15 Nisan 2011 Cuma

ZAR TUTMAK!


Bülent Tekin
bulenttekin47@gmail.com

Hükümet’in bizi tüm dünyaya rezil eden “telekulak” olumlaması haklı/hasız, suçlu/suçsuz, kadın, erkek, genç, yaşlı ayırımı yapmaksızın herkesi kapsadı. Oysa dinlemelerin, mahkeme kararlarıyla ve suç işleme şüphesinin yüksek olasılık taşıması gerekçesiyle uygulanması gerekirdi. Dinlemelerin bir kısmı-yasal ya da yasal olmasa da!-medyaya düştü! İyi de oldu: Komplocu, faşist, darbeci ya da askerini ölüme gönderen kimi komutanlar deşifre oldu! Bazı kirli ilişkiler, illegal işler ortaya çıktı. Kendi öldürttüğü Mehmetçikleri PKK’ye yükleyecek zihniyette komutanların olduğunu bu ülke öğrendi. Bunlar iyi şeylerdi. Ama AKP ve Hükümet içindeki dinlemeler yansımadı ya da olmadı. AKP ve Hükümet içindeki görüşmeler, ilişkiler dışarıya yansımadığı için sorgulanması gerekebilecek bazı olaylar konuşulamadı. Polis sınavlarında bazı dinci tarikatlara yakın adaylara dağıtılan soru ve cevapların yanında bir de geçen sene KPSS’de yaşanan skandal ise az da olsa konuşulabildi. O sınavdan bazı adaylar tam puan almıştı.

Ve en son üniversiteye yerleştirme sınavlarında bir sorun çıktı. Yükseköğretime Geçiş Sınavı’nda (YGS) sorularda (ya da cevap anahtarlarında)-algoritmalar ya da aritmetik dizilere benzer-şifreler vardı. Bu aritmetik diziden ya da şifreden haberi olan bir öğrencinin ilgili tüm soruları doğru yanıtlayacağı kesindir. Hükümet, Milli eğitim Bakanı, YÖK bu işten sorumludur. ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ali Demir’in sorumluluğu ise en fazla olanıdır. Hükümet, YÖK ve ÖSYM tarafından bu işte bir art niyet olmadığı ya da tesadüf olduğu şeklinde açıklamalar yapılıyor. Ve ilginçtir ki ÖSYM Başkanı kabahati kitapçıkları basan matbaaya yükledi. Oysa soruların yanıtlarının şıkkı-bu tür sınavlarda!-her seferinde rasgele atılan bir zarın geldiği sayıyla belirlenir. [Bunu (doğru cevabın yerleştirilmesi gereken şıkkı) bize ODTÜ’de Probablity and Statistic(s) dersinde “(at) random” (rasgele) olması gerektiğini öğretmişlerdi.] Yani doğru şık rasgele atılmış zarın geldiği sayı olmalıydı.(Bir örnek vermek istiyorum: Bir soru için atılan rasgele zarda gelen sayı 2 ise, o sorunun doğru yanıtı b’ye yerleştirilecektir.) Hükümet ya da ÖSYM, anlaşılan hileli zar kullanmış ya da zar tutmuştur. Öyle bir hileci kumarcı bulmuşlar ki, attığı her zarla istenilen (aritmetik)diziyi ya da şifreyi sağlamıştır. Bunun böyle olmamış olmasını dilerim! Bu sınavı yapmış olan kurum sınava giren her öğrenciye (bir milyon yedi yüz bin kişiye mi?) ayrı soru kitapçığı dağıttığı anlamında açıklamalar yaptı. Buna şaşmadım dersem yalan olur: Eğer bu doğruysa bunun hangi bilimsel yönteme göre veya akılla(?!) yaptıklarını açıklayabileceklerini düşünmüyorum. Eğer bir tesadüf değilse bu işte de-hiç düşünmek istemiyorum!-polis sınavı, KPSS skandalı benzeri bir kurnazlık düşünülmüşse bu ülkede birileri (devlet) bizleri (yetmiş milyonu) tek tek kontrol ediyor demektir.

Melle Hasan’ın (bir arkadaşımın babasıdır) imamlık yaptığı bir köyde hem muhtar, hem ağa olan Mehmet adlı biri varmış. Artık orta yaşlıydı. İkinci bir hanım almayı düşünmeye başlamıştı. Cemaatte de arada sırada bu niyetini söylüyordu. Bir gün cemaatte bir köylü: “Yahu Mehmet Ağa, evlen artık!” “Vallahi nasipse evleneceğim!” Köylü bu işi ağırdan aldığını bildiği ağaya çatmış: “Vallahi billahi, talakıma, dinim imanıma, bir genç kız kendi ayağıyla gelse, benle evlen dese, evlenmezsin!” “Öyle söyleme!” Köylü: “Madem kararlısın, benim on dört yaşında bir kızım var, onu sana veriyorum. Sen de kızını oğluma ver!” Köylüler de kızını verecek köylüye sırt çıkarak ağayı sıkıştırmışlar. Ağa o ateşli tartışma içinde parlamış: “Vermeyenin karısı ondan boşansın mı?” Köylü: “Âmin! Almayanın da öyle olsun!” Melle Hasan da cemaatteydi ve olanları gözlüyordu. Mehmet: “Hoca, nikâhımızı kıy!” Israr ve dayatma karşısında Melle hemen oracıkta nikâhlarını vekâleten (kız huzurda olmadan) kıymış. Zaten Ağa’nın kızı 30-40 yaşlarında, yaşı geçmiş biriydi ve fırsat eline düşmüşken-Ağa-bir taşla iki kuş vurmuş(tu). Ancak Melle Hasan bir tavsiye etmekten de kendini alamamış: “Bak Mehmet! Sen bu kızla ilişkiye girme, yaşı daha çok küçük!” “Zaten banim hanımım var Melle. Ne acelem var? Yavaş yavaş bana alışsın, ne zaman o büyür ve ihtiyacımız olursa?” Ve böylece Mehmet Ağa’nın ikinci evliliği başlamış. Tabii yeni gelin tek başına odasında kalmış, Ağa ona hiç uğramamış bile. Bir süre sonra köylüler, biraz da kızın anlatımıyla olayı fark etmişler. Bir gün çeşmede köylü kadınları yeni gelini sıkıştırmışlar: “Evlilik nasıl gidiyor?” “Mehmet’le hiç alakam yok. O eski karısıyla kalıyor. Onu hiç görmüyorum!”Bunun üzerine köylü kadınları her yerde dedikodu etmişler: “Mehmet’in bu kıza karşı erkekliği yok!” İnsanlar gelip bunu Mehmet’e söylemiş. Mehmet Ağa’nın kanı beynine fışkırmış ve dama çıkıp avazı çıktığı kadar bağırmış:”Ulan karınızı getirin, gelininizi getirin, küçük kızlarınızı getirin! Onlara öyle öyle yapayım!” Bu kez Melle Hasan damdaki Ağa’ya çıkışmış: “Hacı Mehmet ne yapıyorsun? Ayıptır! Sen köyün ileri gelenisin! Bu nasıl söz?” Ağa zorla nefes alarak yanıt vermiş: “Yahu Hoca, baksana! Yatak işlerimize kadar karışıyorlar!”

Yasadışı olarak yurttaşların yatak odalarına kadar dinleyenleri, polis adaylarına cevap kâğıtlarını verenleri, KPSS skandalını işleyenleri ve üniversiteye girecek öğrencilere şifreleri verenleri sorgulayamayan bir hükümet var. Ve bu yetmez gibi Kürtleri, sosyalistleri, gerçek dindarları ve radikal demokratları kontrol altında tutan bir hükümete dönüşmüş. Ve yurttaşların vaveylasını Mehmet Ağa’nın bağırması gibi değerlendiren bu hükümet yeni bir seçim kazanmaya göz dikerken ikinci bir gelin aldığını unutur gibidir. Tunus, Mısır, Libya faşist diktatörlüklerine açıktan tavır alan AKP hükümeti ve Tayip Erdoğan, Suriye faşist diktatörlüğüne-Kürt sorunundan dolayı-destek vermektedir. “Gelin, Kürtlere fazla taviz vermeyelim!” anlamındadır. Mehmet Ağa, çokeşlilik ve zavallı köylülük bu ülkenin yazgısı olmamalıdır.

Hiç yorum yok: