Hasan Bildirici
bildiricihasan@hotmail.com
Kürt halkı, ataları olan Medler’den bu yana tarihinin en ciddi uyanış zamanlarını yaşıyor. Bu uyanış, sadece dörtlü sömürgeciliğin gasp edip parçaladığı Kürdistan topraklarında yaşanmıyor, Kafkaslar ve dünyanın dört bir yanına dağılmış Kürtlerde de ulusal bilinç en ileri seviyede yaşanıyor.
Irak’ta, dörtlü sömürgeciliğin bir halkası koptu. Suriye’nin kulak arkası edilmiş kimliksiz Kürtleri ulusal bilinç konusunda tepeden tırnağa donanımlı. Doğu Kürdistan; Diyarbakır, Van, Şırnak gibi ayakta... Kuzey Kürdistan’ı anlatmaya gerek yok.
Bu dava, 21.yüzyılın yükselen Kürdistan davası; rütbe hırsızı üç-beş general ve üç-beş Türk-İslam sentezcisi siyasetçi ve bürokratın hileli kafasındaki ölçülere hapis olabilir mi?
Bu dava, Türk ırk rejimine yanaşmalık yapan devşirme Kürtlerin çıkar ilişkilerinin faturasına göre biçimlenebilir mi?
Sokakta ana dilinde konuştu diye para cezası ödeyen korkak ve tedirgin bir toplumdan direniş halinde milyonluk güçler çıkaran mücadele hikayesinin ikinci sahfası, köklü bir hesaplaşmayı içerecek.
Her alanda köklü bir hesaplaşma...
Buna isterseniz Med torunlarının dönüşü adını verin...
Neden?
Kürtler, sömürgeci alçaklıktan çok çekti. Onurlu, korkusuz, yasaksız tek gün yaşamadılar. Sürekli isyan edip, sürekli öldürüldüler. Birinci dünya savaşından dört milyon kilometre kare bir alan kaybederek çıkan İttihat ve Teraki sürülerinden oluşan yeni devlet, her alandaki yenikliğinin intikamını Kürtlerden aldı. İnsana reva görülmeyecek her türlü davranış ve hakaretin öznesi haline getirildi Kürtler.
Yeni Türklük denemeleri öncelikle Kürtler üzerinde yapıldı. Kürt çocuklar anne ve babalarından utanır hale geldi. Dillerini gizliden konuştular. Sürgün kafillerindeki kadınlar saçları sıfıra vurularak bindirildi vagonlara... Dersim, Zilan, Koçgiri aylarca ceset koktu. Mezarı olmayan direniş önderlerinin kelleri İttahat ve Teraki katillerinin ayaklarının dibine atıldı....
Ve bütün bunlardan sonra, Kürdistan, Türk basınında, taşı konulan bir mezar olarak işlendi.
“Kürdistan davası, bu mezarda yatıyor,” dendi.
Fakat Kürt soyu yenilmedi. Kürt soyu, Diyarbakır zindanında da yenilmedi. Dağlarde ve şehirlerde de yenilmedi... Kürt soyu, kendi direnişinin çok ufak bir karşılığı olan “açılım” hikayelerini de yutmadı...
Kürt direniş güçleri karşısında yenilen ve milyonlarca Kürdün ulusal uyanışını engeleyemeyen Türk devleti şimdi, yenilgiden zafer çıkarma peşinde. Kazanan Kürt ve Kürdistan kimliğinden “Milli Birlik Projeleri” yaratma uğraşında...
Kürdistan tarihinin bütün yenik zamanlarında, Kürdistan Ulusal Kurtuluş mücadelesini yeniden Türk eteği altına sokan Kürt iyimserler korosu da bu ara yeniden devreye girdi.
Bunlar şöyle demektedirler:
“Bu kadarı yeterlidir. Türk devletinin aklı başına gelmiştir! Şimdi kardeş kardeş yaşamanın koşulları vardır. Haydi hep birlikte el ele verelim!”
Hayır, sahte bir iyimserlik havasıdır bu. Türk rejiminin kırıntılarına fit olacak bu kesimlerin ulusal dava gibi bir sorunları yoktur. Çalıştırdıkları işçilerin veya maraba haline getirdikleri köylülerin çocukları için özgürlük isteyemeyecek kadar bitkindirler... Kürt varlıklıları bu nedenle elli çıkar hesabı yaptıktan sonra Kürt davası ile ilişki kurmakta, davanın sonucunu yine bir şekilde Türk devletinin eteğine boşaltmaktadırlar.
Kürt şehirlerindeki esnaf ve ticaret odalarının; İstanbul, Ankara ve İzmir’deki Kürt zenginlerinin Kürt ulusalcılığıyla bağlarını inceleyin, ortaya koca bir hiç çıkarırsınız...
Devlet kurmuş, sömürgeci ve işgalci sınırlara şovalyeler gibi saldırmış başka devletlerin toprak ağaları, beyleri ve burjuva sınıflarıyla kıyaslandığında; Kürt varlıklılar sınıfını hiç bir şeye benzetemezsiniz...
Kürt davası onun için çoğunlukla yoksullar üzeri sürüyor şu an.
Fakat tarih Kürt soyuna bu kez direnip kazanmayı ön görüyor. Tarihi bin sene baş aşağı gitmiş bir toplumu 30-40 yılda toparlayamazsınız... Belki bir otuz kırk yıl daha gerekir. Fırat ve Dicle sularında iyice arınmak gerekir...
Bütün ayrıcalıklarını koruyarak dört parçadaki Kürt toplumunun uyanış ve ilerleyişini engellemeye çalışan Türk ırk devletinin uyduruk yasaları bu saatten sonra Kürtleri uyutmaya, korkutmaya ve idare etmeye yetmez...
Bütün “açılım” hikayeleri ve “milli birlik projeleri”nden toplumsal olanaklarını güçlendirerek çıkacak olan Kürt ulusunun, Kürdistan topraklarının egemeni olma mücadelesi sürecek...
Kimse bizi nüfus mübadelesi, açlık ve katliamla korkutmasın.
Kırk milyonun bir milyonunu öldürseler, geride kalan 39 milyona eklenmiş dört milyon yetim ederiz...
Dört parçadaki yükselişe bakın... Med torunlarının dönüşünü izleyin...
Boşverin aslısız konuşmaları, aslı astarı olmayan görüşmeleri, uyduruk planları...
Mutlu ve inançlı olun...
Biraz da Kürdistan Bağımsızlık Taburları düşleyin...
Göreceksiniz ki, düşlerimizin hiç biri asılsız ve abartılı değil...
----------------------
Kürdistan-Post
http://www.kurdistan-post.com/
bildiricihasan@hotmail.com
Kürt halkı, ataları olan Medler’den bu yana tarihinin en ciddi uyanış zamanlarını yaşıyor. Bu uyanış, sadece dörtlü sömürgeciliğin gasp edip parçaladığı Kürdistan topraklarında yaşanmıyor, Kafkaslar ve dünyanın dört bir yanına dağılmış Kürtlerde de ulusal bilinç en ileri seviyede yaşanıyor.
Irak’ta, dörtlü sömürgeciliğin bir halkası koptu. Suriye’nin kulak arkası edilmiş kimliksiz Kürtleri ulusal bilinç konusunda tepeden tırnağa donanımlı. Doğu Kürdistan; Diyarbakır, Van, Şırnak gibi ayakta... Kuzey Kürdistan’ı anlatmaya gerek yok.
Bu dava, 21.yüzyılın yükselen Kürdistan davası; rütbe hırsızı üç-beş general ve üç-beş Türk-İslam sentezcisi siyasetçi ve bürokratın hileli kafasındaki ölçülere hapis olabilir mi?
Bu dava, Türk ırk rejimine yanaşmalık yapan devşirme Kürtlerin çıkar ilişkilerinin faturasına göre biçimlenebilir mi?
Sokakta ana dilinde konuştu diye para cezası ödeyen korkak ve tedirgin bir toplumdan direniş halinde milyonluk güçler çıkaran mücadele hikayesinin ikinci sahfası, köklü bir hesaplaşmayı içerecek.
Her alanda köklü bir hesaplaşma...
Buna isterseniz Med torunlarının dönüşü adını verin...
Neden?
Kürtler, sömürgeci alçaklıktan çok çekti. Onurlu, korkusuz, yasaksız tek gün yaşamadılar. Sürekli isyan edip, sürekli öldürüldüler. Birinci dünya savaşından dört milyon kilometre kare bir alan kaybederek çıkan İttihat ve Teraki sürülerinden oluşan yeni devlet, her alandaki yenikliğinin intikamını Kürtlerden aldı. İnsana reva görülmeyecek her türlü davranış ve hakaretin öznesi haline getirildi Kürtler.
Yeni Türklük denemeleri öncelikle Kürtler üzerinde yapıldı. Kürt çocuklar anne ve babalarından utanır hale geldi. Dillerini gizliden konuştular. Sürgün kafillerindeki kadınlar saçları sıfıra vurularak bindirildi vagonlara... Dersim, Zilan, Koçgiri aylarca ceset koktu. Mezarı olmayan direniş önderlerinin kelleri İttahat ve Teraki katillerinin ayaklarının dibine atıldı....
Ve bütün bunlardan sonra, Kürdistan, Türk basınında, taşı konulan bir mezar olarak işlendi.
“Kürdistan davası, bu mezarda yatıyor,” dendi.
Fakat Kürt soyu yenilmedi. Kürt soyu, Diyarbakır zindanında da yenilmedi. Dağlarde ve şehirlerde de yenilmedi... Kürt soyu, kendi direnişinin çok ufak bir karşılığı olan “açılım” hikayelerini de yutmadı...
Kürt direniş güçleri karşısında yenilen ve milyonlarca Kürdün ulusal uyanışını engeleyemeyen Türk devleti şimdi, yenilgiden zafer çıkarma peşinde. Kazanan Kürt ve Kürdistan kimliğinden “Milli Birlik Projeleri” yaratma uğraşında...
Kürdistan tarihinin bütün yenik zamanlarında, Kürdistan Ulusal Kurtuluş mücadelesini yeniden Türk eteği altına sokan Kürt iyimserler korosu da bu ara yeniden devreye girdi.
Bunlar şöyle demektedirler:
“Bu kadarı yeterlidir. Türk devletinin aklı başına gelmiştir! Şimdi kardeş kardeş yaşamanın koşulları vardır. Haydi hep birlikte el ele verelim!”
Hayır, sahte bir iyimserlik havasıdır bu. Türk rejiminin kırıntılarına fit olacak bu kesimlerin ulusal dava gibi bir sorunları yoktur. Çalıştırdıkları işçilerin veya maraba haline getirdikleri köylülerin çocukları için özgürlük isteyemeyecek kadar bitkindirler... Kürt varlıklıları bu nedenle elli çıkar hesabı yaptıktan sonra Kürt davası ile ilişki kurmakta, davanın sonucunu yine bir şekilde Türk devletinin eteğine boşaltmaktadırlar.
Kürt şehirlerindeki esnaf ve ticaret odalarının; İstanbul, Ankara ve İzmir’deki Kürt zenginlerinin Kürt ulusalcılığıyla bağlarını inceleyin, ortaya koca bir hiç çıkarırsınız...
Devlet kurmuş, sömürgeci ve işgalci sınırlara şovalyeler gibi saldırmış başka devletlerin toprak ağaları, beyleri ve burjuva sınıflarıyla kıyaslandığında; Kürt varlıklılar sınıfını hiç bir şeye benzetemezsiniz...
Kürt davası onun için çoğunlukla yoksullar üzeri sürüyor şu an.
Fakat tarih Kürt soyuna bu kez direnip kazanmayı ön görüyor. Tarihi bin sene baş aşağı gitmiş bir toplumu 30-40 yılda toparlayamazsınız... Belki bir otuz kırk yıl daha gerekir. Fırat ve Dicle sularında iyice arınmak gerekir...
Bütün ayrıcalıklarını koruyarak dört parçadaki Kürt toplumunun uyanış ve ilerleyişini engellemeye çalışan Türk ırk devletinin uyduruk yasaları bu saatten sonra Kürtleri uyutmaya, korkutmaya ve idare etmeye yetmez...
Bütün “açılım” hikayeleri ve “milli birlik projeleri”nden toplumsal olanaklarını güçlendirerek çıkacak olan Kürt ulusunun, Kürdistan topraklarının egemeni olma mücadelesi sürecek...
Kimse bizi nüfus mübadelesi, açlık ve katliamla korkutmasın.
Kırk milyonun bir milyonunu öldürseler, geride kalan 39 milyona eklenmiş dört milyon yetim ederiz...
Dört parçadaki yükselişe bakın... Med torunlarının dönüşünü izleyin...
Boşverin aslısız konuşmaları, aslı astarı olmayan görüşmeleri, uyduruk planları...
Mutlu ve inançlı olun...
Biraz da Kürdistan Bağımsızlık Taburları düşleyin...
Göreceksiniz ki, düşlerimizin hiç biri asılsız ve abartılı değil...
----------------------
Kürdistan-Post
http://www.kurdistan-post.com/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder