23 Ağustos 2008 Cumartesi

zor zamanlardı



Adil Okay

seni aramazdım
yağmur durmazdı
baş ucumda bir tencere
dan dan dana dana dan dan
damlalar düşlerime damlar
avludaki yüznumaranın kırık kapısı
rüzgarla ritim tutardı
çaykovski’yi bilmezdim o zamanlar
ne de schuberti
Ariel Dorfman’ı artist sanırdım
‘genç kız ve ölümü nazım’ın tanya’sı
bunları babam anlatırdı da
takmazdım
varsa yoksa aşık ihsani
radyoda yasaklar ruhi su’yla başlardı
yastığımın altında ihtiyar bir 7.65’lik
duvarda ernesto che guevara
her gece kışlık sarayı basardım

seni aramazdım
yağmur yağardı
köşe bakkalının telefonu çalar
mahalleli yüreği ağzında koşar
bakkalın karısının cilveli alo’su
gözlerime akardı
bana mı derdim
kaşları yukarı kalkardı
gel derdi gitmezdim
ne devletten ne bakkaldan
ama illa da ayıptan korkardım
sonra da geceleri
şeytanla gerdeğe girerdim


seni aramazdım
yağmur yağardı
asi nehri ters akar
martılar ıslanırdı




ekmek atacak martılar vardı
o zamanlar
ve balıklar
habibi neccar dağı
amanoslara bakıp ağlardı
sen ağlardın
asi dayanamaz taşardı
kiremitlerin arasından akardı gözyaşları
oysa babam her sonbahar dam aktarırdı


yağmur yağardı
seni aramazdım
güneşi unuturdu antiyoş
ve yıldızları
akşam sohbetleri
kuru incir ve tahin
odun sobası ateş ve tandır
radyoda ajans saati çok mühim
nineme arkası yarın yerine
ince memet okurdum
7.65’in fanilyama bulaşan pasını yıkarken
etme oğul derdi
gök gözlü ninem
taş atıp başını altına tutma
gözlerinden maviyi içerdim
ellerinden şevkati
antiyoşta yağmur bir başlar
bir daha durmazdı
polis iç çamaşırlarımızda
pas lekesi arardı

seni aramazdım
yağmur durmazdı
silahım ıslanır
çakar çakar almazdı
taka taka tak
tıp tıp tıp
rap rap rap
tencereler
hapishaneler
gömütlükler dolardı
gözyaşlarımız içimize akar
antlarımız tüyler ürpertirdi
‘bir ölür bin doğarız’la avunurduk
sen dayanamaz kaçardın
damı akmayan evlerde
hanfendiyi
beyler sofrasında
prensesi oynardın
saltanatın uzun sürmezdi
iki gözün iki çeşme
üstün başın yağmur
tek pabuçlu sinderella
bana arabesk
bana ıslak telgraflar çekerdin



yağmur durmazdı
seni aramazdım
gök delindi derdi
gök gözlü ninem
mahalle bakkalının telefonu
gök gürültüsü gibi çalardı
ben koşardım
bakkalın karısı seğirtirdi
elleri ellerime değer
tırnakları orama burama batar
kulağıma ayıp şeyler fısıldardı
mahallede cümle alem bilirdi ki
bakkalın karısı bana yanıktı


ben sana
yine de seni aramazdım
‘tek yol devrim’ yazarken duvarlara
yağmur durmaz
boyalar akardı

yağmur durmazdı
sen tencerelerle raks eden
damlaları sevmezdin
gel derdin kaçalım buralardan
ben önce devrim derdim
sen ajda pekkan’dan okurdun
ben avusturya işçi marşını
sen önce aşk derdin
illa da ümit yaşar oğuzcan
ben Ahmet Arif
kanlı gömleğimi yıkarken ninem
etme oğul derdi
sen mi kurtaracan memleketi
ben göğsümü kabartarak başlardım
nazım’dan okumaya
gülerdi ninem
o gülünce içim ısınırdı

yağmur durmazdı
hemencecik ıslanırdı sakıncalı bildiriler
yasak sözcükler akardı duvarlardan
ay parçası oğlum diye
severdi beni ninem
bakkalın karısı gel derdi
gel kurbanın olayım
sen gidelim derdin
gidelim buralardan
ben yine devrim derdim

zor zamanlardı
zalimlere sapanla başkaldırdığımız
zor ama güzel zamanlar
güneşi özlerdim
seni özlerdim
bakkalın karısını da
ama kimselere diyemezdim
yağmur durmazdı

5-6 Şubat 2008 Antakya

adilokay@hotmail.fr
Not: Bu şiir Güney dergisinin 45. Sayısında yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok: