Bülent Tekin
btekin1954@mynet.com
Gelen (PKK’li) Barış Grupları’nın rüzgârı ülkenin her tarafında başka esti. Oysa ortak bir barış umudu rüzgârı olmalıydı. Bir tolerans, bir hoşgörü yaklaşımı daha güzel olurdu. Bu rüzgâr Silopi’de, Diyarbakır’da önlenemeyen bir coşku yaratırken, Yozgat’ta, Sakarya’da, Adana’da tepki doğurdu. Demek ki toplum olarak hoşgörüde, empatide buluşamıyoruz. Her siyasi parti, siyasetçi Barış Gruplarını farklı değerlendirdi. Bizi manipüle eden siyasetçilerin empoze ettiği düşüncelerin dışında toplum olarak bağımsız bir düşünce, tavır sergileyemiyoruz. Ne yazık ki ülkemizdeki oligarşik yöneten-yönetilen ilişkisi buna engel olmuştur.
Tarafların-eğer samimilerse!-barış sürecini sabote etmeye hakları yoktur. Analar, çocuklarım ölmesin diyor. Ama çocukların ölmesini isteyenler var, bunu görmeliyiz. Hiç istemem ama-benim çocuğum öldü, başkasının da ölsün; benim bacağım koptu, başkasının da kopsun diye düşünenlerin olacağını düşünmeye başladım. (Ya da bu insanları böyle olmaya kandıranlar var.) Vahşi bir duygudur bu!
Ekâbir çocuklarına bir şey olmuyor, onlar ne dağa çıkıyor ne de doğru dürüst askerlik yapıyor. Ölenler-her iki taraftan da-gariban çocukları. Garibanların kandan beslenmeleri de ekâbirlerin iktidarına yarıyor. Onlar birbirlerini boğazlarken ekâbirler keyif çatıyor. Kimisi din, iman satıyor, kimisi de bayrak!
Demokratik çözüm umudunu yok edemeyiz. Bunu en çok-ırkları bırakın!-anneler, babalar istiyor! Siz hiç anne oldunuz mu annem? Siz hiç baba oldunuz mu babam? Sizin hiç çocuğunuz askerdeyken şehit oldu mu? Bırakın barış gelsin bu ülkeye. Kan üzerinden kimse politika yapmamalıdır-buna DTP, CHP, MHP de dâhildir!
Gelen Barış Grupları, halkın üzerinde büyük bir umut yaratmış olabilir. Ve coşkulu karşılama-empati yapılırsa-barışa özlemin bir ifadesi olarak görülebilir. Bunu bir zafer veya kışkırtma eylemi olarak görmemek gerekir. Bunu bu şekilde de düşünebilirsiniz. Bakış açınıza bağlıdır. Bunların birer suç ve soruşturma konusu yapılarak sivil siyasetin önünü tıkamasından korkarım. Kirli savaşın devamından ancak çıkar çevreleri yararlanabilir. Başbakanın Barış Grubunun dönüş görüntüleri ile ilgili “Bu böyle devam ederse bu işi sil baştan yaparız!” yaklaşımı doğru değildir. Biz 52 oynamıyoruz ki tabelayı sil baştan yapalım. Sorumluluğu olan Başbakanın barışı bu kadar çabuk it(ebil)mesi düşündürücüdür.
Sorumlu ve bilge adamların kararları çok önemlidir. Son bir söz olarak-bir Kürt köyünde geçen-bir hikâye anlatayım: Köylüler buğday tarlasında orakla biçilmiş buğday samanları içindeki buğday taneciklerini yiyen fareyi yakalamışlar. “Taşla öldürelim!” demiş biri. “Olmaz!” demiş diğeri. Tartışma büyümüş. “Jîrik’e soralım!” “Jîrik’e soralım, nasıl öldüreceğimizi bize söyler!” “Doğru!” Ve Jîrik’e (Jîrik, köy bilgesi anlamına gelir.) sormuşlar. “Üstüne benzin dökün ve yakın!” demiş Jîrik. Farenin üstüne benzin döküp kibritle yakmışlar. Fare can havliyle önce buğday başaklarının içine girmiş, buğday alev almış. Oradan çiftçinin evine girmiş, ev yanmış. Sonra hızla evden çıkıp ahıra girmiş, ahır zaten saman doludur. Ve ahır da yanmış. Daha sonra yangın tüm köyü kapsamış ve köy kül olmuş. Acaba biz biraz da böyle mi yapıyoruz?
btekin1954@mynet.com
Gelen (PKK’li) Barış Grupları’nın rüzgârı ülkenin her tarafında başka esti. Oysa ortak bir barış umudu rüzgârı olmalıydı. Bir tolerans, bir hoşgörü yaklaşımı daha güzel olurdu. Bu rüzgâr Silopi’de, Diyarbakır’da önlenemeyen bir coşku yaratırken, Yozgat’ta, Sakarya’da, Adana’da tepki doğurdu. Demek ki toplum olarak hoşgörüde, empatide buluşamıyoruz. Her siyasi parti, siyasetçi Barış Gruplarını farklı değerlendirdi. Bizi manipüle eden siyasetçilerin empoze ettiği düşüncelerin dışında toplum olarak bağımsız bir düşünce, tavır sergileyemiyoruz. Ne yazık ki ülkemizdeki oligarşik yöneten-yönetilen ilişkisi buna engel olmuştur.
Tarafların-eğer samimilerse!-barış sürecini sabote etmeye hakları yoktur. Analar, çocuklarım ölmesin diyor. Ama çocukların ölmesini isteyenler var, bunu görmeliyiz. Hiç istemem ama-benim çocuğum öldü, başkasının da ölsün; benim bacağım koptu, başkasının da kopsun diye düşünenlerin olacağını düşünmeye başladım. (Ya da bu insanları böyle olmaya kandıranlar var.) Vahşi bir duygudur bu!
Ekâbir çocuklarına bir şey olmuyor, onlar ne dağa çıkıyor ne de doğru dürüst askerlik yapıyor. Ölenler-her iki taraftan da-gariban çocukları. Garibanların kandan beslenmeleri de ekâbirlerin iktidarına yarıyor. Onlar birbirlerini boğazlarken ekâbirler keyif çatıyor. Kimisi din, iman satıyor, kimisi de bayrak!
Demokratik çözüm umudunu yok edemeyiz. Bunu en çok-ırkları bırakın!-anneler, babalar istiyor! Siz hiç anne oldunuz mu annem? Siz hiç baba oldunuz mu babam? Sizin hiç çocuğunuz askerdeyken şehit oldu mu? Bırakın barış gelsin bu ülkeye. Kan üzerinden kimse politika yapmamalıdır-buna DTP, CHP, MHP de dâhildir!
Gelen Barış Grupları, halkın üzerinde büyük bir umut yaratmış olabilir. Ve coşkulu karşılama-empati yapılırsa-barışa özlemin bir ifadesi olarak görülebilir. Bunu bir zafer veya kışkırtma eylemi olarak görmemek gerekir. Bunu bu şekilde de düşünebilirsiniz. Bakış açınıza bağlıdır. Bunların birer suç ve soruşturma konusu yapılarak sivil siyasetin önünü tıkamasından korkarım. Kirli savaşın devamından ancak çıkar çevreleri yararlanabilir. Başbakanın Barış Grubunun dönüş görüntüleri ile ilgili “Bu böyle devam ederse bu işi sil baştan yaparız!” yaklaşımı doğru değildir. Biz 52 oynamıyoruz ki tabelayı sil baştan yapalım. Sorumluluğu olan Başbakanın barışı bu kadar çabuk it(ebil)mesi düşündürücüdür.
Sorumlu ve bilge adamların kararları çok önemlidir. Son bir söz olarak-bir Kürt köyünde geçen-bir hikâye anlatayım: Köylüler buğday tarlasında orakla biçilmiş buğday samanları içindeki buğday taneciklerini yiyen fareyi yakalamışlar. “Taşla öldürelim!” demiş biri. “Olmaz!” demiş diğeri. Tartışma büyümüş. “Jîrik’e soralım!” “Jîrik’e soralım, nasıl öldüreceğimizi bize söyler!” “Doğru!” Ve Jîrik’e (Jîrik, köy bilgesi anlamına gelir.) sormuşlar. “Üstüne benzin dökün ve yakın!” demiş Jîrik. Farenin üstüne benzin döküp kibritle yakmışlar. Fare can havliyle önce buğday başaklarının içine girmiş, buğday alev almış. Oradan çiftçinin evine girmiş, ev yanmış. Sonra hızla evden çıkıp ahıra girmiş, ahır zaten saman doludur. Ve ahır da yanmış. Daha sonra yangın tüm köyü kapsamış ve köy kül olmuş. Acaba biz biraz da böyle mi yapıyoruz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder