Hasan Bildirici
Tarih: 31 Mayıs 2008 Cumartesi
Ahmet Türk, DTP Grup Başkanlığından istifa etti. İstifa, Kürt ve Türk basınında çeşitli yorumlara neden oldu. Ahmet Türk’ün rahatsızlıklarını herhangi bir DTP’liye sorma ihtiyacı hissetmedim. Yirmi yıldır tanıdığım Ahmet Türk’ün rahatsızlıklarını ve siyaset çizgisini herkes kadar ben de biliyorum.
PKK, bir işçi-köylü partisi olarak doğdu. Bağımsız ve kendisine ait bir ekonomisi olmayan Kürdistan işçilerinin partisi olma iddiasındaydı. İşçilerden çok yoksul Kürt köylülüğü akın etti PKK’ye. PKK’nin en güçlü olduğu dönemlerinde Kürtlük özlemi ve direnci olan Kürt bey, Ağa ve zenginleri de PKK ile yakınlaştı.
Normal olan, yapılması gereken, ulusun çeşitli katmanlarının kendi partilerini kurmaları ve bu partilerin aldıkları oy veya güçleri oranında ortak ulusal mecliste, konseyde veya oluşumda kendilerini temsil etmeleriydi.
Fakat toprağının ismi dahi kabul edilmeyen, dili yasak olan Kürt ulusu normal hiçbir ulusa benzemiyordu. Bağımsız toprağı, bağımsız yönetimi olmadığı için bağımsız sınıfları da yoktu. İşçisi, Türk işçileriyle, İslamcısı Türk İslamcılarıyla, liberalleri Türk liberalleriyle, zengini Türk zenginiyle benzeşiyordu.
Kavganın, çekişmenin, farklılığın özeti buydu.
Bağımsızlık söylemiyle yola çıkan PKK’nin, mücadeleyi, Türk demokrat ve solcularıyla demokratik ortak bir vatan kurma mücadelesine getirip dayatması bu yargımızı anlatıyor.
AKP’nin Kürt İslamcılarından aldığı oy bu yargımızı başka bir şekilde doğruluyor.
Bir de köy koruculuğu yapan aşiretler var; onlar da Türk ordusuyla hareket ediyor.
Dört parçaya bölünmüş ve en dinamik güçlerini sömürgeciliğe kaptırmış Kürt ulusunun durumu bu.
Ahmet Türk, Kürt sorununun çözümünü Ankara’da arayan zengin Kürtler sınıfına dahil. Kimyasının özünde bir işçi ve köylü partisi olan PKK ile uyuşmazlık var. Fakat bu uyuşmazlık yıllarca ertelenirdi. Geçiştirilirdi. Bu birlikteliğin uzun sürmesinde Ahmet Türk’ün siyaset terbiyesi ve uzlaşmacı tutumunun payı büyük.
Türk basınında Ahmet Türk’ün istifasına ilişkin yapılmış yorumları izlemeye çalıştım. Türk basını Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’ların geri plana itilmesinden rahatsız. Keşke bu rahatsızlıkları Kürt sorununa ilişkin adil bir çözüm içerseydi.
PKK eleştirisi ayrı bir konu, fakat zenginliğin ve burjuva karakterinin iktidara ve güce yakın durma gibi bir özelliği var. Güç neredeyse onlar oradadır. Bu sınıf özellikleri daha az gelişmiş Kürtler için daha çok böyledir. Kürt zengin sınıfı ne yazık ki, vatan ve devlet kurmuş başka ulusların burjuva sınıflarının çok gerisindedir.
Ahmet Türk, daha ileri Kürdistan talepleri dile getirerek istifa etmiş olsaydı yorumumuz daha farklı olacaktı. Fakat durum böyle değil. Ahmet Türk, Kürt sorununun Ankara çözümüne en yatkın olan siyasetçilerimizdendir.
Kürt sorununun çözümünü Ankara’da aramak, Ankara ile ortak hareket etmeyi istemek ayıp bir siyaset değil. Eğer Kürt sorununun çözümü oradan çıkacaksa, Ankara Kürtleri kendi kimlikleri, güvenlikleri, onur ve haysiyetleriyle kendi eşit vatandaşları sayacaksa, fark etmez, varsın çözüm Ankara’da olsun.
Fakat 20 yıldır aynı şeyleri savunduğu halde bir arpa boyu yol alamayan Kürt siyasetçilerine de bizlerin şu soruyu sorma hakkımız var:
“Ne zamana kadar?”
Ahmet Türk’ün istifasını sadece sınıf karakteriyle de açıklamak olanaklı değil. PKK şu anda uluslar arası bir şiddet operasyonu altındadır. Operasyon sadece savaş uçakları ve kara birlikleriyle sürmüyor. PKK’ye yakın kaynaklara, olanaklara ve destekleyenlere yönelik de gizli veya açık operasyonlar var.
Barzani’lerin Ahmet Türk ile görüşmek istememesi; Ahmet Türk’ten PKK ile araya mesafe koymasının istenmesi şeklinde yorumlanamaz mı?Bu baskının, PKK desteği ile meclise girmiş veya belediye başkanı olmuş diğerleri üzerinde de sürdürülme ihtimali var.
Bir dönem PKK’ye yakın olmuş şimdiyse PKK’yi eleştiren siyasetçilerimiz var. Eleştirmek, tartışmak her şeyden çok Kürt siyasetçilerin hakkı. Keşke bu şahsiyetler daha Kürdistani taleplerle kendi partilerini kursalar. Böyle bir davranış Kürt duygu ve düşüncesinde eminim önemli değişikliklere ve zenginliklere neden olacak. Fakat öyle yapamıyorlar. Birbirlerine uzaktan pas atan Kürt siyasetçilerin dördünün bir araya gelmesinin ne kadar zor olduğunu yakından biliyorum...
Benim PKK’ye ilişkin yargı ve düşüncem nettir. PKK, savaşçı, yurtsever bir Kürt hareketidir. İnanılmaz bir direnişçi karaktere sahiptir. Direniş ölçüleri çok zekicedir.
Fakat PKK aynı zamanda zekice direniş özelliklerini siyasete aktaramamış, Türk devletini sıkıştıracağı noktalarda geri çekilmiş, gerekeli olmadığı zamanlarda aşırı ileri fırlamış ve en son Kürt ulusal mücadelesinin taleplerini Türk devlet yetkililerini dahi şaşırtacak noktalara çekmiş bir harekettir.
Direnişte zeki, siyasette geri olmak bir Kürt ulusal karakteridir.
PKK’nin bu özelliğini anladık. Hatta başka özelliklerini de anladık. Örneğin ne kadar değiştim dese de değişmezlik özelliklerini... PKK’yi feshedip yeniden PKK kurmaları değişimelerinin ne kadar güç olduğunu anlatmaya yetmiyor mu?
Buna rağmen PKK’den ısrarla değişmesini istemek ve ayrıca başka Kürt sınıflarının da bedel ve taleplerini üstlenmesini istemek pek gerçekçi değil.
Böyle bir ulus, böyle bir ulusal mücadele, böyle bir işçi partisi örneği yok...
Kürdistan kavgası sürdürülüyorsa her sınıf kendi bedelini ödeyecektir.
Ben bir gazeteciyim. Toplumun çeşitli kesimleriyle önyargısız ilişkilerim var. PKK’yi dar, siyaset bilmez, siyasetten ve diplomasiden anlamaz şeklinde eleştiren Kürt siyasetçilerinden toplumun bir ricası var: Bu ricaya ben de katılıyorum.
Bu darlığı, bu karmaşayı, bu geriliği, bu kafa karışıklığını ortadan kaldırmak ve Kürt zengin sınıfının gücünü görmek için bir parti kurulsun ve nasıl bir Kürdistan öngörüldüğü kamuoyuna açıklansın...
********
Not: Avrupa veya dünyanın değişik ülkelerinde yaşayan arkadaşlardan ilgi duyanlar, "Dönüşü Olmayan Yol"
saygılarımla...
bildiricihasan@hotmail.com
http://www.kurdistan-post.org/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder