18 Eylül 2010 Cumartesi

“EYLEMSİZLİK KARARI” VE SONRASI



Mustafa Elveren (Em.Öğrt)
mustafaelveren@gmail.com


PKK’nin “silahların susması, şiddetin siyasal bir sürece evrilmesi“ için tek taraflı olarak ilan ettiği “Eylemsizlik Kararı” 20 Eylül’de sona eriyor.

Bu güne kadar “Eylemsizlik Kararı” devletin en önemli kurumlarından biri olan Hükümet tarafından yeterince karşılık verildi mi? Yine bu süre içerisinde başta sivil toplum kuruluşları olmak üzere, Türkiyeli aydın ve akademisyenler barış için yüklendikleri görevi tam olarak yerine getirebildiler mi? Bu soruları daha da çoğaltabiliriz.

Söz konusu “Eylemsizlik Kararı” bu satırları yazdığım ana kadar karşılık bulmuş değildir. Taraflar arasında dolaylı ya da gizli olarak barış görüşmeleri konusunda herhangi bir çalışmanın olup, olmadığını bilmiyorum. Ancak, “Kirli savaş”ın en önemli ayaklarından biri olan askeri operasyonlar halen hız kesmeden devam etmektedir.

PKK tarafından; “Askeri oparasyonların durması halinde eylemsizlik kararının uzayacağı“na ilişkin yapılan açıklamalara rağmen oparasyonlar devam etti ve yine bir çok gencimiz yaşamını yitirdi. Ne yazık ki, Kürt ve Türk evlerine ateş düşmeye hala devam ediyor.

Halbuki, askeri operasyonların durması durumunda ve bazı iyi niyetli adımların atılmasıyla bu “Eylemsizlik Kararı”nı uzatmak mümkündür. Aksi halde önümüzdeki dönemde de maalesef şiddetin devam edeceğini görmemek için kör olmak lazımdır.

Ancak, referandumdan hemen sonra (Bu satırları yazdığım sıralarda) 2008 Nobel Barış Ödülü'nü alan Finlandiya'nın eski Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari başkanlığındaki bir heyetin (Bağımsız Türkiye Komisyonu) Diyarbakır'da çeşitli sivil toplum kuruluşları ile bazı siyasi çevrelerle görüşmeler yapması olumlu bir adım olarak kabul edilebilir.

Esasen akan kanın durması ve sorunun daha kolay çözülebilmesi için iç dinamiklerin devreye girmesi daha gerçekçi olur. Bence iç dinamiklerin harekete geçmesinin tam zamanıdır.

“Demokratik Cumhuriyet” ya da Türkiye koşullarına biraz daha içeriği uyarlanmış “Demokratik Özerklik” gibi Dünya’nın birçok ülkesinde genellikle sorunsuzca işleyen bir sistemin Türkiye için önemli bir şans olduğunu düşünüyorum. (Bu konuda ayrıca bir makale hazırlamaya çalışıyorum)

Eğer AkParti Hükümeti Kürt sorununu demokratik çözümünü sağlayabilirse, Türkiye Avrupa Birliği’nin ve Ortadoğu’nun en büyük gücü hatta lideri durumuna gelir. Sorunu çözen Başbakan da Dünya’da büyük bir kahraman lider olarak tarihte yerini alacaktır. Kürt sorununun çözülmesiyle birlikte benzer diğer sorunların (Alevi, azınlıklar, türban vs) bu soruna bağlı olduğu görülecektir ve çözümü de daha kolay olacaktır. Fakat, bunları AKParti Hükümeti’den beklemek bence hayal olur. Keşke ben yanılayım ve bu hükümetten binlerce defa özür dileyeyim.
İHD ile bilinen bir kaç duyarlı aydın ve akademisyen dışında bu sürece cevap veren STK ve akademisyenlere pek rastlamadım. Türkiye gündemini elinde bulunduran Basın-Yayın kuruluşları ve bu kuruluşların liberal, sol, her sıfattaki demokratları sorunun çüzümü için mutlaka taşın altına elini koymalıdır. Yani her kuruluş ve kişi kendinden biraz fedekarlık yapması şarttır.

Askeri operasyonların durdurulması, cezaevlerinde tamamen siyasi amaçla tutulduğu anlaşılan Kürt siyasetçilerin serbest bırakılması gibi çok basit bir-iki olumlu adım atılarak PKK’nin tek taraflı olarak başlattığı “Eylemsizlik Kararı”nın uzatılması mutlaka sağlanmalıdır.

Aksi halde Türk ve Kürt evlerine ateş düşmeye devam edecektir ve bu ateş bir gün tüm ülkeyi yakabilir. Bunu şimdi önleyemezsek, yarın çok geç olabilir.


WEB : http://www.gomanweb.com/

Hiç yorum yok: