Pınar Selek’in suçlandığı dava haksızdı. Mahkeme beraat karında ısrar ederek doğrusunu yaptı. Mısır Çarşı’sında bir gaz sızıntısından kaynaklanan patlama terör eylemi gibi gösterildi. Bilirkişi raporları bu yöndeydi. Bir itirafçının-ki kendisi de beraat etmişti!-polisteki ifadesine dayalı bu suçlamayı hukuk devletinde resmileştirecek bir otorite yoktur. Ve bu nedenledir ki iddia hiçbir delile dayanmadığından Selek (üçüncü defa) beraat etmiştir. Ancak Pınar Selek, uğradığı bu haksızlık bahane edilerek nerdeyse tanrısallık katına çıkartıldı. Bu yanlıştı(r). Çünkü bu ilkede birçok insan ya da gariban haksızlığa uğradı, yıllarca haksız yere yattı. Onlara gösterilmeyen bu sahiplenme Selek’e yapıldı. Böylece tanrısallık katına çıkardığımız bu tip insanları sonra başımıza yönetici yapıyoruz. Önce bunları milletvekili yapıyoruz. Bu bir fetişizmdir, tanrısallaştırmaktır. Bana öyle geliyor ki sahiplenilerek tanrısallaştırılanlardan olmak için burjuva olmak gerekir. Fakir fukara edebiyatı, kardeş, arkadaş, yoldaş dayanışması bir maske(leme)dir.
CHP’li Süheyl Batum’un askere “kâğıttan kaplan” demesi tartışmalara neden oldu. Batum-sanki-askere darbe bile yapamadınız der gibi konuştu. Ya da buna yakın anlam vardı. Yanlış bir talep ve sitemdi. Kabul edilemez! Tabii ki asker halkın gücü karşısında kâğıttan kaplandır. Ama Batum bu anlamda kullanmadığı için haksızdır. Süheyl Batum-Habertürk’te (9 Ocak)-Mümtaz’er Türköne’nin yanıtları karşısında madara oldu. Bir anayasa hukuku profesörü öğrencilerine verdiği teoriye paralel pratiklerde bulunur. Uygulamaları teorisine uygun olmalı. Oysa Batum demagojiye sarılarak sıyrılmak istiyor. Mümtaz’er Türköne ise teori ve pratiğinde demokrat, aydın ve tutarlı bir yol izliyor. Doğruları söyleyerek aydınlatıcı görevini yapıyor. Bir iki söz de biz söyleyelim: Ordu bugüne dek iç isyanları bastıracak şekilde organize edilmiş ve eğitilmiştir. Bir polis gücü gibidir. JİTEM, kontrgerilla, ERGENEKON, Hizbulkontra gibi örgütlenmelerle belki Kürtleri çukurlara gömebilirler. Ama ordu bu haliyle (dış) düşmana karşı başarılı olabilir mi? (Bülent Arınç, Allah korusun! demişti.) Ben bu konuda emin değilim.
Ankara OSTİM’deki patlamaların yaptığı bomba tesiri henüz konuşuluyorken Diyarbakır’da bir akaryakıt istasyonunda patlama oldu. Gaz sıkışmalarının yaptığı maddi ve manevi tahribat (ve insan ölümleri) kentlerimizin-başkent dâhil!-nasıl bir imar bozukluğunun içinde olduğunu gösterdi. OSTİM’de nerdeyse bitişik nizam şeklinde olan (yan yana) fabrikalar (imalathaneler) birer bomba gibi birbirini tehdit etmektedirler. Böylesi bir konuşlandırma hangi teknik düşünceye göre yapıldı? Diyarbakır (Büyükşehir) Belediye Başkanı Osman Baydemir de böylesi bir konuşlandırmadan rahatsız. Bırakınız şehir dışındaki akaryakıt istasyonlarının birbirine yakınlığını, şehir içinde bazen bazıları birbirine 5-10 metre yakınlıkta bulunmaktadırlar. İmar Yasası ve mevzuatlarına aykırı bu konuşlandırmalar-ülkenin tüm kentlerinde bu böyledir-mutlaka Avrupa kriterleri düzeyine getirilmelidir.
“Karavil Group” Diyarbakır Organize Sanayi Bölgesi’nde maliyeti 25 milyon Euro olan bir entegre tesis yaptı. Grup Başkanı Abdulkadir Karavil’in basın toplantısına katıldım. Alçı ve alçıdan yapılmış bazı yapı malzemelerini üreten bu tesis Avrupa’nın en büyüğü olması yanı sıra da dünyada beşinci sırayı alıyor. Ancak tuhaftır ki Diyarbakır’ın bir semtinden daha fazla doğalgaz yakacak olan bu tesise, birkaç kilometre yakınına kadar gelmiş olmasına karşın doğalgaz hattı çekilememektedir. Bugüne dek tüm girişimleri (bu işi kendileri de yapmak dâhil) karşılıksız kalmıştır. “Devletin bir kuruşluk finansını, kredisini kullanmadık. Kendi paramızla yaptık. Doğalgazdan yararlanmamamız maliyetlere %30’luk gibi bir artış yansıtmaktadır. Adımızın pahalıcıya çıkmasından korkarım. Bu şartlar altında bize en yakın İran’la rekabet etmemiz olanaksızdır. Böyle giderse makineleri söküp başka bir ile gideriz.” dedi Abdulkadir Karavil. Doğuya, Güneydoğuya işadamlarını yatırıma çağıran Hükümetimizin bir Diyarbakırlı işadamının nerdeyse kaçacak olmasının farkında olup olmadığını bilmiyorum. Diyarbakır Organize Sanayi Bölgesinin yolları, çevreyolları,-nakliye için-tren rayı, altyapısı yapılmamıştır. Altyapısı yapılmamış bir kente siz yatırım yapın diyorsunuz? Bin kişi çalıştırabilecek ve 75 bin metrekare kapalı alana sahip bu tesise bile yardımcı olmuyorsunuz! Beni bu konuyu yazmaya iten en önemli neden Abdulkadir Karavil’in şu sözleriydi: “Bugüne kadar bu bölgede yaptığım hiçbir faaliyette, çatışmalardan kaynaklanan (tehdit gibi) herhangi bir olumsuzlukla karşılaşmadım. Niyetiniz üretim ve iyi niyetse kimse bir şey demiyor. Diyarbakır’ın makûs talihini kırmak istiyoruz. Bende olan komşumda olmazsa sevinmem. Paylaşımı seviyorum. Üretimden kazanılanı işçilerimle bölüşmek isterim, onlar da kazansın.” Diyarbakır’a yatırım bekleyen Diyarbakır Valisi, Belediye Başkanı ve milletvekillerinin bu konuyla ilgilenmeleri gerekir. Altyapısı tamamlanmamış bir organize sanayi bölgesine yatırımcı bekleyemezsiniz. Bu nedenle en kısa sürede altyapı projeleri kaynaklandırılarak bitirilmelidir.
Bu ülkede Mısır Çarşısı’ndan OSTİM’e, Diyarbakır’a ulaşan bir gaz sızıntısı ve patlamalar var. Ve Diyarbakır’da olduğu halde Karavil Group’a ulaşmayan bir doğalgaz var. Diyarbakır’da olduğu halde Organize Sanayi Bölgesi’ne gelmeyen bir tren yolu var. Bu ülkede aş, iş, yoksulluk sorunu var! Bu ülkede bir yatırım sorunu var. Adalet ve eşitlik sorunu var. Anayasa sorunu var. Bu ülkede bir Kürt sorunu var. Nedense bunları çözmek için kâğıttan hedeflerimiz ve yöntemlerimiz var. Ama bizim kaçacak başka da bir köyümüz yok!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder