1 Ekim 2009 Perşembe

VATAN, MİLLET, DİYARBAKIR!


Bülent Tekin
btekin1954@mynet.com

“...Toplumsal barışın önü açılmalıdır. Toplum en çok barışa hasrettir. Kimse oğlunun ölüsünü öpmek istemiyor! Ölümü doğal akışı içinde kabullenmenin yolu barıştır. Gel zaman git zaman-her şeye karşın!-bir gün barış sağlanacak(tır).”


Siyaset varsılları, yoksullar, namus cinayetleri ve varsıllığına güvenip işlenen cinayetler! Fuhuş! Yoksulun fuhuş rezaleti ve varsılın su yüzüne çıkmayan günahı! İnsanların hayhuyu almış yürüyor. Önce Kürt açılımı dediler, sonra Demokratik Açılım, yeni adı-şimdilik!-Milli Birlik Projesi! Ulan, vay canına yandığım be, esas duruş! Tüfek omuza! Ömrümde bu kadar çok yanardöner laf gördüysem, ben ne olayım! Sonunda-helal olsun size!-Hülya Avşar’a dahi bedava reklâm yaptırdınız!

Orgeneral Başbuğ Mardin gezisinde Kürt açılımında yapılacak bir şeyin olmadığını açıkladı. Kürtçe eğitim yok! Televizyonlardaki tartışmaları (aydınları) seyretmeyin! Kimse merak etmesin, ülke bölünmüyor! Askerin bu kadar çok konuştuğu bir başka Avrupa ülkesi var mıdır? Korucu köy, ağa ve muhtarlarının sıradan Kürt köyleri gibi gösterilip, televizyonlarda gösterilme başarılarını yadsımıyorum! Vatan, millet, Sakarya, Dicle, Fırat, Diyarbakır! Sanırım AKP hükümetinin söyleyemediği slogan bu olmalıdır. Kim bilir, 80-85 yıldır yapılan vatan, millet, Sakarya edebiyatına Dicle, Fırat, Diyarbakır’ı ekleyerek aynı edebiyata imaj yaratılmak isteniyordur.

Genelkurmay Başkanının Kürt ağaları ile ilgili sözüne gelince: Bu ağaları halkın başına bela edenler Osmanlı ve ondan sonra da Cumhuriyet yönetimleridir. Feodalizmin tasfiyesi engellenerek, kamunun arazileri aşiret reisleri ağalara, beylere verilerek sistem korunmak istenmiştir. Bu rant sistemi toprak ağalarını hızla varsıllaştırırken oligarşik cumhuriyette al gülüm ver gülüm esasına dayanan bir huzur sağlanmıştır. İşbirlikçi toprak ağaları her türlü imha ve inkârın yerli ayakları olmuştur. Bu tip köylülük ve aşiret yapısıyla bugün 60 bin korucu başka bir güç olarak ortaya çıkmıştır. Başbuğ böylesi bir ağalıktan mı bahsediyor?

Aydınların dinlenilmemesini istemek de ayrı bir tuhaflıktır. Resmi devlet görüşünün dışında hiçbir düşüncenin hayal bile edilmemesidir. Bir gün bir arkadaşım anlattı: “Rüyalarımda Kürtçe konuşurum. Rüyalarımda ailemle, akrabalarımla, arkadaşlarımla Kürtçe konuşurum. Eğer bir valiyle ya da başka bir bürokratla (rüyamda) konuşursam-Kürtçe bilmiyorsa-Türkçe konuşurum. Bunun ilk ayırdına vardığımda babama sordum: ‘Rüyalarında hangi dille konuşursun?’ ‘Tabii ki Kürtçe konuşurum! Neden sordun?’ diye yanıtladı.” Biz bu insanların anadil ve kültür yaşamlarının ifasını engellersek onların rüyalarını nasıl engelleyeceğiz? Bu doğru ve insani bir tavır olabilir mi?

Kimse bu ülkede bir şeyler uğruna savaşma isteği duymamalıdır. Ölü sevici bir toplum olmak istemiyoruz. Irkçı ve şovenist düşüncelerce sıkış tıkış edilen toplumun soğukkanlılığı yok edeceğini düşünüyorum. Toplumsal barışın önü açılmalıdır. Toplum en çok barışa hasrettir. Kimse oğlunun ölüsünü öpmek istemiyor! Ölümü doğal akışı içinde kabullenmenin yolu barıştır. Gel zaman git zaman-her şeye karşın!-bir gün barış sağlanacak(tır).

Biraz barıştan söz etmek istiyorum. Öyle pespaye bir duygu değil, yüce, yüksek bir duygudur. Varken güzelliğini pek fark etmediğimiz, yanı başımızda görmediğimiz bir güzelliktir barış. İnsanın kendi eşinin güzelliğini gör(e)mediği bir durum gibidir. Ama o yokken özlem duyduğumuz, uğruna ölebileceğimiz bir güzelliktir. Eşimiz kadar sevebileceğimiz bir güzellikten, barıştan söz ediyorum. Doğrusu aranırsa, biz bu son günlerde dahi barışı bir kadın güzelliğine benzetmiyoruz. Gözlerimizin önüne dağlar bir heyula gibi dikiliyor, barışı (güzelliği) göremiyoruz.
Bazen bir şeyden umudumuzu keseriz ki, bakarız ki o şey gelir. Barış ta bunun gibi olmalı. Hiç beklenmedik anda, ummadığın bir hükümet getirebilir. O ummadığın hükümet zar zor da olsa bu işi başarabilir. Neden olmasın? Yeter ki isteyelim, o beklemediğimiz şeyi (barış şansını) isteyelim. Başka türlü düşünceler, askeri, politik bakışlar, küçümsemeler, büyüklenmeler, maceralar-insanın ağzı varmıyor ya!-savaş bölgesi yaratabilir. PKK ordumuz’a (TSK’ye) zaferler getirmek için kurulmadı. Ordumuzun hedefi başka türlü büyük amaçlar taşımalı. Dağlarda yeşil ormanların ve bembeyaz derelerin üzerinde masmavi gök kubbenin olması daha güzel olur. Yani dağlarında savaşın olmadığı, kimsenin ölmediği bir ülke istiyorum.

Hiç yorum yok: