Mustafa Elveren (Em.Öğrt.)
mustafaelveren@gmail.com
mustafaelveren@gmail.com
Türkiye’de gerek ırksal, gerekse kültürel ve ideolojik anlamda birçok etnik kimliğin azımsanmayacak sayıda var olduğu bilinen bir gerçektir. Hatta bunlara siyasi kimlikleri de eklemek mümkündür. Yani kimlik konusu çok hassas ve karmaşık bir sorundur.
Bu kadar çok etnik kimliklerin bir arada barış içinde yaşamaları ebetteki zorlukları da vardır. Demokrasi kültürü gelişmiş olan toplumlarda-ülkelerde bu tür sorunlar halkların-kümelerin ortak paydaları çerçevesinde çok kolaylıkla aşılabilmiştir. Tabi ki göstermelik bir demokrasi ile değil, ancak evrensel bir demokrasi ile bu gerçekleşebilir.
Artık evrensel kültür, evrensel insan hakları gibi evrensel demokrasiyi de kavramalıyız. Yani demokrasiyi evrenselleştirmek gerekir. Kimilerinin “evrensel demokrasi diye yeni bir kavram mı icat ediyorsun?” şeklindeki sorusuyla karşılaşmaktayım. Ben ideolojik olarak sosyalist demokrasiyi savunmakla birlikte evrensel demokrasi konusunda da çaba harcamaktayım. Yani bu evrende yaşayan herkesin ve her kesimin kabul edebileceği ortak paydaların oluşmasıdır. Bu evrende insan olarak birçok ortak özelliklerimizin olduğunu düşünüyorum. Bu kadar çok farklı kültürlerin bir arada yaşaması zordur, ama önemli olan da zoru başarmaktır.
Ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti neredeyse bir yüzyıldır kendine göre uyarladığı göstermelik bir demokrasiyle hep teklik zihniyetine devam etmektedir. Halkların-toplumların üzerinde sürekli baskı uyguladı ve hala da uygulamaya devam ediyor. Hukuk devleti adı altında birçok yazarlarımız ve aydınlarımız zindanlarda, sürgünlerde ağır bedeller ödeyip hayatlarını kaybetmişlerdir. Bu gün dahi onlarca yazar hapistedir. Ben de dahil olmak üzere birçoğumuzun hakkında soruşturmalar ve davalar hala devam etmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Sayın Başbakan’ı Türk(iye)lik kimliğinin üst kimlik ve buna bağlı olarak diğer kimliklerin de alt kimlik olması konusunda zaman zaman görüş belirtmektedir.
Bırakın insanlar-kümeler-toplumlar kendilerini nasıl hissediyorlarsa o kimliklerini özgürce kullansınlar. Yeter ki yasakçı anlayıştan vazgeçilsin ve halkların bu hakları anayasal güvenceye alınsın. Hala “içine tüküreyim”, “ucube” heykelleri kaldıran bir anlayışa inanmak biraz saflık olmaz mı? Önce bu yasakçı zihniyetinizi değiştiriniz ki size inanabilelim. Yoksa bu alt-üst kimlik söylemi bana pek inandırıcı gelmiyor.
Yıllardır dağa-taşa Türkçü söylemler yazdırıldı. Hala okullarda başta “Öğrenci Andı” olmak üzere bir çok ders kitapları benzer ırkçı söylemlerle doludur. Neredeyse ülkedeki tüm kurum ve kuruluşların isminin önüne bir Türk sözcüğü yerleştirilmiştir. Bunun adı tekleştirmedir. Hem tekçilik diyeceksiniz, hem de bu güne kadar zorla yasaklanan halkların kimliklerine alt-üst kimlik diyeceksiniz.
Artık “Türk hürdür hür yaşar, bir Türk Dünya’ya bedeldir, Ne mutlu Türküm diyene,…” gibi ırkçı söylemlerden vazgeçilecek mi? Acaba, Türkiyelilik şemsiyesi altında diğer tüm kimlikler en az Türk kimliği kadar özgür olabilecek mi? Hiç sanmam! Çünkü Sayın başbakan bir taraftan tekçilik nakaratını söylerken, diğer taraftan da alt-üst kimlik numarasını ortaya atıyor. Tıpkı daha önceki sözde “açılımlar” gibi. Kimliklerden önce bu ırkçı zihniyetin değişmesi gerekir.
Bence alt-üst kimlik gibi belirsiz bir duruma düşmeden tüm kimlikler eşit olmalıdır. Aksi halde, alt-üst kimlik gibi bir belirsizliğin içine düşülürse Türkiye’deki mevcut kimlik sorununun daha da çıkmaza gireceğini düşünüyorum.
Türkiye’deki en yoğun kimlik kitlesine sahip olan ırksal anlamda Türkler ve Kürtler, kültürel anlamda ise Alevilerdir. Sorunların en büyük temelini de bu üç kimlik oluşturmaktadır. Bu sorunları aslında demokratik bir yöntemle çözmek mümkündür.
Örneğin; Hükümetin sözde açılımları sırasında sanırım 35 alevi temsilcisinin şu ortak talepleri olmuştu; “Cem evlerinin ibadet statüsünde kabul edilmesi, Zorunlu din derslerinin kaldırılması, Alevi köylerine zorla cami yapılmasından vazgeçilmesi, Madımak’ın müzeye dönüştürülmesi, Alevi dergâhlarının kendilerine verilmesi” gibi tamamen insan haklarına dayalı isteklerdir. Bunun için alt-üst kimlik olmaya gerek var mı?
Kürtlerin de bu çerçevedeki demokratik haklarını kullanma istemleridir. Anadilini özgürce kullanabilme, kendi coğrafyasındaki zorla değiştirilen isimlerinin iade edilmesi, yerelde ve genelde ülke yönetiminde temsil edilmesi gibi taleplerdir. Yani kimsenin bir şey verdiği yok. Yıllardır gasp edilmiş haklarını almaya çalışıyorlar.
Eğer bu iki dinamik halkın (Aleviler ve Kürtler) gücü özgürce kimliklerini kullanamazsa bunlara bağlı olarak Türklerin de kimlik bunalımı yaşayacağı kaçınılmaz olacaktır. O nedenle alt-üst kimlik yerine eşit vatandaşlık kavramı geliştirilebilir. Tüm halklar ister ırksal anlamdaki kimliğini, isterse kültürel kimliğini özgürce kullanabilmelidir.
Ülkemizde yaşanmakta olan bu sorunların çözülmesi için tüm ezilenlerin, dışlananların ve aydın demokratların birlikte mücadele etmeleri şarttır. Artık ülkemizde yaşanan acıların dinmesi gerekir. Aksi halde bu acılar daha yıllarca devam edecektir. Bunu önlemek için hepimiz acele etmeliyiz.
Cins, inanç, siyasi, kültürel gibi etnik kimliklerin yoğun olduğu başta Avrupa Birliği üyesi ülkeler olmak üzere birçok ülke bu konuda çözümler üretmişlerdir. Bu çözümlerden ülkemize uyarlanabilecek hiçbir tanesi yok mudur?
Affınıza sığınarak şunu da açık yüreklikle belirtmek istiyorum. Ben konunun uzmanı değilim. Sadece benim de “çorbada tuzum olsun” istedim.
NOT: Tunceli C. Savcılığı bu güne kadar hakkımda açtığı soruşturmalar nedeniyle altı kez polis karakoluna çağrıldım. Bir kez de sulh ceza mahkemesine çağrıldım. Bir kez daha “Munzur Festivalinde Mazlum Doğan Unutulmamalıdır” başlıklı yazımdan dolayı Malatya Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açılması için soruşturma evraklarını adı geçen mahkemeye gönderdiğini öğrenmiş bulunmaktayım. Bu yazımdan dolayı da soruşturma açarsa hiç şaşmam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder