9 Ağustos 2008 Cumartesi

Kemalist ile Anti-Kemalistlerin Uzlaşması



Abdulkadir Ulumaskan

Kapatılacağı yönündeki tüm tahmin ve yorumlara rağmen - ki benimde tahminim o idi - Ak Parti kılpayı kapatılmaktan kurtuldu. Daha doğrusu kurtarıldı.

Kılpayı kurtuldu, çünkü kapatılma için gereken 7 oydan sadece bir tane eksikti.

AnayasaMahkemesi üyelerinden biri red, öteki dördü de hazine yardımının kesilmesi yönünde oy kullandı.

Aslında hemen herkes AKP’nin kapatılacağını sanıyordu. AKP bile kapanmayı bekliyordu. Ama ne olduysa oldu ve büyük bir yerden ”stop” düğmesine basılarak AKP’nin kapatılması durduruldu. Onun için kapanmamaya herkes gibi, AKP de şaşırdı.

Evet AKP kapanmadı, ancak mahkum edildi.

Kapatmadan vazgeçilmiş olmanın çeşitli nedenleri vardır. Yoksa bu dava sadece AKP ye bir gözdağı vermek için açılmış bir dava değildi. Böyle bir sonucun ortaya çıkmış olması davanın bu amaçla olduğundan değildir. Aleni, gizli ve zımi anlaşma ve uzlaşmalar bu sonucu doğurdu. Sanki dava bir göz dağına dönüşmüş gibi görünsede, özünde başlangıçtaki amacın bu olduğu söylenemez.

Amerika, Avrupa gibi dış baskıların belli bir etkisi olsa da, belirleyici olan askeri kanatla varılan direkt ve dolaylı uzlaşmadır. Erdoğan - Başbuğun açık ve gizli görüşmelerde bu uzlaşmanın sağlandığını her ne kadar her iki taraf yalanlasa da aslında yalan söyleyen kendileridir.


AKP nin Ergenekon davasını emekli arkerlerle sınırlı tutması, iddaanameye orduda aktif görevde olan askerlerin kesinlikle ”Ergenekon Çetesine” katılmamış olduklarını özellikle belirtilmesi, bu kirli uzlaşmanın yalnız ipucları değil, kanıtlarıdır da.

Son Askeri Şura tolantısında ilk defa hiç kimsenin ihraç edilmemiş olması, Ordunun kulu olan CHP ve Deniz Baykalı bile isyan ettirerek orduyu eleştirmeye kadar götürmesi de bunun başka bir kanıtı oluyor.

Bu karar ile Türkiyede hukuktan, siyasete, ekonomiden idolojiye kadar herşeyin nasıl çeteleştiğini gösteriyor. Zaten cumhuriyetin mayasında çetecilik vardır.

Yoksa idda edildiği gibi sonradan oluşmuş bir çeteleşme değildir.

Var olan çeteciliğin daha da derinleşip sistemleşerek kurumlaşmış olmasıdır.

Kemalist ideoloji incelenirse bir çete ideolojisi olduğu çok açık olarak görülür.


Türkiyede aklı başında olan, olmiyan tüm yorumcular Anayasa Mahkemesinin AKP yi kapatmama karı verirken Türkiyenin selametini göz önünde bulundurduğunu söylüyor.

Bu cümlenin kendisi bile tek başına davamını hukuki değil, siyasi olduğunu gösterir.


Sözde dinci ile Laiklerin ya da Kemalist ile Anti-Kemalistlerin uzlaşması bir ilkesizlik örneğidir.

Çıkarları gerektiğinde en uzlaşmaz çelişkilerde bile uzlaşabiliyorlar.

Biri dinci, öteki de dinsiz çetedir. Burada her iki çete uzlaşıp anlaşmış sözde hukukta üzerine düşenin gereğini yapmıştır.


Denilebilinir ki sonuçta generaller AKP yi muhtıralarla ehlileştirerek kapatma ile dinsizleştirmeyi becerdiler. Gerçi AKP nin ne kadar dindar olduğuda tartışılırdır.

Dindardan çok din tücarı demek daha doğru olur.

Peki AKP nin yönetim kadrosu ve iradesi dışında bazı dindarlar da olabilir. Ancak elden geldiğince Erdoğan bunları törpülemektedir. Zaten son seçimlerde Erdoğan, paşaların emri gereği, bunları liste dışı bırakarak meclise girmelerini engellemiş oldu.

Şimdi devletin akıl hocalığına soyunan bazı ”eski sosyalistler”, ”solcular” ve dinciler ile laikler arasında taraf tutmamakla suçluyorlar.

Düzenden beslenip düzene akıl veren bu hocalar şimdi uzlaşma kültürünün nasihatlarını vermekle kendilerini görevlendirmişler. Uzlaşma dedikleri ise sisteme teslim olmak dışında başka bir şey değildir. Bir zamanlar bu düzeni yıkmayi hedefleyen bu eski sosyalistler şimdi düzenden nasiplenince yikmaya aht edikleri düzenin sürekliliği için akıl hocalığı misyonunu yüklenmişler.

Bu sosyalistler herhalde devrim yapamadıkları veya yapmaktan vazgeçtikleri için ”Ergenekon Davasını” büyük bir devrim olarak değerlendiriyorlar. Tabiki Ergenekon’un varsa olumlu yanlarına değinmek lazım. Ancak sosyalistim ya da demokratım diyenlerin bu sınırlı yanları öne çıkararak övmek yerine gizlenen daha derin ve kirli yanlarıyla ilgilenip deşifre etmesi gerekir. Sosyalistler eğer gerçekten sosyalist iseler, övgüler dizmek yerine, görevdeki generallere neden dokunulmadığını, Ergenekonun Kürtlere yönelik katliamlarını ve diğer kirli tüm yapılan işleri dile getirmeleri gerekir.

Yoksa sosyalist olmadıklarını veya sosyalist olmaktan vaz geçtiklerini açık ve dürüstçe söylemelidirler.

Doğu Perinçek gibi ”sosyalist” geçinip faşizanlık yapmak ve sonra Ergenekon’un içinden ortaya çıkmak çokta onurlu bir şey olmasa gerek.


Bu eski, deneyimli sosyalist yetenekler, solcu ve sosyalistleri uzlaşmaz ve tarafsız olmakla suçlar gibi eleştirirken kimden yana olmaları gerektiğini de belirtseler daha yol gösterici olurlar.

Yani sosyalistlerin kime taraf olmalarını salık veriyorlar acaba ? Sosyalistler AKP ye mi yoksa Ergenekoncularla mı taraf olmalıdır ?

Yoksa Hükümet ile ordu türünden kirli bir uzlaşmayı mı öneriyorlar acaba ?

Herhalde kötü ve çirkin şeylerde uzlaşmamak uzlaşmaktan daha iyi olsa gerek.

Elbette solcuların da bir tarafı olmali ama bu AKP yada Ergenekonculardan birinin yanında olmalarını gerektirmiyor.


Hükümet ile Ordunun uzlaşması böyle bir uzlaşma ve anlaşmadır.

Karşılıklı verilen ve alınan sözler vardır. Ergenekonun ucu görevdeki askerlere dokunmayacak kadar derinleştirilmeyecek ve bunun karşılığında AKP de kapatılmayacaktır.


Bu anlaşmada kimin daha kârlı olduğuna bakılırsa, bence asker tarafı daha çok kârlı çıkmıştır. Ak Parti kapatılmasa da hem karalanmış, hem geri adım atmış, hem terbiye edilmiş ve hem de rezil olmuştur.

AKP bundan sonra süt dökmüş kedi gibi hareket etmek zorundadır. Yoksa askerin hiç şakası yoktur, bir dahaki sefere gözünün yaşına bakmadan kapatır.


Burada düzen içi çelişkilerin bir çıkar veya iktidar mücadelesi olduğu, idda edildiği gibi çok büyük farklılıkların olmadığı ve aynı düzenin iki parçası olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Yoksa eski sosyalistlerin AKP’ nin sosyalizmi getireceği umudununu taşıması gibi bir tasavvur, eğer gerçekten hayal değilse, kesinlikle bir art-niyettir. 08.08.08

Hiç yorum yok: