M.Şehmus Güzel
İkinci Dünya Savaşı bitiminde artık 'defterleri dürüldü', siyaset sahnesinden silinip süpürüldüler diye sevindiğimiz karagömlekliler ortadan kaybolmadılar. Almanya'dakiler 'arazi oldular', cinayetlerinin faturasını ödememek için masum rollerini oynayıp idarede, emniyet teşkilatında, şurada ve burada yine belli mevkileri ellerinde tuttular. Bu konuda elbette Almanya'yı işgal eden ABD askeri güçlerinin de birincil rolü oldu. Başabela nazilerden ABD'ye veya Güney Amerika'lara kadar kaçabilenlerin bir kısmını yine ABD gizli servisleri değişik işlerde kullandılar.
Almanya Federal Cumhuriyeti'nde 1949'dan 1963'e kadar başbakanlık yapan 'hıristiyan-demokrat' Adenauer sayesinde nazi ve katolik kilisesine yakın hergeleler devlet yönetiminde ciddi roller üstlendiler. Evet tarihi açıdan sembolik değeri son derece yüksek Nuremberg Mahkemesi ve orada yargılanan belli sayıdaki nazinin aşağılık, hain ve sefil yüzleri hafızalarımızda kaldı, ama bu aynı zamanda kirli ormanı saklamaya çalışan bir korkuluktu. Çünkü orada veya benzer mahkemelerde yargılanması gereken onbinlerce eli kanlı katil ellerini kollarını sallayarak dolaştılar, yediler, içtiler ve yeniden devlet kademelerinde görev alıp hainliklerini sürdürdüler. Almanya ve Avusturya siyasi tarihleri bu açıdan da irdelenmeli mutlaka.
Kurt Waldheim örneğinde görüldüğü gibi, Avusturya'dakilerden bir bölümü devlet yönetiminde karanlık noktalarda varlıklarını sürdürebildiler. Hatta adı geçen Birleşmiş Millet genel sekreterliği ve Avusturya'da cumhurbaşkanlığı görevlerine bile getirildi...
Evet naziler, faşitler, başabela ırkçılar kendilerini unutturmaya çalıştılar. Belli bir süre unutturdular da. Sonra dönem elverişli olunca 'deliklerinden' çıktılar ve birer hortlak, kanlı elleri kadife eldivenlerde saklı birer karagömlekli olarak yeniden siyaseti zehirlemeye koyuldular.
Almanya'da, Fransa'da, Avusturya'da, İtalya'da ve diğerlerinde. Yahudilere, Komünistlere, Romlara, bütün ötekilere, sünnetli herkese düşman ırkçılar artık 'Araplara', Türklere, Kürtlere, müslüman olan herkese, kendilerinden farklı olanlara, farklı giyinenlere sözlü ve kimi zaman fiziksel saldırılar düzenlediler ve bunu siyasetlerine alet ettiler. Korkak Avrupalıların korkularını oylarını artırmak için kullandılar. Bunun sonucunda, 1970'lerden ve hele 1980'lerden itibaren, bütün Avrupa'da, ırkçı, nazi, faşist partilerin bitleri kanlandı. Buyurun kararı birlikte verelim isterseniz:
Bugün İtalya Cumhuriyeti'nde, Slovakya Cumhuriyeti'nde ve İsviçre Konfederasyonu'nda ırkçı partiler iktidar ortağıdırlar. Hükümetlerde öyle sıradan filan değil önemli bakanlıkları bulunuyor.
İtalya'nın kuzeyinde oyların yarısına kadarını, kimi yerde yarısından çoğunu alan Lega Nord (Kuzey Birliği), iktidarı tamamen eline geçirirse bırakın 'yabancıları', İtalya'nın güneyinden gelmiş ve onyıllardır kuzeyde çalışan İtalyanları bile 'sınırdışı etmek' niyetinde (!) Bu parti aynı zamanda 'Padania'nın bağımsızlığı' için mücadele ettiğini duyuruyor. Kuzeyi 'kurtarınca' orada 'Padanya Cumhuriyeti' kuracak.
Irkçılar, Norveç Krallığı'nda, Hollanda Krallığı'nda, Sırbistan'da oyların yüzde 15'inden fazlasını alıyorlar. Avusturya, Macaristan, Bularistan'da yüzde 10 ile 15 arsında. Fansa, Finlandiya, İngiltere, Romanya, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Yunanistan'da yüzde 5 ile 10 arsında. İsveç, Almanya, Polonya, Çek Cumhurieti'nde yüzde 1 ile 5 arasında. İspanya, Portekiz, İrlanda, Estonya, Arnavutluk, Litvanya'da yüzde 1'den az oranında.
İşte ırkçı partilerin siyaset yelpazesindeki yeri bu. Fransa'da 2002 cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci turuna bu ülke tarihinde ilk kez ırkçı bir adayın katıldığını da anımsamalıyız. Fransa'da seçim sisteminde nisbi temsile geçilirse ırkçı parti Millet Meclisi'ne yirmi-otuz milletvekili seçtirebilir. Irkçılarla mücadele edenler de var elbette. Bu konuda şu iki kitabıma bakılabilir: Fransa'da Aşırı Sağ ve Irkçılık (Belge, İstanbul, 1995), Fransa Seçimlerinde Le Pen Lekesi (Odak Kitap, İstanbul, 2002).
----------------------
Günlük Gazetesi
http://www.gunlukgazetesi.net/haber.asp?haberid=93925
İkinci Dünya Savaşı bitiminde artık 'defterleri dürüldü', siyaset sahnesinden silinip süpürüldüler diye sevindiğimiz karagömlekliler ortadan kaybolmadılar. Almanya'dakiler 'arazi oldular', cinayetlerinin faturasını ödememek için masum rollerini oynayıp idarede, emniyet teşkilatında, şurada ve burada yine belli mevkileri ellerinde tuttular. Bu konuda elbette Almanya'yı işgal eden ABD askeri güçlerinin de birincil rolü oldu. Başabela nazilerden ABD'ye veya Güney Amerika'lara kadar kaçabilenlerin bir kısmını yine ABD gizli servisleri değişik işlerde kullandılar.
Almanya Federal Cumhuriyeti'nde 1949'dan 1963'e kadar başbakanlık yapan 'hıristiyan-demokrat' Adenauer sayesinde nazi ve katolik kilisesine yakın hergeleler devlet yönetiminde ciddi roller üstlendiler. Evet tarihi açıdan sembolik değeri son derece yüksek Nuremberg Mahkemesi ve orada yargılanan belli sayıdaki nazinin aşağılık, hain ve sefil yüzleri hafızalarımızda kaldı, ama bu aynı zamanda kirli ormanı saklamaya çalışan bir korkuluktu. Çünkü orada veya benzer mahkemelerde yargılanması gereken onbinlerce eli kanlı katil ellerini kollarını sallayarak dolaştılar, yediler, içtiler ve yeniden devlet kademelerinde görev alıp hainliklerini sürdürdüler. Almanya ve Avusturya siyasi tarihleri bu açıdan da irdelenmeli mutlaka.
Kurt Waldheim örneğinde görüldüğü gibi, Avusturya'dakilerden bir bölümü devlet yönetiminde karanlık noktalarda varlıklarını sürdürebildiler. Hatta adı geçen Birleşmiş Millet genel sekreterliği ve Avusturya'da cumhurbaşkanlığı görevlerine bile getirildi...
Evet naziler, faşitler, başabela ırkçılar kendilerini unutturmaya çalıştılar. Belli bir süre unutturdular da. Sonra dönem elverişli olunca 'deliklerinden' çıktılar ve birer hortlak, kanlı elleri kadife eldivenlerde saklı birer karagömlekli olarak yeniden siyaseti zehirlemeye koyuldular.
Almanya'da, Fransa'da, Avusturya'da, İtalya'da ve diğerlerinde. Yahudilere, Komünistlere, Romlara, bütün ötekilere, sünnetli herkese düşman ırkçılar artık 'Araplara', Türklere, Kürtlere, müslüman olan herkese, kendilerinden farklı olanlara, farklı giyinenlere sözlü ve kimi zaman fiziksel saldırılar düzenlediler ve bunu siyasetlerine alet ettiler. Korkak Avrupalıların korkularını oylarını artırmak için kullandılar. Bunun sonucunda, 1970'lerden ve hele 1980'lerden itibaren, bütün Avrupa'da, ırkçı, nazi, faşist partilerin bitleri kanlandı. Buyurun kararı birlikte verelim isterseniz:
Bugün İtalya Cumhuriyeti'nde, Slovakya Cumhuriyeti'nde ve İsviçre Konfederasyonu'nda ırkçı partiler iktidar ortağıdırlar. Hükümetlerde öyle sıradan filan değil önemli bakanlıkları bulunuyor.
İtalya'nın kuzeyinde oyların yarısına kadarını, kimi yerde yarısından çoğunu alan Lega Nord (Kuzey Birliği), iktidarı tamamen eline geçirirse bırakın 'yabancıları', İtalya'nın güneyinden gelmiş ve onyıllardır kuzeyde çalışan İtalyanları bile 'sınırdışı etmek' niyetinde (!) Bu parti aynı zamanda 'Padania'nın bağımsızlığı' için mücadele ettiğini duyuruyor. Kuzeyi 'kurtarınca' orada 'Padanya Cumhuriyeti' kuracak.
Irkçılar, Norveç Krallığı'nda, Hollanda Krallığı'nda, Sırbistan'da oyların yüzde 15'inden fazlasını alıyorlar. Avusturya, Macaristan, Bularistan'da yüzde 10 ile 15 arsında. Fansa, Finlandiya, İngiltere, Romanya, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Yunanistan'da yüzde 5 ile 10 arsında. İsveç, Almanya, Polonya, Çek Cumhurieti'nde yüzde 1 ile 5 arasında. İspanya, Portekiz, İrlanda, Estonya, Arnavutluk, Litvanya'da yüzde 1'den az oranında.
İşte ırkçı partilerin siyaset yelpazesindeki yeri bu. Fransa'da 2002 cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci turuna bu ülke tarihinde ilk kez ırkçı bir adayın katıldığını da anımsamalıyız. Fransa'da seçim sisteminde nisbi temsile geçilirse ırkçı parti Millet Meclisi'ne yirmi-otuz milletvekili seçtirebilir. Irkçılarla mücadele edenler de var elbette. Bu konuda şu iki kitabıma bakılabilir: Fransa'da Aşırı Sağ ve Irkçılık (Belge, İstanbul, 1995), Fransa Seçimlerinde Le Pen Lekesi (Odak Kitap, İstanbul, 2002).
----------------------
Günlük Gazetesi
http://www.gunlukgazetesi.net/haber.asp?haberid=93925
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder