15 Ağustos 2008 Cuma

Nereden Nereye




Hasan Bildirici

bildiricihasan@hotmail.com


15 Ağustos 1984 yılında Mersin E Tip cezaevindeydik. Bir bataklık üzerine kurulan cezaevinin açılışını biz yapmıştık. Yeşillikler ortasındaydı. Mersin’in rutubetli havasından dolayı hücrelerdeki döşekler çabuk küfleniyordu.

İdamlık ve müebbetlik cezalarla sonumuzun ne olacağını bilmiyorduk. Umutlu olmak istiyorduk; fakat umut başka baharlara kalmıştı. Ya da umut, dağ başlarında kar altındaydı.

Aslında bir inat üzeri gidiyordu hayat. Kişisel onuru korumak önemliydi. Umutlarımız ertelenmiş, idamlık ve müebbetlik mahkumlar olarak gün bile sayamıyorduk.

Cezaevi aşırı kalabalık olduğunda, bazen çatı katları da doldururduk. Bir açlık grevinde biz bir gurubu çatı kata koymuşlardı. Bir insanın ancak elinin sığabileceği daracık pencereden dışarı bakmak ne hoştu. Yüksek kamışlar ortasında, bir toprak adacığında derme çatma bir gecekondu vardı. Dikkatli bakınca hane halkının ev önündeki günlük hayatı izlenebiliyordu. Belalı alnımı parmaklığa yaslar onları izlerdim. Ev önünde sürekli şalvarlı gezinen kadın sabahları erken uyanırdı. Sıska ineği sağardı. Ahırın hemen yanındaki küçük kümesten tavukları salardı dışarı. Bir süre sonra küçük çocuk uyanmış olurdu.

Akşam oldu mu, cılız bir ışık noktası olarak görünürdü ev.

Cezaevinin işkence bahaneleri bitmiyordu. Bir gün yemek duası, bir gün İstiklal Marşı, bir gün Tek Tip Elbise... Bir gün saç sakal... İşkence cumhuriyetinde, işkence bahanesi mi bulunmayacaktı!

Sanırım yine bir açlık grevinin tamamlandığı bitkin Ağustos vaktiydi. Çekilmez, nemli sıcakların cezaevi avlularındaki tutsakların takatsiz gövdelerine vurduğu sayısız günlerden biri... Kimsenin beklemediği bir anda PKK gerillaları Eruh ve Şemdinli’yi basmıştı.

Bu olayın manşet olduğu bir gün sonraki gazete yorumlarını dört gözle bekledik. Sınırlı ömrümüzün süresi belirsiz dava ve cezalar tarafından kuşatılmış olduğu bir sırada bu tür bir eylem hırs ve beklentilerimizi ateşlemişti.

Ben 15 Ağustos’u böyle hatırlıyorum. Daha sonra gerilla kamplarında bu eylem içinde bulunmuş veya eylemi organize etmiş kişilerle konuşma imkanlarımız oldu. Diyarbakır Zindan Vahşetine; Mazlum, Hayri ve Kemal Pir’lerin ölümüne erken karşılık vermek isteyen grupların olduğunu söylemişlerdi. 1982 ve 83 yıllarında... Öfke ve hırs yüklü gerillalar sanmışlardı ki, isyan etmek için halk kendilerini bekliyordu.

1982 yılında gerillaların Kuzey Kürdistan’a olan girişleri hüsranla sonuçlanmıştı. Bu gruplardan birinin komutanı şöyle demişti:

“Halk 12 Eylül zulmü altındaydı. Diyarbakır Cezaevinden Hawar sesleri geliyordu. Ülkeye giriş yapmakla halkın kısa sürede etrafımızda toplanacağını sandık. Fakat gerçek öyle değildi. Uğradığımız köy, ayrıldıktan hemen sonra basılıyordu. Geri çıkış yapmakla canımızı zor kurtardık.”

1982 yılında giriş yapıp canını zor kurtaranlar içinde Agit de varmış.

15 Ağustos, Kürt ulusunun ve onun direnişçi çocuklarının zulme, zorbalığa ve sömürgeciliğe karşı başlattıkları insanlık hareketinin adıdır.

15 Ağustos’un sonuçları henüz alınmış değildir. 1982 yılında sınır köylerinde bile tutunamayanlar için bugün Kürdistan’da milyonların kapısı açıktır. Şırnak, Cizre, Silopi; Bulanık, Bingöl, Varto; Bitlis, Van, Kars; Zilan, Dersim; Ağrı... Diyarbakır, Urfa, Mardin... Kısacası Kürdistan’ın dört bir yanında halk o acemi fakat cesur çocuklar sayesinde kapılarını yeniden Kürdistan davasına açmıştır.

Ulusal enerji kaçak enerji değildir. Ulusal enerji, başka bir yer ve zamanda tekrar açığa çıkana kadar kontrol altına alınıp bir süre soğutulabilir. Fakat sömürge ulusların enerjisi, ele avuca sığmayan afacan bir çocuk gibidir. Nerede ve ne zaman patlak vereceği kestirilemez.

Agit’ler ve onun mücadele arkadaşları ; köylülerden, inşaat işçilerinden, öğrencilerden, işsiz ve umutsuzlardan çıkardıkları itiraz güçleriyle, bir insanın diline ve renklerine dahi tahammülü olmayan sömürge ordularına karşı mücadelede kapanmış milyonlarca Kürt kapısını yeniden Kürt özgürlüğüne açmayı becerdiler.

Pencereleri Kürt özgürlüğüne açık ev hayatlarından adımını dışarı atacak afacan Kürt çocukları kendi uluslarını mutlak olarak, ama şaşmaz bir mutlaklıkla özgürlüğe taşımayı bileceklerdir.

Tarih sömürge ulusların kaderini tek cümleye bağlamıştır: Ya özgürlük ya ulusal yokluk!

Kürdün özgür olmadığı Ortadoğu zincirlidir. Hayat zincirlidir, rejimler zincirlidir, politika ve ittifaklar zincirlidir.

Kürt özgürlüğüne atılmış paslı zincirleri yuvalarından söken o kahraman insanların Kürdistan bozkırlarında gemsiz birer kısrak gibi koşan anıları sonsuza dek yaşayacak...

21. yüzyılın Kürdistan davası yeni başlıyor. 14 Ağustos 2008 Perşembe
Kurdistan-post.org

Hiç yorum yok: