9 Aralık 2010 Perşembe

VAHŞİLİĞE WIKILEAKS AYARI




Wikileaks (internet sitesi) tarafından yayınlanan ABD’nin gizli diplomatik kriptolarının sızdırılması tüm dünya ülkelerinin (kendi içlerinde) yönetenler (maskeli tanrılar) ve yönetilenler (kullar) olarak ikiye ayrıldığını göstermesi açısından iyi olmuştur. ABD ve dünya ülkeleri (devletleri) bunu bir deprem olarak değerlendirseler de bu fırsatın dünya insanlarının (kullarının) uyanmasında bir rol oynayacağına temenni ederim. Tüm yönetenlerin yalanlarını, hırsızlıklarını, kötülüklerini, acımasızlıklarını gösterebileceği bir fırsat yaratıyor. Bu belgelerle, dünya imparatoru ABD’nin ve diğer gelişmiş ülkelerin-ne menem casusluk diplomasisi uygulamalarına karşın!-kamuya ve birbirlerine sadece güler yüzlerini gösterdikleri ilk elden kanıtlanmıştır.

Türkiye açısından (belgeler her an çoğalıyor) Recep Tayyip Erdoğan’ın İsviçre’de sekiz gizli hesabının olduğu yazılmıştır. Abdulkadir Aksu’nun eroin ticaretine bulaştığı, yirmi yaş altı kızlara düşkünlüğü ve rüşvetçi olduğu notu var. Kürşad Tüzmen’in aşırı milliyetçi ve rüşvetçi (rüşvetçilikte Aksu’dan sonra ikinci sırada) olduğu yazılıdır. ( Ben bir iki tanesini yazdım. Türkiye ile ilgili daha pek çok şey açıklanacaktır.) Bu bilgileri-ham da olsalar!-ABD’yi Türkiye’de temsil eden diplomatlar yazmıştır. Diplomatlar görev yaptıkları ülkelerdeki her türlü bilgi ve duyumları değerlendirilmek üzere (analiz edilmek için) ülkelerine gönderirler. İnternet buluşu (icadı)-belki de hiçbir zaman açıklanmayacak-diplomat raporlarını (telgraflarını) ifşa etmiştir. Bu ifşa, kirli işler yapan ve yönetenler açısından üzüntü verici (olumsuz) olmuş olabilir. Ancak kandırılan, uyutulan, sömürülen insanlar (halklar) açısından hesap sorma, tavır koyma ve uyanmak bağlamında sevindirici (olumlu) olmuştur.

Diplomatlar (büyükelçiler, konsoloslar, ataşeler vb.) kendi başkentlerine salt raporlar (telgraflar) sunmazlar, zaman zaman operasyonlar da (taşeronlar ve satın aldıklarıyla) yapabilirler. Bu, devletlerin (vahşiliğin) ortaya çıkışından beri böyledir. Padişahlığın zayıfladığı ama pek de göz ardı edilmediği bir dönemde İngiltere’nin bir eylemini 19 Nisan 1920 tarihli Fransız raporundan (Türkiye Dosyası, Cilt 190, s.30) anlatmak istiyorum: “İngilizler Abdülhamit’in İslam dünyasındaki itibarını kırmak ve Türkiye’nin güçlenmesini önlemek için Arap aşiretlerini, Abbas Hilmi’yi kullanmaktadırlar. Kahire camilerinde Abbas Hilmi kendi adına hutbe okutur.[Abbas Hilmi Paşa(1874-1944) son Mısır Hıdividir. Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın hanedanındandır. Hıdiv (vali) Tevfik Paşa’nın oğludur ve 1892’de hıdivliğe getirildi. Görevi süresince İngilizler Mısır’ın içişlerine karıştılar ve Osmanlıların Mısır’daki etkinliği azaldı.BT] Ancak İslam dünyası buna tepki gösterir. Hilmi’nin başarısız kalması üzerine İngilizler Mekke Şerifi Hüseyin’e yönelirler. Bu kez Hüseyin kendi adına hutbe okutur. Ne var ki yerleşmiş bir geleneği yıkmak her birinin diğerine düşman olduğu Arap aşiretleriyle mümkün değildir. Hint Müslümanları da bu politikayı reddederler. İngilizler bunu dikkate almak zorundadırlar. Bu durumda Hüseyin de geri çekilmek zorunda kalır. Camilerde yine eskisi gibi Osmanlı Sultanı adına hutbe okunmaya devam edilir.” Yani anlayacağınız İngiltere bu işten geri adım atmıştır. Ve biz Fransa’nın bu raporuna ancak şimdilerde ulaşabiliyoruz. Diplomatların ajanvari raporları her zaman olmuştur.

Sonuç olarak Wikileaks’ın yayınladığı belgeler fakir fukaranın, öğrencilerin, kız çocuklarının, anaların, babaların eylemleriyle ilgili ifşaatlar (yaptıkları) değildir. Bu belgeler-ne kadar kızsalar da, tepki gösterseler de!-Recep Tayyip Erdoğan’la, Abdulkadir Aksu’yla, Kürşad Tüzmen’le, CHP’yle, AKP’yle, Sarkozy’le, Chavez’le, Ahmedinecad’la, Rasmussen’le, Kaddafi’yle, Merkel’le, silah şirketleriyle, bankalarla (finans şirketleriyle) ilgili iddialardır. Bu iddialar sorgulanmalıdır! Wikileaks’ın yaptığı etik, yararlı, şeffaf bir gazetecilik örneğidir. Daha temiz, adil ve demokratik bir dünya temennisi ile!

Hiç yorum yok: