28 Şubat 2012 Salı

Pedofili ve Faşizm..


Adil Okay
“Bu topraklarda bir bebek doğduğunda kulağına fısıldarlar "adınla yaşa" diye. Sizi adınızla yaşatmayanlar bu topraklardan mı? Bu dünyadan mı? Onlar da insan mı?” Cana Bostan
Çocukların sınıfıyokmuş. Çocukların milliyet, dini, mezhebi, cinsiyeti. İnanmayın var. Vallahi var. Zorla giydirilen giysiler gibi, çocuklara zikredilen etiketler var. Zengin çocuğu, fukara çocuğu var. Simit satan, ayakkabı boyayan çocuk var. Evi barkı olan çocuk, sokak çocuğu, yetiştirme yurdunda yetişmeye çalışan çocuk var. TMK mağduru çocuk var. Her gün şiddete uğrayan çocuk var. Satılan çocuklar. Tacize-tecavüze uğrayan, zorla dilendirilen çocuklar. Oysa onlar doğduğu zaman dilsiz, dinsiz, kimliksiz, sınıfsız doğarlar. Çocuklar sarı renkli, beyaz, siyah tenli ve melez çocuklar. Hepsinin ortak yanı: Çocuk olmaları. Oynamaya, sevilmeye, korunmaya muhtaç olmaları.
***
Gencecik sol görüşlü çocukları sadece bildiri dağıttıklarıiçin, “vurun komüniste- Kürde” diye uluyarak linç etmeye kalkan sapıkların yaşadığıbir ülke haline geldi Türkiye. “Hepiniz Ermeni’siniz, hepiniz piçsiniz”pankartının arkasında içişleri bakanı konuşma yaparak bu güruha cesaret veriyor. Linç girişimleri yetmez gibi, 12 Eylül zebanilerinin başvurduğu ve gelenekselleştirdiği “tecavüz-cinsel taciz”, ekilen nefret tohumları sonucu çocukları hedef almaya başlıyor. Devletin himayesinde olması gereken TMK mağduru çocuklar, bir diğer adla “taş atan çocuklar”, ‘devlet dersinde’,hapishanelerde taciz ve tecavüze uğruyor. Herkes dehşet içinde. Elbette ben de dehşet içindeyim. Ve öfke. Nasıl oluyor diyorum Pozantı halkı, “ilçemizde bu utanca yer veremeyiz” deyip ayaklanmıyor, cezaevini taşlamıyor. Biz 12 Eylül öncesi “kurtarılmış mahallelerimizde” fuhuş yaptığı saptanan evleri tahliye ederdik. Bırakınız pedofili- çocuk tacizini, yetişkin kadınların satılmasına da karşı dururduk. Nasıl olur da diyorum insanlar empati yapmaz, adalet bakanlığının önünde birikmez. İHD Mersin şube başkanı Ali Tanrıverdi ile konuyu görüşüyorum, ‘Çabalarımız sonucunda konunun üzerine gidildi” diyor. Basın ve İHD konuyu dillendirince, Adalet bakanlığı mecburen müfettiş görevlendirdi.
***
Bir zamanlar, F tipleri yokken, mahpushanelerde devrimcilerin etkisi-insiyatifi vardı. Adli mahkumlar ve çocuk mahkumlar solcu mapusların sayesinde bahar yaşamışlardı. Koğuş ağalığı,taciz, işkence ve talan, solcular sayesinde sona ermişti. Bizim seçilmiş ‘koğuşmümessillerimiz’ sevgi dolu, melek gibi insanlardı. (Örneğin benim yattığım Adana cezaevinde temsilci seçilen Turgut Tüksoy bu gün hâlâ hak-hukuk-adalet diye çalışmaktadır.) demem o ki, o dönemde, birçok yanlışa ve eksikliğe rağmen, solun bir ortak aklı - terbiyesi vardı. Tacize, tecavüze, işkenceye karşı çıkmak gibi. Ama 19 Aralık “hayat söndürme operasyonundan” sonra hapishanelerde yeniden devletin, mafyaşeflerinin, çapulcuların ve sapıkların hakimiyeti başladı. Sonuç Pozantıcezaevinde çocuklara tecavüz ve taciz. Ve işkence.
Elbette bu yeni değil, ilk değil. Bu gün hâlâ, “uygar batıda” bile kadınlara yönelik taciz- tecavüz haberleri alıyoruz. Pedofili, dünyada bilinen ve devam eden bir dram. Kadınlar (ve duyarlı erkekler) yılardır buna karşı örgütlü biçimde mücadele ediyorlar. Ancak burada konumuz çocuk. Hapishanede ‘devletin himayesinde’ olan çocuklarımız.
***

Şükrü Argın’ın çok tuttuğum bir saptaması var: “12 Eylül edebiyatın kaldıramayacağı kadar ağır bir gerçeklikti”. İşte bu olay da bir yazıyla- raporla açıklanamayacak kadar trajik. Bu çocuklar “Devlet dersinde”yaralanan çocuklar. Ve bu öyle bir yara ki ömür boyu kanayacak. O çocuklar bu kanayan yaralarla büyüyecek.
Dünyada en çok çocuk pornosunun izlendiği ülkelerden birinin neden Türkiye olduğu sorusunun cevabı, çocukları linç etmek ve ellerine geçse tecavüz etmek için sıraya giren bu sapık-faşistlerin giderek çoğalmasında ve bunların kimi ‘devlet büyüklerinden’ destek görmelerinde aranmalıdır.
Sabah akşam ant içerken bu gerçekleri de düşünmek gerekiyor.


Not: Daha diyecek-yazacak- yapacak çok iş var. Ben Cana Bostan’ın yazısını paylaşarak, şimdilik diyerek, yazıma virgül koyuyorum.


Pozantı Cezaevi Çocuklarına Mektup
İzmir - BİA Haber Merkezi
26 Şubat 2012, Pazar
Hani tarlalara kuşlar gelmesin diye korkuluk koyarlar ve bazı kuşlar yuva yaparlar o korkmaları umulan korkuluğun şapkasına. Korkuluklar neden insana benzer ve siz çocuklar neden bu kadar benziyorsunuz "bazı" kuşlara? Nasıl da aldılar sizi sokaklardan! Bütün dışarılar içeride şimdi...
İnanır mısınız, Van Çocukevi kapatılmış?

İnanırsınız; oradaki çocuklar da inanmış çünkü...

Sonra bir gecede büyüyüvermişler; oyun yasaksa, çocuk olmanın anlamı ne ki?

Başka kentlerde başka çocuklar var; bağıra bağıra istop oynuyorlar. Top havadayken bir çocuğun ismi haykırılıyor uzun uzun. Sizin isimleriniz neden böyle kısa: H.K. Ş.A. A.K.? Tıpkı N.Ç. gibi: hani büyükler saklambaç oynarken kaybolan bir çocuk vardı ya...

 Oysa bu topraklarda bir bebek doğduğunda kulağına fısıldarlar "adınla yaşa" diye. Sizi adınızla yaşatmayanlar bu topraklardan mı? Bu dünyadan mı? Onlar da insan mı?

 Daha dündü; belki de kâğıttan uçak yapmayı yeni öğrenmişti ama kâğıttan olmayan uçaklarla vurdular onu Uludere'de. Daha dündü; belki annesi bir masal anlatmıştı "gökten üç elma düşmüş" diye ama gökten düşen elma değildi o gece Uludere'de.

 Otlattığı havyanlar vardı Ceylan'ın; bir patlama oldu. Diyarbakır'da üç karakolun arasına sıkıştı çocukluğu. Bedeninin parçalarını ise annesi topladı. Klee'nin "Tarih Meleği" gibi bakan gözleri kaldıhafızamızda. Bir felaketi izliyordu sanki o da; bir yıkıntılar yığınını...

 O yıkıntılar yığının arasında çocuklarının kemiklerini arayan başka anneler de vardı. Her gün aradılar, en çok da cumartesileri...

 Bunlar masal değil. Hiçbir masalın kötüleri bu kadar kötü değil. Ne var ki sizin kanınız mürekkep oldu tarih-yazıcılarının kalemlerine. Yazmak da yazmamak kadar utandırıyor şimdi. Aynı zihniyetin pay sahibi olduğu olayların mağduru olan siz çocuklara "yalnız değilsiniz" diyebileceğimiz bunca acının birikmiş olması nasıl da utanç verici.

 Sizin bedeninize dokunan ellerin tokalaştığı başka eller var ki; nicelerinin sırtı o ellerle sıvazlandı.

Ne çoklarının ağzını kapadı o eller; ne çoklarınıboğdu. Sizinle hemhal olmanın bütün yollarını tıkadılar, duvarlar ördüler. Belki de o duvarları yıkmak için bir taş almalı insan eline; ruhunu kurtarmak için fırlatmalı bütün gücüyle... (CB/HK)


* Cana Bostan, Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü Doktora Öğrencisi.

Hiç yorum yok: