28 Mart 2017 Salı

Beşikçi’ye mail….






Ben iki kere sayın İsmail Beşikçi’ye mail gönderip, bazı kaygı ve eleştirilerimi kibar ve saygılıca bildirdim. Fakat galiba sayin Beşikçi, artık sayın Barzani gibi büyük adamlar ile ilgilendiği için bizim gibi sıradan Kürt aydınlarına iki satırla cevap verme gereğini bile duymuyor.
Onun için ben de kendisine yazmış olduğum yazıyı,  burada tekrarlamak istiyorum.
„Saygıdeğer ismail Hocam,
Ben bir Kürt olarak size karşı her zaman kendimi ve tüm Kürtleri borçlu gördüm ve halen de öyle görmekteyim. Ancak son dönemlerde malesef sizin gittikçe objektif olmaktan uzaklaştığınızı da özülerek görüyor yada öyle düşünüyorum. Ben Kürt mücadelesinde bu kadar emek vermiş ve çok ağır bedeller ödemiş olan sizin adınıza bunu hazm etmek istemiyorum. Ömrünü insanlık davasına adamış sizin gibi bir bilim adamının böyle bir konuma düşmesi gerçekten beni üzüyor. Tabi bu benim görüşüm ama biraz da öyle olduğu kanısı bende ve sanırım başka bir çok insanda giderek güçleniyor.
Ben daha öncede kısaca size yazmıştım, bilmiyorum okudunuzmu; ben sizin Kürt siyasetçilerinin çelişkileri arasinda taraf olmaniz sizin tutumunuz olmamamli ve bu sizin bilimsel tavrinizi zedeler demiştim ve halen de öyle düşünüyorum. Kendi saygın konumunuzu bu çelişkilere kuladirmaya müsade etmememniz ve kendinizin de bizzat buna yol açmamalisiniz diye düşünüyorum.
Son dönemlerde hep Mesut Barzani ile ilgili övgüleriniz beni kişi olarak rahatsiz etmez. Sayin Barzaniye zaman zaman bazi eleştirilerim olsada, kendisine saygi ve sevgi ile bakiyor ve bir Kürt lideri olarak görüyorum. Ama sizin ondan yana ve onun adına diğer Kürt hareketlerine yüklenmenizi de hiç doğru bulmuyorum.
Siz eleştirinin bilimsel bir yöntem olduğunu her zaman söylüyorsunuz ve bu doğrudur. Bu konudaki yazı ve kitaplarınızı defalarca okudum. Ama sayin Barzani de çok sorunlu bir yerde siyaset yaparken ve bir melek olmadiğina göre sizin ona tek bir satır eleşirinizin olmamaması beni düşündürüyor doğrusu. Diğer Kürt hareketlerine ağır eleştirilerine rağmen kendisine toz kondurmamanız gerçekten benim için ibret vericidir.
Elbette PKK yi eleştirebilirsiniz ve bende bazen kendime göre eleştiriyorum. Ama bir siysetçi gibi eleştirmeniz bana çok yanlış gibi geliyor. Mesela son röportajinizda siz PKK nin Irak, Iran ve Suriye ile ilgili tutumunu „Kürtlere yapılan katliamları onaylamak anlamına geldiğini “ söylüyorsunuz.
Peki sayin Barzaninin o ülkeler ile ve özellikle Türkiye ve Erdoğan ile olan ilişkişine neden bir tek söz söylemiyorsunuz. Sanırım Erdoğanın bir Kürt dostu olduğunu herhalde düşünmüyorsunuz. Siz PKK ile dostken de ayni bu hataya düştünüz, o zamanlar PKK ile ilgili eleştirnizin olmaması bu gün KDP ve Barzani için tekrar ediyorsunuz. Bu bilimsel bir tutum değil taraftarca bir tutumdur. Bu kadar Kürt katl edilirken sayin Barzaninin tek bir kınamasi, başsağlığı bile yokken ve Türkiyedeki Kürt siyasetçilere mesafeli dururken Erdoğan ile Diyarbakir da kol kola olmasına hiç bir eleştiri veya itiraziniz yok mu acaba? Yoksa o yapınca mübah ve siyaset, PKK ve diğerleri yapınca günah mı oluyor?
Bağımsızlık konusundaki eleştirleriniz de bana biraz maksadı aşan eleştirler gibi geliyor. Evet ben kendimde Kürdistanın bağımsizliğindan yanayim ve bunu ölmeden görmek en büyük hayalim. Ama bunun siyasi yönü, şartlari ve gücü var mi yok mu meselesi tartişmalidir ve bir Kürt partisi bağimsizliği istemiyor diye eleştirilebilir ama suçlanamaz. Birisi bağimsizlik biri federasyon biri otonomi vs. isteyebilir yada koşullarin buna elverdiğini söyleyebilir. Buda onun siyasi tercihi. Müsade edin 30 yillik bir Kürt partisi olan PKK de kendi siyasi tercihini kendisi ortaya koysun.
Sayin Barzani ve Talabani yillar yili bir otonomi peşinde koşarlarken biz onlara siz bağimsizlik istemiyorsunuz Kürt değilsiniz yada hainsiniz diyebilirmiydik? Yada bugün Barzani irakla var olan statüsünü sürdürse biz buna ne demeliyiz? Ha nihayi hedefi bağimsizliktir ama şimdi böyle olabilir dersek o zaman PKK nin alninda gelecekteki niyetinin bağimsizlik olmadiğini nasil okuyabiliriz?
Sayin Barzaninin iki de bir PYD yi ABD ye „Onlar da PKK lidir“ diye ihbar etmesine ne dersiniz?
Aslinda amacim size saygisizlik asla değildir ve hayatta saygida kusur edebileceğim en son kişi sizsiniz. Ama benim sizi eleştirebilmeme de izin verin lütfen. Ve siz hep eleştirinin bilimin temel bir ögesi olduğunu hep söyleyegeldiniz, bence bu eleştirileri biraz dikkate almaniz sizin, doğruluk ve sayginliginiz bakimindan da iyi olabilir.“
Selam ve sagilarimla

Abdulkadir Ulumaskan

21 Mart 2017 Salı

Newroz kutlu olsun!






Faiz Cebiroğlu

Bugün 21 Mart, Newroz. Newroz pîroz be! Newroz kutlu olsun!

Newroz kutlu olsun! Newroz, özelde, Kürt halkına, genelde tüm ortadoğu halklarına kutlu olsun!

Newroz, bir bayramdır. Newroz, Kürt halkı için, birlik, direniş ve baskıya başkaldırmanın bayramıdır. Newroz, bu anlamda, her yıl 21 Mart’ta, sadece bir gün olarak kutlanan bir bayram değil, Newroz, hâlâ hakimiyetini sürdüren ”modern faşist Dehaq” yönetimini parçalamak için, inancımızı / direncimizi bileyen ve mücadele yolumuzu aydınlatan bir meşaledir. Bu anlamda, Newroz’u kutlamak, anmak ve yaşatmak demek, Mazlum Doğan şahsında, Kürt halkının ulusal ve toplumsal kurtuluşu için yorulmak bilmez mücadele demek, oluyor. Newroz, budur.

Newroz, budur.

Newroz, bu bilinçle kutlanır. Kutlanıyor. Newroz’u bu bilinçle kutluyoruz.

Newroz’u, bu anlamda, Kürdistan, ortadoğu ve dünyanın değişik yerlerinde, kutlayanları biliyoruz. Tanıyoruz.

21 Mart’ta, Diyarbekir zindanlarında efsaneleşen ve adını haklı olarak ”çağdaş Kawa” alan Mazlum Doğan’ı biliyoruz. Tanıyoruz.

Bu bilinçle;

21 Mart 2017 Newroz’u vesilesi ile, başta ölümsüz Mazlum Doğan olmak üzere, tüm özgürlük savaşçılarını saygıyla anıyor, Kurdistan halkını ve onun özgürlük savaşçılarını selamlıyoruz.

Bu siyasi içerik ile;

Newroz pîroz be!

Newroz kutlu olsun!


20 Mart 2017 Pazartesi

Newrozlaşan Mazlum Doğan Ve Mazlumlaşan Hz. Hüseyin


*Mustafa Elveren

Amed zindanında tutsaklara yapılan işkence ve zulmü protesto etmek için 1982 yılında 20’yi 21 Mart’a bağlayan gecede Mazlum Doğan bedenini ateşe vererek yaşama veda etmiştir. Bu eyleminde üç kibrit çöpüyle kutsal bedenini ateşe vermek suretiyle büyük bir direniş sergilemiştir.  

Mazlum Doğan aynı zamanda Demirci Kawa, Pir Sultan Abdal ve Seyit Rıza’nın direniş geleneğine sahiptir. Newroz deyince aklıma Çağdaş Kawa Mazlum Doğan gelir. Çünkü Mazlum Doğan Diyarbakır zindanında zalimin zulmüne baş kaldırmış ve inandığı davası uğruna canını ortaya koymuştur.

“Teslimiyet ihanete, direniş zafere götürür” şiarıyla zalimin zulmüne karşı direnen Mazlum Doğan, Kürdler için NEWROZ’un sembolü haline gelmiştir.

Newroz Kürdler için çok önemli bir değerdir. Kürdlerin en büyük güç ve zenginlik kaynağıdır. O nedenle Kürdler için Newroz ve Mazlum Doğan hep güncelliğini kurumuştur.
Üç kibrit çöpüyle betonun altındaki insanlarımızı aydınlatan Mazlum Doğan’ı ve Mazlumca yaşamını yitiren canları anıyor, hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum.
Yeryüzünde en kutsal şey insan yaşamıdır, bence. İnandığı değerler uğruna yaşamını ortaya koyacak kadar kutsallaşan önderler tarihte hep var olmuştur ve olmaya da devam edecektir.

Kerbela’da Yezit tarafından katledilen Hz. Hüseyin, Hı(n)zır Paşa’nın darağacına gönderdiği  Pir Sultan Abdal, TC’nin astırdığı Seyit Rıza ile Deniz Gezmiş ve arkadaşları, “Yaşamak direnmektir” diyen İBO ve 12 Eylül faşist cuntanın Amed zindanında yaptığı zulmü protesto etmek için bir NEWROZ gününde üç kibrit çöpüyle yaşamına son veren Mazlum Doğan, ayrıca baskılara karşı sürgünlerde yaşamını yitiren Nazım Hikmet, Yılmaz Güney, Ahmet Kaya ve daha nice direnişçiler bizim ortak değerlerimizdir.

“Kerbela’yı Kerbela yapan Hz. Hüseyin’dir. Hz.Hüseyin’i Hz.Hüseyin yapan ise onun zalimin zulmüne biat etmemesidir. Canını davası uğruna ortaya koymasıdır.  Bu nedenle Kerbela Alevilerce hep güncelliğini korumuştur. Çünkü Aleviler için ne Kerbela bitmiş, ne Yezit bitmiş ne de onun zalimliğine direnen Hz.Hüseyin bitmiştir. Tarihte bunlar hep başka isimlerle karşımıza çıkmıştır. Yezit; Yavuz olmuş, Hızır Paşa olmuş, Kuyucu Murat olmuş, II.Mahmut olmuş; Dersim’de, Maraş’ta, Çorum’da, Madımak’ta,  Türkiye Cumhuriyeti Devletini yönetenler olmuştur. O yüzden Kerbela hep güncel olmuştur. Aleviler artık günümüzde Muharrem matem orucunu bu acıların ortak tarihi olarak kabul edip hepisinin acısına ve anısına bu yası tutmaktadır.” (Ali Keananoğlu / Gomanweb)
Yezit tarafından Kerbela’da katledilen Hz. Hüseyin ve arkadaşları mazlumdurlar. Kerbelada Yezit’e karşı mazlumca bir direniş sergilediler.

Newrozlaşan Mazlumlara ve Mazlumlaşan Hüseyinlere selam olsun.

Barışa ve özgürlüğe vesile olması temennisiyle herkesin NEWROZ’unu kutlarım.
19/03/2017


*Em. Öğrt. 

15 Mart 2017 Çarşamba

YENİDEN TRAFİK CEZASI ÜZERİNE...



Bülent TEKİN 
 
Daha önce basına ve sosyal medyaya özetle yazdıklarımdan hatırlarsınız: “(13 Şubat 2017) 06 TJV 47 plakalı aracıma kesilen bir trafik cezası PTT vasıtasıyla bana tebliğ edilmişti. Aynı saatte Diyarbakır Diclekent İş Bankası Şubesi vasıtasıyla cezayı yatırdım. Trafik polisinin ceza nedeni olarak yazdığı ibare makbuzu banka aldığından hatırladığım kadarıyla şuydu: AKYIL KAVŞAĞINDA YAVAŞLAMAK…

Yani Diyarbakır Trafik Polisi herhangi bir trafik ceza maddesi yani müeyyide yazamamıştı. Böylesine tuhaf ve anlaması zor bir cümle ile beni cezalandırmıştı.

 Ben kavşak ta ne yapmalıydım peki? Hızla geçip kırmızı ışık ihlali mi yapmalıydım ya da bir yurttaşı mı ezmeliydim? Veya önümdeki, sağımdaki solumdaki araçlara mı çarpmalıydım?

Kısacası Diyarbakır Polisi bana GÖZÜNÜN ÜSTÜNDE KAŞIN VAR anlayışı ile ceza kesmişti. Deli Dumrul anlayışıyla trafik polislerini böylesine tuhaf cezalarını nerdeyse ayda 3-4 defa almaktayım.” Bugün de (15 Mart 2015) benzer bir trafik cezası evimize tebliğ edildi, tespit tarihi 7 Mart 2017 saat 14:12 olarak yazılmış. (Tevdi No: 160731-2017-3419) Tabii ki bunu da banka yoluyla yatıracağım. Bu cezada da yazılan ibare (bu kez küçük harflerle yazılmıştı, ben büyük harflerle yazacağım): KAVŞAKLARDA GEREKSİZ OLARAK DURAKLAMAK, YAVAŞLAMAK…. “Yeri” kısmını da bu kez büyük harflerle yazmışlar: AKYILKAVŞAK.
Bu kavşak ne merem bir yermiş?


Sanki ben kavşakta gördüğüm bir dostumla sohbet etmek için duruyor ve bütün arabalar ilerlemem için bana klakson çalıyor. Ya ben deli miyim? Bu AKYIL KAVŞAĞI’nda kasıtlı durmayı, yavaşlamayı adet haline mi getirmişim?

Anlaşılan bundan sonra kavşaklarda önüme bakmadan Allah ne verdiyse hızla girip ışık, insan dinlemeyip her şeyi ezmemi istiyorlar. Acaba bu dünyada kavşakta durmayan ya da yavaşlayamayan bir tek sürücü var mıdır? Okuldan dağılan öğrencileri ezerek mi geçelim?

Benim gibi binlerce insan böylesine mağdur edilmektedir. Bizleri çok mu zengin zannediyorlar? Günümüzde hemen hemen yoksul sayılacak insanların dahi araçları bulunmaktadır ve bu durum ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır. Devletin memurlara ve emeklilere verdiği yıllık zam düşünüldüğünde bu zammın sadece trafik cezalarıyla onlardan kat kat fazlasıyla alındığını görebilirsiniz.

Ayıptır! Yazıktır!

Utanılacak bir durumdur.

Bir devlet kendi yurttaşlarından böylesine sanki haraç sayılabilecek bir uygulamayı nasıl yapabiliyor? Bu cezayı banka vasıtasıyla yatırmamın nedenine gelince: Böylesi haksız bulduğum iki ceza için Diyarbakır Mahkemelerinde dava açtım. Ne yazık ki mahkemeler polis aleyhinde karar vermemektedirler.

Böylesine bir kamu anlayışı var. Ayrıca dava sonucu maliyeye borçlanıyorsunuz ve o paranın yatırılması için de çok zorluk çekiyorsunuz. Mahkemeler ancak davacı hakim, savcı ya da belki bir emniyet görevlisi olursa davacı lehinde karar verebilir kanaatine haizim. Açacağım davadan bir sonuç alamayacağımı bildiğim için de bu cezamı hemen yatıracağım.
Geçen yıllarda Diyarbakır’da toplu taşımacılığın insanlık dışı uygulamasıyla ilgili bir makalem, Özgür Haber gazetesinde yayınlanmıştı. Gazete o yazımdaki olayı ayrıca manşet habere çevirmişti: Balık istifiyle yapılan ilkel, acımasız,vahşi ve dünyanın en saygısız şehiriçi dolmuş rezaletini yazmıştım. Bir dolmuşa 50-60 kişi alınıyor ve bu yetmezmiş gibi de her adımda yeni müşteri için kapıları açıyorlardı.

Bugün de durum Diyarbakır’da durum aynıdır. O yazım ve girişimim valilik, emniyet ve belediye başkanlıklarınca bu konu bize ait değil şeklinde yanıtlanmıştı.Suçu nerdeyse taşıma kooperatiflerine yüklüyorlardı. Bu onların vazifesiymiş(!)

 İşte Diyarbakır Polisi böylesine ilkel, vahşi, acımasız ve dünyanın en haris, en cimri yolcu taşımacılığını yapan dolmuşçulara gücü yetmezken aracı olan insanlara ceza yazmasını çok iyi becerebiliyor. Öncelikle Diyarbakır’ın dolmuş ve otobüs taşımacılığını insani düzeye çekmelidir Diyarbakır Trafik Polisleri. Dolmuşlar her zaman 50-60 kişiyi tıka basa doldurarak taşımacılık görevini(!)yapıyor.

Diyarbakır Emniyetini ve Valisini bu konuyu çözmeye davet ediyorum. Ben bu olayı twitter’de Diyarbakır Valiliği, Diyarbakır Emniyeti ve Diyarbakır Barosu’na ulaşacak şekilde özetleyeceğim…Bir şeylerin değişeceğine inanmıyorum ama siz değerli basının bu konuları işlemenizi ve Türkiye genelinde gündemde tutmanızın gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bu konu milyonlarca insanı ilgilendirmektedir ve çok büyük para toplanmasına neden olmaktadır.

Toplanan bu paralar bazı devletlerin bütçesi kadar olduğunu düşünüyorum. İnsanlardan kaşının üstünde gözün var ya da Deli Dumrul misali hızlı gidenden bir, yavaş gidenden iki kat ceza alma anlayışlarını demokratik devlet anlayışlarıyla bağdaşmadığı kanaatindeyim.

Bu kadar sert ve ironik yazdığım için de hepinizden özür diliyorum.

Hepinize saygı ve sevgi sunuyorum.

Bülent Tekin

NOT:Fotoğraflar basına yollandı.BT



13 Mart 2017 Pazartesi

KINIYORUM!





Bülent TEKİN  

Bütün tvler hep aynı kişileri çıkararak halka hiçbir şey söylemeyen ve manipülasyon yaparak halkın bilinçlenmesini önlüyorlar. Bu tvlere çıkanların çoğu ünlenerek bu topraklarda yaşayan milyonlarca insanlara çıktığı yükseklerden bakıyor. Bunların çoğu daha sonra milletvekili dahil çok yüksek makamlara geliyorlar. Hakikatı konuşanların ise böyle bir şansı yoktur.

Hiçbir tv hakikati söyleyecekleri tvlere çıkartamaz. Onlar hep aynı şeyleri tekrarlayanları ve ünlenmişleri çıkartarak yaranma peşindeler.

Bu durumda kaybeden bu topraklarda yaşayan gariban,kimsesiz ve avukatsızlardır.

Amaç, onları yönlendirmek ve benliğinden koparmaktır.

Bu topraklarda yaşayan insanlara bunu yapanları esefle kınıyorum.

Tvler ve gazeteler tarafsız ve hakikati söyleyenlerin yeri olmalıdır!

Son söz olarak, bana ve benim gibilere tv ekranlarını ve gazete köşelerini kapatanları şiddetle kınıyorum.

Saygı ve sevgiyle.
-----