Bülent Tekin / btekin1954@mynet.com
Ağa bir köylünün elindeki topraklara el koyup onu kovmuş. Adam 10-15 yıl uzaklarda sürünmüş. Bir gün ağa insafa gelmiş ve köylüye, “Sen fakirsin! Çok sürünme artık köyüne dön!” demiş. “Sana para vereceğim. Çocuklarına giysi alacağım. Ev vereceğim!” “Olmaz!” demiş adam. “Sana acıyorum, artık yeter çektiğin. Gel köyde çoluk çocuğuna bak. Sana para vereceğim. Kardeş gibi yaşayacağız!” “Bana trilyon da versen gelmem. Ancak benden aldığın arazimi geri verirsen gelirim. Onun dışında gelmem!” “Hastir lan!” demiş ağa. “Benim arazimin yanında senin arazin olacak, başıma ağa kesileceksin! Ben bu köyde ikinci bir ağa istemem. Gel etme eyleme! Sana ve çocuklarına bakacağım, para vereceğim. Kardeş gibi geçineceğiz!” “Hayatta olmaz!” demiş adam. “Seninle kardeş gibi yaşayamayız. Arazisiz geldiğimde, bir gün benden sıkılırsan yine kovarsın. Ancak arazimi verirsen kardeş gibi yaşayabiliriz.”
Bizim memlekette durum tam da bunun gibidir. Bizimle yönetenler arasındaki durum böyledir. Şimdi buralarda yönetenler yönetilenlere, gelin kardeş gibi bir arada yaşayalım, diyorlar. Darbe yapanlar yapmayanlara, cumhuriyetin çok partileri (aslında hepsi tek parti ya!) halka, gelin sesinizi çıkarmayın, birlikte kardeşçe yaşayalım, diyorlar. Yönetilenlerin yönetenlerle eşit şartları mı var ki bu söylem söyleniyor? Tanrı’nın sevgili küçük kulları neden bunlara inanmıyor. Yoksa hikâyemizde anlatılan ağa-köylü bağlantısı mı var? Ya aslında bizim Tanrı’nın sevgili küçük kulları ayıp ediyor: Siz nasıl oluyor da Başbakan’a, Genelkurmay Başkanı’na, demokrasimizin(!) vazgeçilmez siyasi partileri liderlerine inanmıyorsunuz! İnsanlar size darbe yapmak istemiyor, iyilik yapıyor, sizse minnet yaşları dökeceğinize tuhaf şeyler düşünüyorsunuz? Ya ne iyilikten anlamayan insanlarsınız! Vallahi çok ayıp ediyorsunuz benden söylemesi!
İrticayla Mücadele Eylem Planı belgesi, faili meçhul cinayetler, JİTEM, TİT; derin devlet, kontrgerilla, şeriat devleti, faşist diktatörlük, militarizm, asker-polis devleti, Kürt sorunu konuları Tanrı’nın sevgili küçük kullarının düşünce alanına girmemesi gerekir. Demokrasi, demokratik cumhuriyet, tam demokrasi, insan hakları, eşitlik, özgürlük, kardeşlik, adalet kavramlarıyla, seçim, seçilme hakkı-onlar sadece seçme hakkını(!) kullanmalıdırlar-sorunlarıyla Tanrı’nın küçük kullarının asimetrik bir düşünce savaşı vermesi oldukça tehlikelidir. Kimseye masraf çıkarmadan, yönetenleri övme ve dillerini yağlama görevlerini yerine getirmeleri gerekirdi. Oysa boylarına poslarına bakmadan asimetrik düşünce savaşı yapmak da ne demek oluyordu? Yoksa Tanrı’nın küçük kullarına Başbakan, hükümet, siyasi partiler, yöneticiler, asker sistematik olarak propaganda, basın toplantısı, hitabet sanatı, baskı mı yapıyordu? Ya da bu demokratik ülkede Genelkurmay Başkanı sistematik olarak basın toplantısı mı yapıyordu? Veya askerin iç ve dış konularda siyaset içeren konuşmalarını zararlı mı görüyorsunuz?
Ben yine de bizim hikâyeye dönmek istiyorum. Yoksulluğun rezilliğini istemeyen köylünün ağayla eşit olmak istemesinin, adalet mülkün temelidir, deyişine uygun düştüğünü söylemek istiyorum. Benim yine de küçük kullara söylemek istediğim birkaç söz var: Bu ülkede bir kilo baklava çalmaktan hapse girenler olabilir. Cehaletten bir cinayet işleyenler de müebbet alabilir. Fakir fukara bir memur sahte belgeden de içeri girer, on lira rüşvet almaktan da. Ama bizleri trilyonlarla dolandıranlar; kamunun milyarlarını götürenler; vatan, millet, Sakarya adına yurttaşlarını öldürenler bu ülkede baş tacı da yapılabilir. Başımıza padişah bile yapabiliriz. Artık benim Tanrının sevgili küçük kullarına bir çift sözüm kaldı: Asimetrik-hatta simetrik!-düşünceleriniz olmasın! Susun! Büyüklerinizin sözlerine inanın, onlara itaat edin. Uyku, gözkapaklarınıza öyle uzun bir süre asılı kalsın ki uyandığınızda tam demokrasiyi görün(!)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder