16 Mayıs 2010 Pazar

KAYIPLAR HAFTASI

Adil Okay
adilokay@hotmail.fr

SAKIN UNUTMAYIN

“Birden radyolar sustu…
Siren seslerinin
Postal seslerine karıştığı,
Karartmalı bir eylül akşamı,
O çılgın delikanlılar sır oldular…

Tanklar ayak izlerini sildi
Yıkıldı barikatlar.
Dağlar düz oldu
Nehirler kan kızıl
Stadyumlar hapishane avlusu…

Hüzne boyandı Ankara,
hüzne boyandı Diyar−ı Bekir.
Sokaklar öksüz kaldı,
Bakışlar soldu pencerelerde…”[
1]

“Benim bir kere arkadaşımı öldürdüler. Ben artık bir daha iflah olmam. Gittiğimde yerde yatıyordu. Kanı kaldırım taşlarına sızıyordu. Demek dedim o gün: Türkiye’de milyonlarca insanın aslında göğüs kafesi ağır ve ağrılı yarılmış, ciğerlerinin arasından bir kan karanfil sızmış. Meğer arkadaşı, çocuğu, annesi, babası, sevdalısı kaybedilince insanın, acısı hiç geçmezmiş. Öyleyse bunca insan, bunca sevgili, anne, baba, kardeş, oğul, arkadaş, dost... Eğer hepsinin göğüs kafesi böyle sızılı aralıksa, nasıl yaşıyor bu ülke?”[2] 17 bin faili meçhulle. Binlerce kayıpla.

Onlar, kayıplar birer rakam değil. Onlar sizin bizim gibi insan. Türk, Kürt, Arap, Alevi, Sünni, gayrı−müslim. Onlar bizim insanlarımız. Annemiz babamız kardeşimiz, çocuklarımız, sevdalımız. Öyleyse Nasıl yaşıyor bu ülke kaybolmuş evlatlarıyla.

Son kayıplardan Tolga Baykal Ceylan’ın annesi Kadriye ceylan: Gözyaşı pınarlarım kurumak üzere. Oğlumu bulun bana diye haykırıyor. Hiç olmazsa mezarını. Son gözyaşımı dökeyim yattığı toprağa. Kızıl karanfiller açsın üzerinde.

Ebubekir Deniz’in çocukları:
Bir akşamüzeri aldılar babamızı görevliler. Bir daha da getirmediler geriye diyorlar. Yıllarca her kapı çalışında heyecanla koştuk. Bize şeker getiren, kucağına alan babamızı bekledik. Ne babamız geldi. Ne katiler yargılandı. Ne mezarı bulundu babamızın.

Serdar Danış’ın annesi, oğlumun kemiklerini istiyorum diye haykırıyor. O tertemiz kemikleri okşayacağım. Ellerimle gömeceğim. Sonra da papatya ekeceğim üzerine. Oğlumun çok sevdiği papatyalardan…

Orhan Cingöz’ün annesi: Oğlumu getirip bana versinler. Yıllardır başlarına ne geldiğini bile bilmeden yaşamak bizim için çok zor. Çocuklarımızı geri versinler. Bazen oğlumun çıkıp geleceğini, ondan bir haber alacağımı düşünüyorum. Bazen de tamamen umudumu yitiriyorum. Oğlumun diri veya ölü bulunmasını istiyorum. Başka da istediğim bir şey yok'

Veysel Güney’in annesi: ’Alacağın olsun bezirgân başı’ diyor. ‘Oğlumu astın sonra da mezarını kaybettin.’ Alacağın olsun darağacı. Kırk canlı oğlan doğuruyor kocasını astığın kadınlar.
Bir başka kayıp devrimcinin eşi: ‘İki ellerim yakalarında’ diyor ‘katillerin’. ‘Hayatımın sonuna kadar onun izini süreceğim. Hem katillerini arayacağım. Hem mezarını, hem de onun Barış düşünü, sınıfsız, sınırsız bir dünya ütopyasını yaşatacağım. Hep beraber yaşatacağız.’

Cumartesi anneleri, yani bizim annelerimiz, çocuklarını istiyor.

İstanbul kapatıyor elleriyle yüzünü utanç içinde.

Ankara utanç içinde kapatıyor yüzünü.

Diyar-ı Bekir, ‘Edi Bese’ diyor. Edi Bese. Artık yeter.

Katiller geziyorlar içimizde refah içinde.

Sırtında ağır bir ayıpla yaşıyor bu ülke.

Hasan ocak, Ebubekir Deniz, Serdar Danış, Orhan Cingöz, Tolga Ceylan, Fehmi Tosun, Hüseyin Toraman, Lütfiye kaçar, Ali Efeoğlu… ve diğerleri…

Bu isimler, 12 Eylül darbesinden sonra, onyıllar süren karanlık dönem boyunca kaybedilen gençlere aitler.

Sakın unutmayın!..Sakın unutmayın!…

Adil Okay
http://www.adilokay.com/


Not: Metin hazırlanırken Ece Temelkuran’ın ‘21 Dakika’ başlıklı yazısından yararlanılmıştır.

*** *** ***

KARANLIĞIN İÇİNDE AYDINLIK YÜZLER− ÖLÜLERİMİZ KONUŞUYOR’[3]
ADLI OYUNDAN ‘KAYIPLAR BÖLÜMÜ’


(OYUNCULAR YAN YANA, YARIM DAİRE BİÇİMİNDE, SEYİRCİLERE DOĞRU DİZİLMİŞLERDİR. KARARLI BİR YÜZ İFADESİYLE VE HAREKETSİZ DURUMDA GÖRÜNÜRLER.)

I. SES ERKEK

“Birden radyolar sustu…
Siren seslerinin
Postal seslerine karıştığı,
Karartmalı bir eylül akşamı,
O çılgın delikanlılar sır oldular…

Tanklar ayak izlerini sildi
Yıkıldı barikatlar.
Dağlar düz oldu
Nehirler kan kızıl
Stadyumlar hapishane avlusu…
Hüzne boyandı Ankara,
Hüzne boyandı Diyar−ı Bekir.
Sokaklar öksüz kaldı,
Bakışlar soldu pencerelerde…”[
4]

I. SES KADIN
[5] − Benim bir kere arkadaşımı öldürdüler, artık bir daha iflah olmam. Gittiğimde yerde yatıyordu. Kanı kaldırım taşlarına sızıyordu. Ben onu gördüm ya, ben artık başkasıyım. ‘Meğer’ demiştim, 12 Mart’ta, 12 Eylül’de arkadaşlarını kaybedenler böyle hissetmiş… Demek Türkiye’de milyonlarca insanın aslında göğüs kafesi ağır ve ağrılı yarılmış, çatır çatır açılmış kemikleri acıyla, ciğerlerinin arasından bir kan karanfil sızmış. Meğer arkadaşı öldürülünce insanın acısı hiç geçmezmiş. Öyleyse bunca insan, bunca sevgili, anne, baba, kardeş, oğul, arkadaş, dost... Eğer hepsinin göğüs kafesi böyle sızılı aralıksa, nasıl yaşıyor bu ülke?

I.SES ERKEK
− (Müzik yavaşlar. Konuşma seyirciye doğru yapılır) Ya kayıplar. Ya kayıplar. Onlar size ne ifade ediyor. Bir gece vakti ya da sabaha karşı evinden alınıp kaybedilenler. Ölü bedenleri bile bulunamayanlar.

II. SES KADIN − Onlar birer rakam değil. Onlar sizin bizim gibi insan. Türk, Kürt, Arap, Alevi, Sünni, Gayrı Müslim. Onlar bizim insanlarımız. Annemiz, babamız, kardeşimiz, çocuklarımız, sevdalımız.

I. SES ERKEK
– Nasıl yaşıyor bu ülke, kaybolmuş evlatlarıyla.

SESLER KORO HALİNDE− Nasıl yaşıyor bu ülke, kaybolmuş evlatlarıyla.

(KISA BİR SESSİZLİK OLUR. MÜZİK HIZLANIR. OYUNCULARIN BAŞLARI EĞİKTİR. KONUŞMAYA BAŞLAYAN BAŞINI KALDIRIR. MÜZİK YAVAŞLAR.)

III. SES KADIN – Kayıplardan Tolga Baykal Ceylan’ın annesi Kadriye Ceylan: Gözyaşı pınarlarım kurumak üzere. Oğlumu bulun bana diye haykırıyor. Hiç olmazsa mezarını. Son gözyaşımı dökeyim yattığı toprağa. Kızıl karanfiller açsın üzerinde.

III. SES ERKEK − Ebubekir Deniz’in çocukları: Bir akşam üzeri aldılar babamızı görevliler. Bir daha da getirmediler geriye diyorlar. Yıllarca her kapı çalışında heyecanla koştuk. Bize şeker getiren, kucağına alan babamızı bekledik. Ne babamız geldi. Ne katiler yargılandı. Ne mezarı bulundu babamızın.
I. SES KADIN − Serdar Danış’ın annesi, oğlumun kemiklerini istiyorum diye haykırıyor. O tertemiz kemikleri okşayacağım. Ellerimle gömeceğim. Sonra da papatya ekeceğim üzerine. Oğlumun çok sevdiği papatyalardan…

II. SES KADIN − Orhan Cingöz’ün babası: Oğlumu getirip bana versinler. Yıllardır başlarına ne geldiğini bile bilmeden yaşamak bizim için çok zor. Oğlumun diri veya ölü bulunmasını istiyorum. Başka da istediğim bir şey yok'.

III. SES KADIN
− Bir başka kayıp devrimcinin eşi: ‘İki ellerim yakalarında katillerin’ diyor. ‘Hayatımın sonuna kadar onun izini süreceğim. Hem katillerini arayacağım, Hem mezarını, hem de onun barış düşünü, sınıfsız, sınırsız bir dünya ütopyasını yaşatacağım.’

I. SES KADIN − Cumartesi anneleri çocuklarını istiyor. İstanbul kapatıyor elleriyle yüzünü utanç içinde. Ankara utanç içinde kapatıyor yüzünü. Diyar-ı Bekir Edi Bese diyor. Edi Bese. Artık yeter.

I. SES ERKEK − Katiller geziyorlar içimizde refah içinde. Sırtında ağır bir ayıpla yaşıyor bu ülke.

II. SES ERKEK − Kaçırıldıktan sonra katledilip cesedi bulunan kayıp sadece Hasan Ocak değildi. Ayşenur Şimşek. Bülent Kaya. Abdullah Eren. Sabri Doğan. Vedat Aydın. Metin Can. Hasan Kaya, Lütfiye Kaçar, Düzgün Tekin, Ali Efeoğlu, Ayhan Efeoğlu, Neslihan Uslu bunlardan bazıları.

(KISA BİR SESSİZLİK OLUR. MÜZİK HIZLANIR. OYUNCULARIN BAŞLARI EĞİKTİR. KONUŞMAYA BAŞLAYAN BAŞINI KALDIRIR. MÜZİK YAVAŞLAR.)

II. SES KADIN
− Ya cesetleri bile bulunamayanlar.

I.SES ERKEK
– Ya diğerleri…

II. SES KADIN − Bu isimler ve isimlerini okumakla bitiremeyeceğimiz diğer kayıplar, 12 Eylül darbesinden sonra, on yıllar süren karanlık dönem boyunca kaybedilen gençlere aitler… Sakın unutmayın!

SESLER KORO HALİNDE
− Sakın unutmayın…

OYUN BİR AĞITLA (MARŞ −TÜRKÜ) BİTER.

-----------------

[1] Adil Okay. Şiir. 25. Saat. Ütopya yayınları.
[2] Ece Temelkuran. 21 dakika. 12 Eylül 2008. Milliyet.
[3] ‘Adil okay. Karanlığın içinde aydınlık yüzler− Ölülerimiz konuşuyor. Oyun iki perde. Ütopya y. Ankara. 2010.
[4] Adil Okay. Şiir. 25. Saat. Ütopya yayınları.
[5] Ece Temelkuran’ın yazısından alınmıştır.

----------------
http://www.adilokay.com/

Hiç yorum yok: