5 Ocak 2010 Salı

LİNÇ VE BARIŞ




Adil Okay
adilokay@hotmail.fr

“Edirne, Erzincan ve Kars'ta Ülkücüler Saldırdı, Polis Seyretti. Edirne'de Solcu Öğrencilere Linç Girişimi. Tutuklanan üç arkadaşlarının serbest bırakılması için basın açıklaması yapan ve imza kampanyası başlatan 15 kişilik gruba yaklaşık 750 kişiden oluşan grup ‘Kahrolsun PKK’, ‘Burası Edirne, burada hain yok’ sloganları atarak saldırdı. Altı kişinin yaralandığı linç girişimi Emniyet Müdürü'nün ricasıyla son buldu.” Edirne - BİA Haber Merkezi. 28 Aralık 2009

Trabzon’da başlayan linç girişimleri hakkında 14 Nisan 2005 tarihli Birgün gazetesinde yayınlanan ‘Taşlar bağlanıyor, kurtlar sokağa salınıyor’ başlıklı yazımda şunları yazmıştım: “1976 ya da 1977 yılıydı. Bedri Koraman’ın Milliyet gazetesinde ilginç bir karikatürü yayınlandı. Kimliği belirsiz birileri tarafından ipi çözülmüş azgın bir köpek kulübesinden dışarı fırlıyordu. O yıllar üniversitelerde, fabrikalarda ve sokaklarda MHP’lilerin devlet destekli saldırılarına rağmen yükselen devrimci bir kabarış vardı. Taş ve sopalarla bu sol gelişmenin önünü alamayan güçler silaha sarıldılar. Önce öğrenci ve işçi liderlerini, sonra aydınları hedef aldılar. Cahit Orhan Tütengil, Bedrettin Cömert, DİSK Genel Sekreteri Kemal Türker, kaçırılıp işkence ile öldürülen 7 TİP’li öğrenci ve İstanbul Üniversitesinde güpegündüz üzerlerine bomba atılarak katledilen onlarca öğrenci, o dönemden ilk aklıma gelenler. İşte Bedri Koraman’ın karikatürü tam o dönemde yayınlandı. O güne kadar bağlı tutulan yedek güçler sokağa salınmıştı. Bu katliamları sağcıların yaptığı apaçık kanıtlarıyla ortaya çıktığı halde, 12 Eylül 1980 darbesi solun üzerine balyoz gibi indi. Sivil faşist çetelerin yarım bıraktığı kirli işi, Kenan Evren ve şürekası üstlendi.”

Bu gün de aynı senaryo uygulamaya sokulmaktadır. Oysa biz bu filmi daha önce de görmüştük. Son zamanlarda kimi “aydın”lar bellek kaybına uğramış görünüyor. MHP’nin değiştiğinden, AKP’nin demokratlığından söz ediliyor. Devlet Bahçeli’nin ‘sokaklara çıkmayın’ çağrısının samimiyetine inanılıyor. Oysa gerek İstanbul’da, İzmir’de ve en son Edirne’deki linç girişimlerinin arkasında MHP’nin olduğunu bilmeyen yok. Ya güvenlik güçlerinin tavrı. Sözüm ona tarafsız polislerimiz, çapulcu linç sürüsüne dağılmaları için ‘rica ediyor’. Olaydan sonra kameralar tarafından tespit edildikleri halde içlerinden kimse gözaltına alınmıyor. Tersine yasal basın açıklaması yapanlar, bildiri dağıtan ve saldırıya uğrayan gençler gözaltına alınıyor.

Böyle devam ederse yasal bir afiş asmak için bile saldırıya uğrayan solcuların, savunmalarını kendilerinin yapmasından başka çareleri kalır mı? Nitekim 1980 öncesi devlet desteğiyle saldıran sivil faşist güçlere karşı, sol güçler de silahlanmak zorunda kalmışlardı.

DTP’nin kapatılması akabinde eski DTP’li belediye başkanlarının tutuklanması ise ‘açılım’ safsatasının ne olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor. At izinin it izine karıştığı ülkemizde, Trabzon’da başlayan ve Edirne’ye kadar ulaşan linç girişimlerine bakış ve ilk tepki foyaları meydana çıkarıyor.

“AKP eliyle devreye sokulan “açılım”, ‘liberallerin en muhafazakârı, muhafazakârların en liberali’ AKP’nin niyet ve kapasitesini bir kez daha ortaya koyarken, sonuçları itibariyle Türkiye’de politik alanı da daraltmıştır. Politik alanın daraldığı güzergâh, liberal yanılsamanın nihayete erdiği; CHP-MHP faşizan söyleminin öne çıkartıldığı, TSK’nın Trabzon’da bir savaş aracı olan Oruç Reis fırkateyninden mesajlar verdiği, Tekel işçilerinin gazlandığı, Bayramiç ve İzmir örneklerinde olduğu üzere linçlerin yaygınlaştığı ve sıradanlaştığı, krizin sonuçlarının tüm sonuçlarıyla ortaya çıktığı bir toplumsal huzursuzluk ve istikrarsızlık tablosuna denk düşmektedir. “

Demokrat geçinen gazeteciler, politikacılar, ‘aydınlar’, bu linç ordusuna karşı savcıları göreve çağırmak yerine, ‘vurun Kürde, kan istiyoruz’ diye bağıran gözü dönmüş güruhu dolaylı olarak destekliyor. Haklarını yemeyelim bu linç ordusunu kınayan ‘liberal solcular’ da var. Onların da büyük çoğunluğu AKP’yi destekliyor. Kürt dostu görünen bu kesim, AKP’yi hala umut olarak tanıtıyor. Kürtlere ‘Daha ne istiyorsunuz, gelişmeler iyi siz de azıcık rahat durun’ diye telkinde bulunuyorlar. Anayasal hak, kolektif haklar, anadilde eğitim gibi olmazsa olmaz haklar dillendirilmiyor.

Linç ordusu kaç kişiyi katledebilir. Bir halkın hak talebi yok edilebilir mi? Nüfusu Kürtlerden çok çok az olan Filistinliler yarım yüzyıldır sürülüyor, kırılıyor, katlediliyor ama ne sayıları azalıyor ne de mücadeleleri sona eriyor. Kürtler de en doğal haklarını alana kadar sokaklarda olacaktır. “Artık cin şişeden çıktı”, alacağını almadan geri girmeyecektir. Kürtleri bu politikalarla yeniden evlerine sokamazsınız.

Yıldırım Türker’in ifadesiyle söylersem: ‘Siz savaşı ne sanıyordunuz. Bu çocuklar taş atmaya devam edecek.’

“Şimdi yapılması gereken, Jean Jacques Rousseau’dan Marx’a uzanan hattın ifade ettiği gibi barışı bir “toplumsal adalet” olarak tasarlamaktır; bu ise, nihaî olarak Kant’a dayanan, ve “serbest piyasa”yı bir önkoşul olarak gören “Ebedî (ya da verili demokrasi koşullarına içkin) Barış” fikrinden kopuşu gerektirir. Serbest piyasa ve onu kutsayan görüşlerden hiçbiri barış getiremez. Bir “toplumsal adalet” olarak barışı kurabilmek için Kürtlerin mücadelesiyle Anadolu emekçilerinin toplumsal taleplerini “birbirlerini destekleme” retoriğinden kurtarıp toplumsal bir eylemin ittifakına dönüştürmek gerekiyor ki bu da, eninde sonunda resmî ideolojiyi, solculuğun tüm liberal ve ulusal versiyonlarını kesinlikle reddeden “Ezilenlerin Tarihsel Bloğu”nu oluşturmaktır.”

05.01.2010 Türkiye


(1) 31 Aralık 2009’da bir grup aydının yayınladığı ‘AKP “açılım”ı resmî ideolojik kapana dönüşürken.’ başlıklı bildiriden.
(2) A.g.e.

Hiç yorum yok: