15 Eylül 2008 Pazartesi

LİBERALİZMİN MUHAFAZAKARLIK İLE EVLİLİĞİ



Yener ORKUNOĞLU

Liberalizm 19. yüzyılda demokrasiye göz kırpardı, demokrasi ile evlenme beyanında bulunurdu. Evlendiği dönemler de olmuştur. Ama 20. yüzyılda tekelci devlet kapitalizminin ekonomiye egemen olmasıyla birlikte, liberalizm ve demokrasi birbiriyle geçinemez olmuştur. Çünkü demokrasi, liberalizmin kararsızlığından, bocalamalarından, kendine güvensizliğinden usanmıştır. Dolayısıyla liberalizm ve demokrasi arasında kavgalı bir dönem başlamıştır. Bu kavga nedeniyle, liberalizm gözünü çoğu zaman, muhafazakarlığa çevirmiş, muhafazakarlık ile evlenmeye can atmaya başlamıştır.

Ahmet Altan’ın yönetimdeki liberal Taraf Gazetesi gerçekten taraf tutuyor. Muhafazakar-liberalizmin yanında taraf tutarak, sola ve Marksizm’e karşı olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Dolayısıyla sosyalistlerin, ideolojik oklarını, liberallere ve sol liberallere yöneltmeleri gerekir.

Liberal bakış açısı genel olarak, demokrasi ve özgürlük sorununa zenginleşme açısından yaklaşır. Bu mantığa göre, Türkiye zenginleştikçe, demokrasi ve özgürlük kendiliğinden gelecektir. Dolayısıyla ABD ve AB’nin desteğini almış AKP’nin desteklenmesi gerektiği görüşündeler. Oysa demokrasi ve özgürlük sorunu, yalnızca ekonomik bir sorun değildir. Aynı zamanda siyasal ve kültürel bir sorundur.

Taraf gazetesinde yazan Murat Belge ve Halil Berktay, son zamanlarda liberal gözlükler takarak, sosyalistlere akıl veriyorlar. Akıllı insanlar, elbette akıl vermek isteyenlerin akıllarından yararlanmaya çalışırlar. Yani akıllı ve olgun sosyalistler, ’sosyalistlerin sizin aklınıza ihtiyacı yok’ gibi tepkisel bir davranış göstermezler.


Murat Belge bir yazısında şöyle diyor: ’Birikim’i yayımladığım dönemlerde öncelikle Marksist sola hitap ettiğimi hissederdim. Şimdi (Yeni Gündem’den beri) böyle değil, bütün topluma bir şey söylemek üzere açıyorum ağzımı.’ Murat Belge kendisindeki bu değişikliğin nedeni üzerine düşünürse bir sonuca ulaşabilir. Bu bir zemin kaymasıdır; Marksizmden, sol liberalizme kayıştır.

Halil Berktay, sosyalistleri demokrasi düşmanı gibi göstermeye çalışıyor. Demokrasi düşmanlığını Marx’a kadar götürüyor. Şöyle yazıyor

Berktay: ’Marx 19. yüzyıldaki şekli ve haliyle demokrasinin eleştirisi üzerinde yoğunlaştı. Özellikle Fransız, kısmen de İngiliz parlamenter demokrasisinin çarpık ve güdüklüğünü, ardındaki menfaat örüntülerini, bağrındaki sosyal uçurumları, kanunlar önünde eşitlik ilkesinin gizlediği korkunç sınıfsal eşitsizliği sergiledi. (..) Marx bütün bunları, zamanın demokrasisinin onarımına, geliştirilmesine, düzeltilmesine kanalize etmedi. Tersine, o demokrasinin tepesinde oturan egemen sınıfların teşhiri ve devrim yoluyla devrilmesinin gerekçelendirilmesi için kullandı. Özetle, “burjuva” demokrasisini iflâh olmaz saydı. Zaten aynı bağlamdadır ki, o “burjuva” demokrasisini “burjuva diktatörlüğü”ne eşitledi; karşısına ise “proletarya diktatörlüğü”nü dikti ve işçi sınıfı, daha genel olarak bütün emekçi halk için gerçek demokrasi anlamına geleceğini varsaydı. Onun için, başlı başına bir demokrasi projesi yoktur Marx’ın.’

Berktay, biri açık diğeri gizli olan iki eleştiri yöneltiyor Marx’a. Açık eleştirisi şöyle: ‚Marx’ın demokrasi projesi yoktur.’

Bu iddiada büyük bilisizlik veya çarpıtma var.

Engels şöyle yazıyordu: ’Partimizin ve işçi sınıfının, egemenliğe ancak demokratik bir cumhuriyet biçimi altında ulaşabileceği son derece açık bir şeydir. Demokratik cumhuriyet, büyük Fransız Devrimi’nin daha önce göstermiş olduğu gibi, proletarya diktatoryasının da özgül biçimidir..’

Berktay’ın Marx’a yönelik kapalı eleştirisi ise şu: Marx, 19. yüzyılın düşünürüdür. Oysa şimdi biz şimdi 21. yüyılda yaşıyoruz. O halde Marx günümüzde artık geçerli değildir. Marx’a yönelik bu eleştiri çok sık duyulan bir eleştiridir. Dönek ve devşirme solcuların kafasının arkasında yatan bir eleştiridir. Bu eleştiriye cevabımız şudur: Marx, kapitalizmin 19. yüzyıldaki tarihsel görünümünü eleştirmedi. Çünkü kapitalizmin tarihsel görünümleri çağdan çağa değişebilir. Marx, bunun bilincindeydi. Marxkapitalizmin belirli koşullar altında aldığı biçimden bağımsız olarak, kapitalizmin temel işleyiş biçimini ve kapitalizmdeki eğilimleri açığa çıkarmaya çalışmıştır. Bugünkü ‚küreselleşme’ olgusu, Marx’ın kapitalizm analizini doğrulamaktadır.

Halil Berktay, Max Weber’ın çok gerisinde. Max Weber, en azından liberalizmin otokrasiye eğilim gösterdiğini kabul ediyordu.

Liberalizmin tarihini araştıranlar iyi bilir. Liberalizmin geçmişten gelen ve hala devam eden ilginç bir özelliği var. Liberalizm, sağ ve mufazakarlık ile uzlaşma eğilimlerini gizlemek için solu ’uzlaşmaz’ olmakla suçlar. Ama sosyalist sol, liberalizmi ve sağı aynı kefeye koymaz.

Türkiye’de liberaller, solun ne kadar ’sert’, ve ’uzlaşmaz’ olduğunu ilan ederek, muhafazakarlık ile evlenmeyi gizlemek istiyor. Türkiye’de Taraf ve Radikal gazetelerindeki liberallerin ve sol liberallerin AKP gibi muhafazakar bir partiden yana taraf olmaları rastlantı değildir.

Hiç yorum yok: