28 Haziran 2009 Pazar

İRAN…









”Molla rejimi, Şah Rıza Pehlevi’nin başında bulunduğu, Laik ve batı yanlısı rejime karşı sürdürülen kitlesel hareketin ürünü olarak ortaya çıktı. Şah Rıza’nın şahsında somutlaşan monarşik rejim, günlük yaşamda batı taklitçiliğinin zirveye ulaştığı ve ulusal çıkarların batıya peşkeş çekildiği dönemdir. Petrol kuyuları başta İngiltere olmak üzere batı devletlerinin enerji ihtiyacını karşılarken, İran’ın payına ise bu zenginlikten küçük bir dilim düşüyordu…”


Nadir Nadi Çelik
nadirnadicelik@hotmail.com
13 Haziran’da İran’da yapılan seçimlerin sonuclarına karşı muhalefetin sokak gösterileri biçimde ifadesini bulan ve bir haftadan fazla zamana yayılan ve sayısal olarak milyonlara varan kitlesel protestosu, ortadoğunun en eski devletinin yeni altüst oluşlara gebe olduğunu gösteriyor. En azından bunun sinyallerini veriyor. Anlaşıldığı kadarıyla seçim sonuçlarını protesto biçiminde başlıyan bu masumane kitlesel hareketin bir bütün olarak sistemi protestoya yönelmesi ihtimali iktidar sahiplerini bir hayli tedirgin ediyor.

Tedirdiginliklerinde pek te haksız oldukları söylenemez. Toplumların tarihi, sistem içinde başlayan ve giderek gelişen kitlesel protesto hareketlerinin aynı zamanda sisteme karşı radikal bir hareketin ortaya çıkması için oldukça uygun bir zemin yarattığının örnekleriyle doludur. Aksi halde, Tahran sokaklarına yayılan kitlesel hareket çıplak haliyle başlı başına sistem için ciddi bir sorun değildir.

Nitekim, hareketin görünen önderi durumunda olan Mousevi ile Ahmedinejat arasındaki mücadele iktidar blokunu oluşturan fraksiyonlar arasında ki mücadeleyle sınırlıdır. Mousevi’nin sisteme karşı alternativ bir programı sözkonusu değil. Ancak kitleler, aynı zamanda molla rejimin mimarları arasında yer alan Mousevi’ye, Mousevi’nin bile hazmedemiyecegi ya da hazmetmekte oldukça zorluk çekeceği bir misyon yükliyebilir. Böyle bir durumda protestocu kitleler Mousevi’nin kendi taleplerine cevap vermekten oldukça uzak olduğunu fark ettiklerinde, hareket kendi doğal önderlerini yaratmakla başbaşa kalabilir. Bu ise iktidar blokları arasındaki mücadelenin kapsamlı bir demokrasi mücadelesine dönüşme ihtimalinin her zaman mevcut olduğunu gösteriyor.

Yine anlaşıldığı kadarıyla seçim sonuçlarının yol açtığı protestoya katılan kitlelerin farklı talepleri olduğu görülüyor. Kitlenin genel eğiliminin baskıcı molla rejiminin demokratikleştirilmesi olduğudur.

Molla rejimi, Şah Rıza Pehlevi’nin başında bulunduğu, Laik ve batı yanlısı rejime karşı sürdürülen kitlesel hareketin ürünü olarak ortaya çıktı. Şah Rıza’nın şahsında somutlaşan monarşik rejim, günlük yaşamda batı taklitçiliğinin zirveye ulaştığı ve ulusal çıkarların batıya peşkeş çekildiği dönemdir. Petrol kuyuları başta İngiltere olmak üzere batı devletlerinin enerji ihtiyacını karşılarken, İran’ın payına ise bu zenginlikten küçük bir dilim düşüyordu. Bu küçük dilim ise savunma sanaiiyine harcanıyordu. Zengin petrol kaynaklarıyla batının enerji ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılamakla kalmıyan monarşik rejim, aynı zamanda Batılı silah tüccarlarının en büyük müşterilerinden birisi durumundaydı. Tahmin edilebileceği gibi bu monarşik rejimi yaşayabilir halde tutmak için batı, gerekli desteği Şah Rıza’dan esirgemiyordu.

Bu dönem, doğal kaynakların batılılara peşkeş çekildiği, yoksulluğun ve baskının zirvede olduğu dönemdi. Rejime yönelik en masum bir tepkinin bile kötü ünlü istihbarat örgütü SAWAK tarafından en acımasız bir şekilde tasfiye edildiği dönemdi. Yine bu dönemin çarpıcı bir özelliği de tüm baskı ve şiddete ragmen farklı ideolojik temelde muhalif hareketin oluşumu ve yükselişiydi.

İslam, komunizm, liberalizm gibi çizgiler temelinde örgütlenen, zamanla dikkate değer birer güç haline gelen bu akımların belirgin ortak noktası, mücadelelerinin iki hedefli olmasıydı; Bir taraftan monarşik rejimin halk üzerindeki baskısına, sömürüsüne karşı mücadele ederken, diğer taraftan ise bu rejimin uluslarası destekçi güçleri olan emperyalist sisteme karşı kesin tavır almalarıydı.

Şüphesizki, çift hedefli bu mücadele hem haklı hemde meşru bir temel üzerine oturmuştu.

1970’li yılların sonuna gelindiğinde bu muhalif guruplar arasından yalnızca islamı referans alan Humeyni önderliğindeki hareket iktidarı ele geçirerek, monarşik rejimin yıkılması sürecine damgasını vurmuş oldu.

1979 yılında iktidarı ele geçirerek İran islami cumhuriyeti kuran hareketin belirgin iki özelliğinden bir tanesi, islam dininin buyruklarına göre toplumu yapılandırmaya çalışması, ikinci özelliği ise batının İran’ı yağmalama sürecine son vermesi ve ulusal çıkarları öne çıkarmasıydı.

79’dan bugüne kadar varlığını sürdüren bu rejimin mimarlarının yukarıda sıraladığım bu iki özelliğini korumakta oldukça tutarlı davrandıklarını söylemek pek mübalağa olmasa gerek. İran'da Şah Rıza rejiminin tasviyesi, batının çıkarlarına vurulmuş son 30 yılın en büyük darbesiydi.

Batının tüm entrika ve komplolarına karşı ve yine ekonomik olarak uyguladığı tüm ambargolara rağmen, islami rejim bugüne kadar ayakta kalma yeteneğini gösterdi. Ancak dış politikada 30 yıldan beri gösterilen bu yetenek iç politikada başarılı olmanın garantisi olmadığı anlaşılıyor.

Küresel çağda toplumu islam dininin buyrukları doğrultusunda biçimlendirmeye çalışmanın ne derece başarılı olabileceğini bundan sonraki gelişmeler gösterecek. Molla rejiminin, son haftalarda yükselen kitlesel protestoları, klasik bir uslupla, ''batılı devletlerin kışkırtması'' olarak lanse etmesi, bir sorunun olmadığı anlamına gelmez. Aksine iç politikada ciddi bir sorun yaşadıklarını gösterir.

-----------

Kaynak: http://www.nadirnadicelik.org/

Hiç yorum yok: