10 Şubat 2008 Pazar

TOPLUMDAKİ ÇELİŞKİLER, SİYASAL İSLAM VE TKP’NİN TAKTİĞİ (*)





R. YÜRÜKOĞLU


”…Bu kavga, cumhuriyetle başlayan bir kavga değil, tarihin çok derinlerinden geliyor. Cumhuriyetle sürdürüldü, yanlış şekillendi, bugün de sancısının yaşandığı “çözüm” ortaya çıktı. Osmanlı, dini her zaman devletin altında tuttu. (Hacca giden tek bir padişah bilmiyorum, niye gidecekmiş, hac benim ayağıma gelsin diyor!) Cumhuriyet de aynı şeyi yaptı, adına laiklik dedi. Diyanet İşlerinin, devletin bir şubesi olarak kurulmasi budur…”


Bundan birkaç ay önce, 1 Mayıs üzerine bir değerlendirme yazısında, şeriatçi-laik kavgasının günümüzün baş çeliskisi olduğunu yazmıştık. Bu yazıda bu konuya yaklaşımımızı ve tak-tiğimizin çesitli yönleri-ni ele alıp açıklamaya çalışacağım.


Önce kullandığımız kavramları tanımlayarak başlamalıyız. Çünkü aynı sözcüklere değişik anlamlar yüklenebiliyor. Hele bu kavramlar, Marks, Engels ve Lenin’in açıkça tanımladığı kavramlar değilse, bilgi birikiminin içinden süzülerek gelmiş ve herkesin değişik şekilde süzebileceği kavramlarsa, mutlaka önceden tanımlanmalıdır.


Geçmiş yillarda toplumsal yapiyi ve sorunlari iki çeliski kavrami içinde anlamaya ve çözümlemeye çalistik. Bu iki çeliskinin birine temel çeliski, ötekisine ana çeliski dedik.
Temel çeliski, toplumda egemen olan üretim biçiminin özgül çeliskisidir. Kapitalist bir toplumun temel çeliskisi, emek-sermaye çeliskisidir. Feodalizmde, serflerle toprak beyleri arasindaki çeliskidir. Kölecilikte, kölelerle köle sahipleri arasindaki çeliskidir. Yani temel çeliski, üretimin toplumsalligiyla mülkiyetin özelligi arasindaki çeliskinin her bir sosyo-ekonomik formasyonda kendini disa vurdugu özgül biçimdir. Bu çeliski çözüldügünde toplum bir toplumsal-ekonomik formasyondan bir baskasina geçer.


Ana çeliski, temel çeliskiden kaynaklanan, ülkenin içinde bulundugu stratejik devrim asamasinin belirleyici toplumsal çeliskisidir. Toplumda varolan tüm öteki çeliskileri belirleyen ya da etkileyen çeliskidir. Kapitalist toplumda, ana çeliski yaninda, daha binlerce çeliski vardir. Tekelcilerin kendi aralarinda, tekelcilerle tekeldisi burjuvazi arasinda, tekeldisi burjuvazinin kendi içinde, küçük burjuva üreticiyle burjuvazi arasinda, küçük burjuvazinin kendi içinde, isçi sinifinin içinde, isçi sinifiyla tüm öteki sinif ve katmanlar arasinda sayilamayacak kadar çok çeliski vardir. Bu ikincil çeliskilerden herhangi birisi tek basina çözülemez, çözülse de öteki çeliskilerin çözümüne yolu açamaz. Ana çeliskinin özelligi ise budur, onu çözmek toplumdaki öteki çeliskilerin çözümünün de yolunu açar.


Türkiye devrimci hareketinde bu iki çeliskiye çok degisik adlar verildi. Birisinin temel dedigine, ötekisi ana dedi, birisinin ana dedigine ötekisi bas çeliski dedi ama genel olarak böyle bir ikili bölümleme geçerli oldu.


Oysa bu ikili tanimlama, siyasal çözümlemeler açisindan yeterince kolaylik saglayamamaktadir. Çünkü ana çeliski, yasanilan stratejik-tarihsel asama boyunca degismeden sürer ve bu çeliski ortadan kalkmadan yeni bir asamaya geçilemez. Bu da bir yil mi, on yil mi, elli yil mi sürer, bunu kimse bilemez. Ama bu süre içinde kisa dönemler için çok degisik çeliskiler keskinlesip öne çikabilir ve toplumsal gelismenin yönünü yine kisa dönemler için belirleyebilir. Dolayisiyla, bu ikili çeliski içinde kalmak, yeterli bir çözümleme netligi saglayamamaktadir. Bu nedenle biz bugün, temel ve ana çeliskilerin yani sira, bir de “bas çeliski” ayrimi yapiyoruz.
Bas çeliski kavrami devrimci hareketimizde çokça kullanilmaktadir ama ana çeliski anlaminda kullanilmaktadir. Biz ise su anlamda kullanmaktayiz:


Bas çeliski, toplumda belirli bir anda öne çikan çeliskidir. Temel çeliski ile ana çeliskiden bagimsiz degildir, tam tersine onlarin bir türevidir, onlarin yansimasidir. Ancak bu çeliskileri bazen dogrudan, bazen de çarpik yansitir. Hersey bas çeliski konumunu kazanabilir. Susurluk, siyanürlü altin, 1905 devriminde analarin çocuklari için süt bulamamalari, savas, hersey.
Temel ve ana çeliskiler, belirli bir toplumsal-ekonomik çözümlemeyle ulasilan, ülkenin uzun süreli gerçeklerini yansitan uzun süreli çeliskilerdir. Bas çeliski ise çok daha kisa ömürlüdür.
Bu biçimde tanimlanan bir bas çeliskinin sagladigi en önemli yarar, ana çeliskinin çözümüne giden yolda bir kaldiraç görevi görebilmesidir. Günün bas çeliskisini yakalayabilmek, bizi ana çeliskinin çözümüne götürebilir.


Bu giristen sonra, söylediklerimizi bir daha Türkiye açisindan söyleyelim.
Kapitalist Türkiye’de temel çeliski, emek sermaye çeliskisidir.
Türkiye’de ana çeliski, emperyalizm ve yerli finans-kapitalle, basta isçi sinifi olmak üzere tüm emekçi sinif ve katmanlar arasindaki çeliskidir. Bu çeliski nerede somutlaniyor? Devlet ve onun gerçek hakimi olan MGK ile halk arasindaki çeliskide. Çünkü devlet, burjuvazinin sinif gücünün örgütlenmesidir.


Türkiye’de son bir iki yilin bas çeliskisi ise seriat/laiklik çeliskisidir.
Bunu söyledigimizde, çok önemli bir soru gelir ortaya. Bas çeliskiyi böyle belirlemek, o çeliskinin taraflarinin birisinin yanina oturup, öteki tarafla mücadele etmeyi mi ister? Seriatla baglasiklik yaparak devlete karsi mi duracagiz, ya da devletle baglasiklik yaparak seriata karsi mi duracagiz? Kesinlikle hayir! Öyle anlamak çok yanlis olur ve hiçbir yazimizda da bunu söylemedik. Yalnizca sunu söyledik: “Toplumdaki gündeme kendi devrimci çözümlerimiz ve tutumlarimizla müdahale etmek. ” Günün ana kavgasi, milyonlarin kafasini, gönlünü ve kulagini çelen kavga, laiklik yanlilariyla seriat yanlilari arasindaki kavgadir. Keske öyle olmasa, sinif kavgasinin üzeri bir anlamda örtülmese. Din ögesi giriyor, inançlar giriyor, keske olmasa, ama istekle olmuyor. Toplumdaki gündem laiklik-seriat kavgasidir.


Bazi devrimci çevreler bu duruma, “sunidir” diyorlar. MGK-TUSIAD karari ve burjuva medya destegiyle suni olarak kiskirtiliyor deniyor. Dogru, bunlarin da bir yeri vardir, kiskirtilmaktadir. Ama 70 milyonluk bir toplumda iki yil boyunca yapay bir kurguyla halki sokaklara kimse dökemez. Ortada nesnel bir durum var, bir mücadele gidiyor.


Bu mücadele içinde yapmamiz gereken, israrla söyledigimiz, ‘‘gündeme kendi devrimci çözümlerimiz ve tutumlarimizla müdahale etmek ’’tir. Bu cümle su anlama gelir: Ortam bizim istegimizle biçimlenmedi, halk laik-seriatçi mücadelesine kaydi, öyleyse bundan ana çeliskinin çözümüne giden yolda yararlanmaya çalisacagiz. Çünkü bas çeliski, dogru degerlendirilirse, ana çeliskinin çözümüne hizmet edebilir.


Bu noktada bir seyin altini önemle çizmek istiyorum: Bas çeliski, seriat/laiklik kavgasidir saptamasi, biz de laikligi savundugumuz için, seriatla mücadeleyi bas hedef yapmaz. Bugün seriatçilarla mücadele bas hedef degildir. Devletle mücadele bas hedeftir.


Bugünün ortaminda, “seriatçilarla mücadele bas hedeftir” demek, emperyalizme, yerli tekellere ve devlete karsi olan mücadelenin yerine, seriatçilara karsi mücadeleyi geçirmek olurdu. Hedef saptirmak olurdu. Oysa ana düsman, seriatçilari da bugüne getiren bu devlettir. Seriatçilari ezdik diyelim, devlet ortadan kalkiyor mu, sömürü, zorbalik, haksizliklar ortadan kalkiyor mu? Tüm bu karsi çiktigimiz seyleri yaratan seriatçilar mi, devlet mi? Devlet. Iste bu nedenle, böyle bir sey önermek, ÖDP’nin, Perinçek’in yaptigini yapmak olur. Düzenin ömrünü uzatmaya çalismak olur.


Bizim tutumumuz, çeliskinin bir kefesine düsmanlik, öteki kefesine dostluk degildir. Seriat ve devletin temsil ettigi basasagi laiklik ikili denklemine üçüncü boyutu (devrim boyutunu) sokmak tutumudur.


Bunu saglamak üzere taktigimizin birinci yönü, asil suçlunun devlet oldugunu sergilemektir.
Bir tane degismez ana düsmanimiz vardir, bu devlet. Herseyi tasiyip onun kapisina koymak zorundayiz. Herseyden yararlanip ona karsi bilinç vermek zorundayiz. Demek ki, bu seriatçi-laik kavgasindan da yararlanip, yine emparyalizm, finans-kapital ve devlete karsi bilinç vermek zorundayiz.
Taktigimizin ikinci yönü sudur: Seriata ve seriatçilara karsi da net tutum almak gerekir. Onlari emekçiler arasinda yogun biçimde teshir etmek, zehirledikleri emekçileri onlarin etkisinden kurtarmak gerekir. Seriatçilarin emekçi bir tabani var. Ama bizim sorunumuz bu müslüman emekçi tabanla degil (bunu daha önce de yazdik). Islama degil, Siyasal Islama karsiyiz.
Taktigimizin üçüncü yönüne geçmeden önce yanitlamamiz gereken iki önemli soru var. Seriatçilarin devlete karsi, düzen içi ya da düzen disi, su kadar ya da bu kadar mücadele vermeleri, devrimcilerin objektif olarak yararina degil midir? Seriatçilarin dini devletin elinden almalari devrimcilerin yararina degil midir? (Hatirlarsaniz, Mesut Yilmaz’in dedigi birsey vardi: ‘’Dini RP’nin elinden alacagiz.’’ Yani yine devletin eline verecegiz diyordu.) Bu iki soruya da verilmesi gereken yanit evettir, yararinadir, çünkü ana düsmani su ya da bu kadar zayiflatmaktadir. Ancak, taktigimizin üçüncü yönü de sudur ki, buradan kalkarak, bizim onlari (desteklemek demiyorum, destekleyen yok) hayirhah bir tarafsizlikla izlememiz gerekmiyor, onlarla baglasiklik hiç gerekmiyor.


Onlar, devrimcilere yararli olabilecek objektif islevlerini, kendi çikarlari, kendi amaçlari dogrultusunda davranirken yürütüyorlar. Biz ne tutum alirsak alalim, onlar bunu yapmaya devam edeceklerdir. Onlara karsi hayirhah bir tarafsizlik ya da politikasizlik izlememiz gerekmiyor. Onlarin eylemlerinden objektif olarak elde edecegimiz yararlar bizim onlara dostane tutumumuza bakmiyor. Tam tersine, böyle davranirsak büyük bir yanlis yapmis oluruz.
Neden yanlis yapmis oluruz? Yazinin basinda belirttigim gibi, bas çeliski bazen öteki iki çeliskinin dogru bir yansimasidir, bazen çarpik bir yansimasidir. Iste bu seriatçi-laik çeliskisi çarpik bir yansimadir. Bu çeliskinin iki kefesinde de emperyalizm var, tekeller var. Yine iki kefede de isçiler var, emekçiler var. Çünkü sinifsal bazda bir bölünme degil. Ama yine de yukaridan bakildiginda, bu Atatürkçü, liberal, demokrat çevreler (ve isçi sinifinin çok büyük çogunlugu), devrimcilerin asil gözünü çevirmesi gereken kalabaliklardir. Devletle mücadelesi var diye seriatçilarla yanyana durdugumuz zaman, dogal dostlarimizi kaybetme tehlikesi vardir. Ve de toplum hafizasi belki unutkandir ama vicdani unutkan degildir. Yapilan bir yanlis uzun dönemler etkisini gösterir. Tam tersine, biz siddetle iki tarafi da elestirmeliyiz ki, ana çeliskinin çözümüne yardimci olabilelim.


Sunu da unutmayalim ki, Iran’da seriatçilarla isbirligi yapan Tudeh ve Halkin Fedaileri, ölüme ilk gidenler oldular.


Bu kavga, cumhuriyetle baslayan bir kavga degil, tarihin çok derinlerinden geliyor. Cumhuriyetle sürdürüldü, yanlis sekillendi, bugün de sancisinin yasandigi “çözüm” ortaya çikti. Osmanli, dini her zaman devletin altinda tuttu. (Hacca giden tek bir padisah bilmiyorum, niye gidecekmis, hac benim ayagima gelsin diyor!) Cumhuriyet de ayni seyi yapti, adina laiklik dedi. Diyanet Islerinin, devletin bir subesi olarak kurulmasi budur.


Bugün, MGK güdümlü devletle mücadele edecegiz, seriatçi yobazlari desifre edecegiz ve çarpik laiklik anlayisinin yerine dogrusunu savunacagiz.
-------------------------------------------


(*) TKP lideri ve son genel sekreteri R.Yürükoğlu, yıllar öncesinde yazmış olduğu yazı hâlâ geçerliliğini koruduğu için, blog okuyucuları ile paylaşmak istedim.

Kaynak: İşçinin Sesi, Sayı 455

------------------------------------------

Hiç yorum yok: