5 Nisan 2010 Pazartesi

'Yalçın Usta'


M.Şehmus Güzel

Her kasabanın, her kentin, her mahallenin tarihinde bir « Yalçın Usta » vardır. İlerici fikirleri getiren, sosyalizmin, komünizmin, marksizmin, sağın ve solun ne olduğunu alçak sesle ve en yakınlarına yorulmadan anlatan bir « usta »dır bu. Kimi zaman bir terzi olabilir. « Terzi Niyazi », « Terzi Mehdi » unutulabilir mi heval ?

Kimi zaman bir ayakkabıcı kalfasıdır. Akşam üzerleri dükkanında biraya gelinir, iki çift laf edilir. Bir bardak çay veya bir bardak kaçak şarap içilir. Antakya’daysanız eğer kaçak rakı vardır mutlaka. Ve kaçamaz !

Kimi zaman badanacı veya badana ustası olabilir. Evinde geceleri çiğ köfte yemek için toplanılır, et, bulgur ve soğan ve para yoksa can sağolsun peynir ekmeğe katık yapılır. Bilhassa sohbetler sohbetlere açılır.

« Yalçın Usta » ortaokul öğretmeni olabilir. Lise öğretmeni de. « Tenefüslerde » harbiden nefes alınır, başka dünyalar da varmış denir. Başka dünyalara seyahat düzenlenir, Çünkü fikir jimnastiği de önemlidir o yıllarda.

« İç sürgüne » gönderilmiş, yani « yasal dildeki » tabiriyle « ikamete memur », bir yazar, bir çizer, bir sanatçı da olabilir « ustamız ». Abidin Dino’nun iç sürgünü memleketin ilerici ve iyi düşüncelerle tanışma gezisi değil midir? Abidin’e bir tek Yaşar Kemal’in « peder » diye hitap etmesi bir tesadüf hiç sayılmaz. Sayılmamalıdır.

« Yalçın Usta » sinema işleticisi de olabilir : İşte Fahri Petek’in hayatında « Bolşevik Cavit »in rolü çok önemlidir.

Türkiye’nin yakın siyasi tarihinde dünya kadar örnek var.

Türkiye sosyalist hareket tarihindeki ustalardan birinin ismi gerçekten « Yalçın Usta »dır. Onun sayesinde « Yalçın Usta »lık bir meslek olarak adlandırılabiliyor bugün. Yalçın Usta Antakyalıların çok iyi tanıdığı, ismi ilerici kuşaklarda birinden diğerine bir meşale gibi taşınan Yalçın Ergönül’dür. Onu anlatmak işini hemşerisi Arif Okay üstlenmiştir. Bunu Hatay Güney Rüzgarı isimli şirin ve inatçı bir portakal ağacı gibi yaşamını ısrarla sürdüren derginin Ocak 2010 tarihli 121. sayısında yapıyor (s. 8-21). Okay, makalesine kendi anılarıyla başlıyor. Sonra Yalçın Usta’yı yakından tanıyan, onunla yoldaş ve yaşamlarını birer eski tüfek gibi yürüten veya kendi köşelerinde yaşamla hesaplaşan ve hep alacaklı kalan iyi ve dürüst insanlarla yaptığı söyleşilerle sürdürüyor. Çalışmasını Yalçın Ergönül’ün şiir ve makaleleriyle donatıyor. Birçok anı-fotoğraf ve gazete haberiyle araştırmasını tamamlıyor. Bu makaleyi okuyunca epey şey öğreniyor ve « Yalçın Usta »lığın nasıl bir meslek olduğunun sırrına vakıf olabiliyoruz. Örneğin 1940’lardan itibaren Antakya ilerici akımlarının içinde yer alan Arif Hikmet Katiboğlu, Mehmet Bekir Soydan ve Süleyman Okay (Arif ve Adil Okay’ın babası) gibi önemli isimlere sosyalist bilinci onun verdiğini öğreniyoruz.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) kurulunca onca yıldır beklediği partisini bulmuş bir sosyalist olarak hiç duraksamadan TİP’in Antakya ve çevresindeki « feneri » rolünü üstlenmiştir. Çetin Altan’ı, Mehmet Ali Aybar’ı, Yaşar Kemal’i ağırladıkları anların fotoğrafları bunun belgelerinden sadece biridir. Bu ilin TİP’li Yahya Kanbolat’ı milletvekili seçmesi de bir rastlantı değildir. Hatay ili öteden beri Anadolu’nun ilerici kalelerinden biridir çünkü. Bunda elbette Yalçın Usta ve, Süleyman Okay başta, yoldaşlarının rolü yadsınamaz.

Daha sonra TİP’ten ayrılan ve Dev-Genç’i kuran gençleri izleyenler arasında gönülleri ve kafaları genç bu iki yoldaş da vardır. Antakya’da TİP’ten ayrılıp Dev-Genç’i onlar kuracaktır. Yalçın Usta evini dernek bürosuna çevirecektir. Anadan doğma devrimcidir Yalçın Usta. Antakya Mustafa Kuseyri’nin memleketidir. Kuseyri Yalçın Usta’yı da Süleyman Okay’ı da iyi tanırdı. Devrimciler Antakya’da bir « Yalçın Ustalarının » bulunduğunu çok iyi bilirdi. Bir de Süleyman Okay’larının. Haziran 1970’de « intihar etti » denilen Yalçın Usta’nın alçakça katledildiği bugün artık bir devlet sırrı olmaktan çıktı çıkacak. Arif Okay çalışmasında bu konuda kimi ipuçları veriyor. Bu dosya da mutlaka bir gün yeniden açılacak ve katiller teşhir edilecektir. Tarih unutmaz.

Yalçın Ergönül gibi yerel ve son derece tayin edici yol göstericilerin unutulmaması gerekiyor. Arif Okay’ın onu yazması ve anması çok yerinde. Onun için mutlaka kitap da yazmak gerek. Arif kitabını yazıyor. Ustalarımız ve anıları böylece daha kalıcı olacak. Şimdi gelin Yalçın Usta’yı yoldaşı Süleyman Okay’ın « Kirvem » isimli şiirinden birkaç satırla analım :

« Kirvem gençliğimiz bir dağ başında
günahsız akan sular gibiydi
kaldırımları eskitemedik seninle
ardımıza baktık bir gün
uzun bir yolculuğun yorgunluğu
bir namlunun yivleri gibiydi
eğri ve gerekli
sen gülerdin şaşkınlığıma
iyimserliğin çiçek açardı. »

Şimdi sırada Yalçın Usta var : 1949 tarihli «Spartaküs » başlıklı şiirinden birkaç satır alıyorum:

« Koooooş Spartaküs
Biz ışığı, hızı hürriyet olanlar
Biz (kaybedecek zincirlerinden gayri şeyi
olmayanlar)
Biz on sekiz saat çalışıp
Islak kaldırımlarda aç dolaşanlar
Biz proletarya
Koşuyoruz, koşuyoruz peşinde...
Biz de her sokak bir Spartaküs bekliyor
Her ana bir Spartaküs’e gebe. »

Hiç yorum yok: