Abdulkadir Ulumaskan
Türkiye’de siyasetçilerin siyaset yapma dışında, herşeyi yapma hakları vardır.
Evet siyasiler siyaset hariç herşeyi yapabilirler.
İktidara geldiklerinde de bu böyledir: Yol, köprü, okul, fabrika vs. herşeyi yapmak serbesttir, tek siyaset hariç. Ancak siyasetçilerin siyaset yapmaları yasaktır.
Belki de bazıları siyasetin siyasilere bırakılmayacak kadar ciddi bir iş olduğunu sanmasındandır bu.
Örneğin hiç bir siyasi parti, iktidar, meclis, bakan, başbakan ve hatta cumhurbaşkanı; Kürt sorununu çözemez, anayasayi değiştiremez, baş örtüsünü hal edemez vs.Buna kalkışanlar bunu hayatlariyla öderler, Mersela Adnan Menderes ve Özal gibi.
Ancak buna karşın, siyasetle hiç bir ilgisinin olmaması gereken ordu; anayasayi tümden değiştirebilir, darbe yaparak yönetime el koyabilir ve istediği siyasiyi de idam edebilir. Aslında burada yani Türkiye’de bir kavram ve anlam kargaşası ve yanlış yer işgali var. Bunu düzeltmek lazım. Ya her siyasi partinin eline silah vererek isimlerini ordu, kolordu ve başındakilere de paşalar demek gerekir, ya da meclise ordu demek ve Genelkurmay’ı da hükümet olarak adlandırmak gerekir.
Doğrusu siyasilere hakaret oluyor, ne siyaset yapabiliyor ne de askeri yetkilerini kulanabiliyor. Ordu ikisinide elinde tutmaktadır. Bunlardan en azından askerliği siyasilere devrederse daha demokratik ve ahlaki bir sey olur.Ya da siyasilerin bunu prostesto ederek sözde siyasettende el çekmeleri gerekir. Çünkü siyasetin de bir onuru var ve bunu asker postallarının altında ezdirmemek gerekir.
Türkiye’de bazı siyasi ve aydınların bir yanılgısı var: demokrasi için mücadele etmek yerine mücadele edebilmek için firsat bekliyorlar. Bu kuzunun kurttan insaf beklemesi gibi bir şey olur. Eğer demokrasi mücadelesine ihtiyaç varsa - ki vardır -bunu demokrasi düşmanlarının insafa gelmesine havale etmemek gerekir. Bunun koşullarını yaratacak olan bunun yollarını açacak olan da bu demokrasi güçleridir.
Türkiye’de iyi niyetlerinden asla kuşku edilmeyecek bazı aydınların sözde Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) nin gerici bir parti olsa da, ordu karşıtı olduğu ve Türkiyeyi Avrupa Birliğine sokacağını ve aynı zamanda Kürt sorununu çözerek demokratik gelişlemerin önünü açacağını söyleyerek desteklenmesi gerektiğini düşünüyor ve söylüyorlar.
Bu iyi niyetli de olsa, ilerici aydınların gericilerin değirmenine kerhen su taşımaktan başka bir şey olamaz.
Türkiye’nin AB’ye girme konusundaki en iyimser tahmin 30 yıl sonradır. AKP 30 yıl iktidarda kalmıyacağının garantisini kim verebilir ki Türkiye’yi AB ye soksun!
Gelelim Akp nin Ordu karşıtlığına. Kesinlikle bu da büyük bir yanılgıdır. Belki AKP belli bir dönem böyle bir intiba bırakmış olabilir ama böyle olmadığı kanıtlarıyla ordadadır.
Nitekim son Genelkurmay Başanlığı devir tesliminde Başbuğ elini göğsüne vurarak taraf olduklarını söleyerek Tayip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün gözlerinin içine baka baka onlara ve seçmenlerine küfür edercesine dincilere verip veriştirip tehdit ederken onlarda kuzu kuzu dinlemekle kalmayıp alkışlamaları, onların ne kadar ordu karşı olduklarını gösterir.
Törende Paşalar Cumhurbaşkanı ve Başbakanı da eşlerinden ayrırmıştı ama olsun bu onlar için herhalde pek önemli değildir. Her ne kadar paşalar onları törenlerde birbirinden ayırsa da akşam eve gittiklerinde yine beraber olacaklardır,ya.
Ayrıca Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olunca Yalçın Küçük ‘ün deyimiyle “Paşa Hazretleri” onu ziyaret etmemiş ve ondan bahsederken Cumhurbaşkanı diye bahsetmişlerdi. Ancak simdi sayın Cumhurbaşkanımız dediklerine göre artık Gül de ordunun adamı demektir.
Neyse tüm bunlardan çıkaracağımız sonuç; Türkiye’de Orduya rağmen siyasetin olmıyacağı, siyasilerin iktidar olduktan sonra bazı teknik ve inşaat işleri dışında başka bir yetkilerinin olmadığıdır.
Onun için iyi niyetli aydın ve demokratik güçlerin AKP den medet ummak yerine, kendi öz güçlerini açığa çıkarıp birleştirerek mücadele etmeleri daha doğru olur diye düşünüyorum.
Yoksa tüm umut, iyi niyet ve çabalar yok yere heba olacaktır.hemde kerhen de olsa AKP uğruna heba olacaktır...
09.09.2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder