Adil Okay
okayadil@hotmail.com
Edebiyat deyince aklımıza önce roman, öykü ve şiir gelir. Sonra da akımlar.
Klasik, modern, realist, sürrealist, dadacı v.d… Ve bu akımların ülkemiz
edebiyatına yansımaları olan 1. Ve 2. Yeni, Garip akımı, Toplumsal gerçekçilik,
İmgeci gerçekçilik v.b. Bir de alt başlıklar olarak: Politik edebiyattan, Hapishane
Edebiyatından, 12 Mart romanından, 12 Eylül edebiyatından söz edebiliriz. Hangi
akımdan yazarsa yazsın yazar –şair, yaşadığı dönemin tanığı ve vicdanıdır
deriz. Ya da öyle olmasını umarız. Bu saptama neo-liberalizm döneminde türeyen
eklektik bir akım olan post-modernizme kadar bir gerçeklikti. Ancak 12 Eylül
faşist darbesinden sonra yaratılan korku ikliminde ve aynı süreçte gelişen post-modern
zamanlarda “edebiyat” önemli ölçüde kamunun vicdanı olmaktan çıktı.
Neo-liberalizmin sanatı ve sanatçıyı “piyasa” yapmasından etkilenen yazarlar,
eserlerinden gerçekliği ve insanı çıkardılar. Bu duruma direnen ve toplumcu
çizgiyle -estetiği de ihmal etmeden- üretmeye devam eden yazar ve şairlerimiz
halen var. İyi ki de var. Ancak fincancı katırlarını ürküten, ‘kral çıplak’
diyen çocukları sevmeyen zebaniler, onları zindanlara doldurmaya devam ediyor.
Onlar da o zor koşullarda, F tiplerinde bile düşmana inat üretmeye ve bize ışık
vermeye devam ediyorlar.
İşte bu gün elime geçen öykü kitabı onlardan biri: “Kıyıya Vuran Dalgalar.” 9
Öyküden oluşan kitabın yazarları (biri hariç o da yeni çıkmış) halen içeride. Öncelikle “Dışarıda
Deli Dalgalar” grubuna teşekkür
ediyorum, bu kitabı hazırladıkları için. Dışarıda Deli Dalgalar da ne ki… diye
soranlara bir not düşeyim. Bu grup 5 yıl kadar önce ülkemiz hapishanelerindeki
siyasi tutulularla dayanışmak amacıyla kurulmuş bir vatandaş inisiyatifi. Daha
birkaç ay önce çılgınca bir işe giriştiler ve zindanlara 10 bin kitap yollama
hedefini önlerine koydular. Kapı kapı gezip kitap topladılar ve mapuslara
ulaştırdılar. Ve yıllardır bitmeyen mektuplaşmalar, dayanışmalar… grubun en son
üretimi bu öykü kitabı olmuş. Hepsi 90'lı yıllardan beri hapishanede olan 11
öykünün yazarlarının isimleri şöyle: Dilek Öz, Sami Özbil, Murat Saat,
Edip Yalçınkaya, Naif Bal,
Diyadin Turhan, Nibel Genç,
Mustafa Ağcakaya ve kendisi aynı kuşaktan olsa da şu an
"dışarıda" olan Sibel Öz.
Kitabı hazırlayan Sibel Öz, öyküler ve yazarları hakkında şunları yazıyor: “İçeriden" hayata bakış, belki her
zaman merak konusu. Ancak öyküler, hayatın kıyısından değil, tam içinden
yazılmış. Yazarları ununu eleyip eleğini asmış olmadıklarından öyküler de hala
hayatla hesaplaşmakta ve bu nedenle gerçek anlamda yaşayan figürlerle örülmüş.”[i]
Öyküleri okuduğumuzda Sibel Öz’e hak veriyoruz. Elbette içeride üretilenler
bir kitaba sığmaz. Daha geçen ay sonlanan 2. Yılmaz Güney Kültür ve Sanat
festivali şiir seçkisinde jüride yer almış, içeriden mapusların yolladığı yüzlerce
şiiri beğenerek okumuştum. İçlerinden ödül alanlar da oldu. Öykü yarışmasında
da beğeni toplayan, ödül alan öyküler vardı. Yine halen zindanda olan Uluslar
arası jüriler tarafından ödüllendirilmiş karikatüristler de var.
“Kitabın ilk öyküsü, Sami Özbil'in
‘Eksik Bir Şey’ adlı öyküsü. "Eksik Bir Şey, aslında siyasi tutsakların bu
kitapta ve bu kitapla söylemek istediklerini de özetliyor. ‘Hayatta biz
eksiğiz’ diyor doksan kuşağı. Seksen sonrası baskı ortamında toplumun en ufak
demokratik kıpırdanışına izin vermemek adına katledilen, işkencelerden
geçirilen, kaybedilen doksan kuşağından hayatta kalan ve eli kalem tutanlar,
hayata borçlu oldukları hikayeleri anlatmışlar kitapta.”[ii]
Örneğin ben 1980 öncesi zindanı tanıyan, F tiplerini yaşamayan eski bir
mahpusum. İçerideki yazarlardan Mircan Karaali’nin, ‘Gorki’nin Gitarı’ ile Sami
Özbil’in ‘Soluk Soluğa’ adlı romanlarındaki
F tipleri betimlemelerinden çok şey öğrendim. F tipleriyle ilgili yazdığım bir
yazıda: “F tipi denilen hücreleri, ölüm odalarına” benzetmiştim de bana
yazıştığım mahpus arkadaşlar karşı çıkmışlardı. “Biz demişlerdi F tiplerinde de
düşmana inat yaşıyor ve üretiyoruz.” Ben de bu söylemimi düzeltmiştim.
Kapitalizm belki maske değiştirdi ama onun insanlığa ve
doğaya saldırısı ve tahribatı hala sürüyor. Savaşlar, işgaller, sömürü, daha
çok kâr için doğanın katledilmesi sürüyor. Umut ve ütopya sorunu başladı.
İnsanlarda “başka bir dünya mümkün” diyecek umut ve ütopya kalmadı. Bu umudu ve
ütopyayı besleyenler de azınlığa düştü. Ve onların da birçoğu zindanda. O
nedenle şimdilerde, “hâlâ mı toplumcu edebiyat” diye burun kıvıran
“eleştirmenler” çoğaldı. “Sanat, politika dışı - tarafsız olmalıdır”, diye vaaz
verenler çoğaldı. Oysa bizzat onlar politika yapıyor. Kapitalizmi, var olan
sistemi savunarak politika yapıyorlar. Her baskı döneminde egemenlerin
kalemşorları olan yazar ve sanatçılar olmuştur. Bu dönem biraz çoğalmış
görünüyorlar hepsi o kadar. Ama dışarıdan olduğu gibi içeriden de itiraz sesleri geliyor. “Biz
varız ve yaşıyoruz” diye haykıran insanların sesleri. İşte o seslerden bazıları
“Kıyıya Vuran Dalgalar’da toplanmış: O sesler, “Eksik Bir Şey”, “Kanaat, Tevekkül ve Karıncalar”, “Kar Yangını”, “Elhamdüllilah
Çok Şükür”, “Herkes Gitmişti”, “Ben
Annem ve Komşu Kadın”, “Herkes Gibi”, "Leylak Sokak", "Meryem'in
Oyuncakları", "Bir Dilim
Güneş", "Kırmızı Şapkalı Kadın" adlı öyküler aracılığıyla
içeriden dışarıya dalga dalga taşıyor… Zindanların, F tipi hücrelerin
demirlerini, duvarlarını yarıyor ve bize ulaşıyor.
Sahi biz artık doğum günlerinde veya misafirliğe giderken kitap armağan
etmeyi unutmaya başladık değil mi? İşte size fırsat, davetlere icap ederken
eliniz boş gidemezsiniz ya. İki adet “Kıyıya Vuran Dalgalar” alın. Biri sizin
için, diğeri hediye edilmek üzere. Tamam “imkanı olmayan” bir tane alsın.
Okusun sonra armağan etsin.
Burcu Ballıktaş’tan bir alıntıyla bitiriyorum: “Sizin de özgürlüğü elinden alınanlar adına
bir itirazınız varsa alın bu kitabı, okuyun derim... Ve hatta daha da güzeli
okuduktan sonra siz de bir delilik yapıp içeriye postalarsınız, fena mı olur?”
Nisan 2012
Künye: Kıyıya
Vuran Dalgalar. F tipi Öyküler. NotaBene yayınları. Nisan 2012. Ankara.
Ajansı / 25 Nisan 2012 Çarşamba
[1]
A.G.Y.
[i] Sibel Öz, Etkin Haber Ajansı / 25 Nisan 2012 Çarşamba
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder