7 Eylül 2010 Salı

“Cumartesi Anneleri”, Başbakan Ve Dersim



Mustafa Elveren (Em. Öğrt.)
mustafaelveren@gmail.com


“Cumartesi Anneleri” olarak kendilerini tanımlayan binlerce kayıp yakınları yıllardır haftanın her Cumartesi günü seslerini duyurmak için oturma eylemi yapmaktadırlar. 279. Oturma eyleminde Türkiye Başbakanı Erdoğan binlerce acılı aileler için; “Ne iş yaptıklarını bilmiyorum. Cumartesi anneleri birilerince kullanılıyor” demişti.

Aynı başbakan bugün çıkmış referandum kampanyasında hiç yüzü kızarmadan neredeyse tüm hukuki yolları zaman aşımına uğramış 12 Eylül cuntasıyla hesaplaşacağını söylüyor. Binlerce kayıp yakınları için “birileri tarafından kullanılıyor” diyen bir başbakan bu kayıpların hesabını sorabilir mi? Dün Sevgili Ahmet Kaya ve değerli Nazım Hikmet gibi sol değerlerimizden bahsettiğinde ben de safça etkilenmiştim. Bugün Diyarbakır’da aynı nakaratı duyunca anladım ki, sol değerlerimizi hatta sağdaki değerleri bile kendi siyasi çıkarları için kullanmaktadır.

Sayın Başbakan 12 Eylül izlerini silmek için Diyarbakır Cezaevi’ni kapatacaklarını söylüyor. Başbakan bu cezaevinde işkenceye ve haksızlığa maruz kalmış mağdurların ve yakınlarının gözlerinin içine baka baka demagoji yapıyor. Halbuki Diyarbakır Cezaevi’nin müze yapılması için bir çok başvuru yapıldığını hatırlıyorum. Ayrıca müze konusundaki bazı kampanyalar da halen yürütülmektedir. Başbakan bu gerçekleri neden göz ardı ediyor?

Bu başbakan zaten kendisi demokrat değil ki, demokrat olmayan birisinden demokratik taleplerin karşılanması mümkün olabilir mi? Başbakan sadece kendine demokrat olduğu görülmektedir. Öyle ise, Cumartesi annelerinin yanında olduğunu söyleyen bazı arkadaşlarımız ve dostlarımız “yetmez ama yine de evet” konusunda hala ısrar ediyorlar. Denebilir ki; “Aşağıya tükürsen sakal, yukarıya tükürsen bıyık!” Peki ne yapsınlar?

İsteseler çok şey yapabilirler. Mesela yeni bir alternatif yaratabilirlerdi. Nasıl ki BDP ve bazı STK’lerin “BOYKOT” gibi üçüncü bir seçenek bulmuşlarsa, bunlar da ortak bir slogan tespit edip, bu sloganı Evet-Hayır pusulasına yazarak kendi oylarının iptalini sağlayabilirlerdi. Bu seçenekleri daha da çoğaltmak mümkündür.

Meclis TV.den TBMM Genel Kurulu’ndan yasaların nasıl oylandığını hemen hemen hepimiz canlı olarak izlemişizdir. Orada “KABUL”, “RED”, “ÇEKİMSER” seçenekleri mevcuttur. Peki bu referandumda neden ÇEKİMSER seçeneğini eklemeyerek insanlarımızı Evet ile hayır arasına sıkıştırdılar? İşte bu da tipik bir AKParti kurnazlığı zihniyetidir.

Öyle anlaşılıyor ki, her siyasi grubun veya şahsiyetin kendilerine göre hesapları vardır. Yani birileri “EVET” birileri de “HAYIR” çıkmasını istiyor. Her ikisinin de halka hiçbir yararı yoktur. Ben bu anayasa paketindeki değişiklikleri çok dikkatlice incelemeye çalıştım. Gerçekten de göz boyamaktan başka hiçbir şey yoktur. Bu referandumun sadece bir işlevi vardır. O da takunyacı cephe ile postalcı cephenin kendilerini halka oylatmasıdır. “Al birini vur ötekisine.”

Sayın Kılıçdaroğlu’nun Tunceli konuşmasında her nasıl oldu ise ağzından bir af sözcüğü çıktı. Bunu duyan Başbakan hemen “şehitlerimiz” edebiyatını yapmaya başladı. Türkiye yeni bir zihniyete (AKParti zihniyetine) daha alışacağa benziyor. Artık “tek millet, tek bayrak, tek din” milliyetçiliği özelliklerine bundan sonra “Tek parti” öğesini de ekleyebiliriz.

Sayın Başbakan’ın Dersim konusunda da samimi olmadığı ve bu alanı da kendi siyasi amaçları doğrultusunda kullandığını görmekteyiz. Dersimli hemşehrim “ihtiyar delikanlı” değerli yazarımız Haydar Işık’ın Başbakan için yazdığı şu cümleler Dersimle ilgili her şeyi net olarak ortaya koymaktadır.

“-Dersim acısı üzerine konuşurken, aynı zamanda Dersim’i bombalatmasına ne diyelim?
-Haftalardır yaktırdığı ormanlara sessiz kalmasına ne diyelim?
-İktidarı döneminde Dersim soykırım arşivini açmamasına ne diyelim?
-Munzur üzerinde 20 baraj yapıp halkımızın doğal yaşam alanlarını su altında bırakmasına ne diyelim?”

Sevgili Haydar Hocam! Elbette bizim de bir gün söyleyeceklerimiz olacaktır. Yeter ki, Dersimliler “Zazaki”-“Kırmancki” ve benzeri içi boş tartışmalarla birbirlerini incitmesinler.

Ne yazık ki, hala Dersim’i kendi dar siyasi çıkarları için kullanmaya çalışan ve Diyarbakırlı Şafii kürdü içine sindiremeyen devletten daha ulusalcı bir zihniyetin Dersim ve dersimlilerin üzerinde etkili olduğu anlaşılmaktadır. Bu hemşehrilerimizin Şafii kürdler konusundaki kaygıları yersizdir. Bu kürdü kürde vurdurmanın en önemli planlardan biridir.

Gelin tüm kişisel siyasi hesaplarımızı bir tarafa bırakarak birlikte yaşamanın yollarını yaratalım. Beş vakit namaz kılan sünni Türklerle ve göçmenlerle birlikte yaşamaktan rahatsız olmadığın gibi ayni nitelikteki kendi soyundan olan Şafii kürtlerden de kaygı duymamalısın.

İsteyen Dersim kimliğini,
isteyen Kürt kimliğini,
isteyen Zaza kimliğini,
isteyen Kızılbaş kimliğini,
isteyen dinsizlik kimliğini,
isteyen İslam ve diğer inanç kimliğini,
isteyen bu kimliklerin bazılarını veya tümünü,
kullanabilmelidir.

Tabiki birlikte yaşamak istiyorsak! Ülkemizde çok sayıda önemli sorunlar varken, halka EVET-HAYIR oyunu oynatmalarını içime sindiremiyorum. İşte bu sorunlardan bazılarını buraya aktarmak istiyorum;

-İlk ve orta öğretimde Din dersinin zorunlu olduğu, 85 bin cami ve 90 bin personeli bulunan Diyanet İşleri Başkanlığı gibi devasa bütçeli bir kurum tarafından Alevilerin asimile edilmek istendiği,
-Yüzde on barajıyla halkların meclise girmesini engelleyen seçim yasasının bu güne kadar başta AKParti olmak üzere hiçbir hükümet tarafından dokunulmadığı,
-Başta Kürt sorunu olmak üzere, başörtüsü ya da diğer deyimle Türban konusu sahte açılımlarla sürüncemede bırakıldığı,
-Osmanlı’nın devamı olan Cumhuriyet sistemi de yıllardır Sağcı-solcu, Alevi-Sünni, Kürt-Türk, Laik-Müslüman, Fenerbahçe-Galatasaray takım taraftarlığı gibi farklılıklarımızı ve kutsal değerlerimizi kullanarak halkları birbirine vurdurtarak bu güne kadar ömrünü uzattığını,
-Ve şimdi de Evet-Hayır oyunuyla halkları tuzağa düşürerek bir kez daha ömrünü uzatmak istediği,
Anlaşılmaktadır.

Tüm bunları demokratik bir yönetimle çözmek mümkündür. Ancak, Türkiye’de güçlü üçüncü demokratik bir siyasi alan yaratılmadıkça bu sorunların çözülmesi mümkün görülmemektedir. Bu üçüncü alanın hiç bir zaman sosyalist demokrasi mücadelemize engel olacağını düşünmüyorum. Öyleyse bu güne kadar böylesi bir alan neden yaratılmadı?

Web : http://www.gomanweb.com/

Hiç yorum yok: