ideoloji (Diyanet) tarafından halkların sosyal yaşamında referans olarak gösterilen İslam Peygamberi Muhammed eşitlikçi miydi? (Hiç kimse Muhammed’in deveden inip, köleyi bindirmesi masalına sarılmasın)
-Emek-sermaye çelişkisi var mı?
-Sosyal yaşamla ilgili birçok alanda Diyanet İşleri Başkanlığı Kurumu üzerinden Şeyhülislam Recep fetva veriyor mu?
-Türk ile Türk olmayan eşit midir?

Bu soruları daha da çoğaltmak mümkündür.

AKParti kongrelerinde Atatürk ile Başbakan Erdoğan’ın portreleri büyük bez afişte yan yana asıldığını herhalde fark etmişinizdir. Bence birbirine çok yakışıyorlar. Hatta ikisinin arasına Muhammed’in portresini de koyarlarsa Kemalizm’i daha iyi ifade eder.

Bunların yok birbirlerinden farkı. Biri İslam bankası diğeri de Türk bankasıdır. Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren sermayelerini birleştirip TÜRK-İSLAM bankası adını almışlar. Sonuçta her ikisi de bankadır ve sermayenin yanındadırlar. Bunlardan herhangi birisinin emekten yana olduğunu söylemek en hafif deyimle saflık olur. (Atatürk’ün zorunlu olarak kurduğu bazı devlet işletmelerini kimse bize devletçilik diye yutturmasın)

-Dün İstiklal Mahkemesi kararıyla Pirim Seyit Rıza’yı asanlar,
-Mustafa Suphi’yi Karadeniz’de boğduran, Sabahattin Ali’yi öldürenler,
-Diyarbakır Zindanı’nda Mazlum Doğan’ı yakanlar,
-Sivas’ta, Maraş’ta, Çorum’da… Alevileri katledenler,
-Din derslerini anayasal zorunluluk haline getirenler,
-Oruç tutmadığı için insanlarımızı katledenler,
-Yazarlarımızı ve bilim adamlarımızı katledenler,
-Bu gün de binlerce gazeteci ve siyasetçiyi zindanlara koyanlar,

bu sistemin bizzat kendisidir.

Sadece aktörleri değişmiştir. Gerici yobazlar maşadır, araçtır.

İstiklal Mahkemeleri, Sıkıyönetim Mahkemeleri, Özel Yetkili Mahkemeler arasında fark var mı? “Al birini vur ötekisine”

Çünkü bu sistem sahte dinci, sahte ülkücü, sahte sağcı, sahte solcu bizzat kendisi üretti ve katliamlarda kullandı. Çünkü bu mirası Osmanlı’dan devraldılar. Bu ülkede vatan-millet-Sakarya deyip, her şey devletin bekası için yapılmıyor mu?

Bu sistem AKParti ile sadece renk değiştirmiştir. İktidardaki kardeşler sadece kayıkçı kavgasını yapıyorlar. İşte birkaç örnek;

-Kürtlerin ve Alevilerin en küçük demokratik istemlerini “bölücülük” olarak nitelendiren Atatürkçü Düşünce dernekleri şu anda neden hiç sesi-soluğu çıkmıyor?

-Maçta, düğünde, “şehit” cenazesinde, bağıranlar ve evlerine astıkları Türk Bayrağı ile mahallesini kırmızı-beyaz renge çeviren “Müslüman Türk” milletine ne oldu?

-Atatürkçülük adına parti kapatmada birbirleriyle yarışan ve Türkiye’yi bir parti mezarlığına çeviren emekli Anayasa Mahkemesi üyeleri ve Yargıtay başsavcıları bu gün neredeler?

-Sosyalistler, Kürtler, Aleviler, devrimciler katledilirken, cezalandırılırken bu Kemalist geçinenler o günlerde neler yaptılar?

-Meşhur mahkemenin meşhur savcısı ve üyeleri tarafından hukuksuz bir biçimde verdikleri kararlarla Leyla Zana, Orhan Doğan, Hatip Dicle gibi birçok DEP milletvekilleri yıllarca zindanlarda çürütülürken Kemalist geçinen “vatanseverler” bu gün iktidarda olanlarla birlikte hareket etmediler mi?

Sıra kendilerine gelince ciyak ciyak diye bağırmaya başladılar. Hani “dinsizin hakkında imansız gelir” derler ya, öyle bir şey oldu galiba.

Artık çok geç!

Hitler dönemindeki papazın durumuna düştüler. Bundan sonra kimseyi yanında bulamazlar.

Şu son günlerde demokratik sivil toplum kuruluşlarının kullandığı çok güzel bir slogan vardır. “Keser döner sap döner gün gelir hesap döner” bu slogan güncelliğini bu gün de koruyor.

İşte baskıcı Kemalizm’i gerici İslam dinciliğiyle harmanlayıp TÜRK-İSLAM adı altında bize Atatürkçülük veya “ileri demokrasi” diye yutturmaya çalışılan sisteme karşı mücadele etmek durumundayız.

En azından "Eşit yurttaşlık hakkı için laik ve demokratik bir ülke istiyoruz" diyenlerle birlikte hareket etmek gerekir.

Ancak, ben kendi payıma sosyalist demokrasinin oluşmasından yanayım. Bunun için mücadeleme kesintisiz devam edeceğim.

KAYNAKLAR:

1. http://www.gomanweb.net/yazarlar-menusu/34-fikretbaskaya/13724-fikret-bakaya-eitim-reformu-neden-ve-kimin-cin-.html
2. http://www.demokrathaber.net/guncel/su-anda-kimse-bana-yargi-bagimsiz-dedirtemez-h8121.html

Hiç yorum yok: