15 Ağustos 2010 Pazar

VATAN, MİLLET, İNEGÖL, DÖRTYOL, DİYARBAKIR!





İnegöl ve Dörtyol olayları (Dörtyol’da 4 polisin şehit edilmesi bir neden olarak görülebilse dahi) ırkçılık ve linç kokuyor(du). Bir zamanlar Musevilerin Avrupa ülkelerinde getto’larda yalıtılmalarına benzer Kürt mahalleleri metropol kent ve ilçelerimizde oluşmaya başladı. Ekonomik, siyasi ya da başka nedenlerle Batı’ya göç etmek zorunda kalan Kürtler için durum iki arada bir derede kalmak gibidir. (Batı’ya) Gidenler kalanlara göre daha zayıf olanlardır. İstisnalar dışında yoksulluk ve çaresizlikle mücadele etmektedirler. Kürtler arasındaki bu adaletsiz ekonomik paylaşımın(!) kökeni Osmanlı yönetim düşüncesinin (biraz farklı da olsa) Cumhuriyet rejiminde de aynen benimsenmesinden kaynaklanmaktadır. İtaat edici ve güvenlikli bir bölgeyi elde tutmanın yöntemi olarak Ağa, Bey, Şeyh gibi feodal ve dini atamalar seçilmiştir. Ata(n)malar (kesinlikle nüfuz ve toprak gaspı) sözde devlet yanlısı aşiret yapılanmalarının sadece bağlılık yönünün kullanılmasıdır. Gidenler-farkında olmasalar da-mevcut yarı feodal yapıda bir kopuşu sağlamaktadırlar.

İnegöl olaylarını birkaç sarhoşun (ya da serkeşin) davranışına bağlayan Bursa Valisi ve İçişleri Bakanı-gerçekten-ne dediklerinin farkında mıdırlar? Valinin yakıp yıkma, yağma, şiddet yöntemlerini kullananlar için “vatanseverlik duygularının ağır basması” gibi ifadeler kullanması demokratik ülkelerin yönetim, kurum ve kurullarıyla uyuşmamaktadır. İçişleri Bakanı’nın “bu işleri İnegöllüler yapmamıştır” ifadesi de oldukça komiktir! Ali Şen isimli bir polisimizin vatanseverler(!) tarafından (bunlar İnegöllü olmadıkları için uzaydan gelmişlerdi) kör edilmiştir. Ekmek parası için polislik yapan bir insana artık acıyamaz hale geldik. Asayişi korumak için görev yapan bir insanın bir daha göremeyeceğine üzülmeyen sanal bir toplum olduk, çok yazık!

Dörtyol’da da durum aynıdır. 4 polisin şehit edilmesi tahrik etse de yapılan yakıp yıkma, tahrip, yağma ve linçtir. İnegöl’de ve Dörtyol’da polisin elinden adam alıp hesap görme davası görülmüştür. Vatansever(!) sayılanların bayrak takmayan işyerleri ve evleri tahrip etme eylemlerine ses çıkarmamak da oldukça düşündürücüdür. Hükümet, valiler ve polis sessiz kalmıştır, çok tuhaf! Aslında-en azından-bunu bir “bayrak ritüeli” gibi göstermek bayrakları bayrak yapan değerlere aykırıdır. Türklerin ve Kürtlerin (ve bu arada çok sayıda din, mezhep ve ırkların) bir arada yaşama olanak ve istemleri yok edilmek istenmektedir. Burada Kürtlerin de çok dikkatli davranmaları gerekmektedir. Demokratik hak ve özgürlüklerden başka kullanılacak bir yöntemleri olmamalıdır.

Anlaşılan İnegöl’deki eylemleri uzaydan gelmiş yaratıklarla işbirlikçi bir avuç amigo yapmıştır. Bırakın vatandaşı dövmek, polisin gözünü çıkarmak bile vatanseverlik gereğidir. İçişleri Bakanı’mızın-Balyoz’dan aranan bir generale herkesin önünde-“Amanosları temizleyin! Ne yaparsanız yapın!” talimatını vermesi oldukça manidardır. Ve bu talimatın hemen sonrasında Amanos ormanları yanmaya başladı. Dilerim bu orman cinayetinin bu talimatla ilgisi yoktur; tesadüftür. Ve dilerim bu ağaç katliamı bir faili meçhule(!) yüklenmeyecektir. Terör bile olsa-hukuk devletiysek eğer-hiçbir konuyu kontra, illegal, kirli yöntemlerle çözme hakkımız olmamalıdır. Dörtyol’da sokağa çıkmamayı rica eden ve Diyarbakır’dan gelen (olayları yatıştırmak amacıyla geldiklerini söyleyen BDP Genel Başkanı’nın da bulunduğu) BDP konvoyunu şehre sokmayan Hatay Valiliği talimatları, bu ülkede sıkıyönetim ya da olağanüstü hal yasaları olmadan da sokağa çıkma yasağının konulabileceğini ve seyahat etme hürriyetinin kısıtlanabileceğini göstermesi açısından da ilginç olmuştur. Demokrasi ve insan hakları konusunda daha çok adım atmamız gerektiğini düşünüyorum. Hitler tipi savaş kültürü ve simgesiyle toplumu örgütlemek canavar yaratmakla eşdeğerdir.

Hiç yorum yok: