10 Aralık 2011 Cumartesi

BU TELAŞ NİYE?



TURGUT KOÇAK (TSİP GENEL BAŞKANI)

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, İzmir konuşmasında; yargının iktidarın arka bahçesi olmasını eleştirmesine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’ndan yıldırım gibi yanıt geldi. Yapılan açıklamada CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun özür dilemesi isteniyor ve yargının kimsenin arka bahçesi olmadığı vurgulandıktan sonra onların görevlerini hakkiyle yürüttüklerine döne döne vurgu yapılıyordu.

Acaba gerçekler, HSYK’nın açıkladığı gibi miydi? Hiç sanmıyoruz. Eğer öyle olsaydı bu ülkede şafak sökerken evler basılmaz, arama adı altında evde ne var ne yok darmadağın edilip kendilerince belge diye nitelendirilen kişilerin çalışmalarında olağan olarak bulundurdukları araç ve gereçler çuvallanıp emniyete götürülmezdi. Örneğin son olarak Aydınlık Gazetesi İmtiyaz Sahibi Mehmet Sabuncu, Çorlu’da avukatlık yapan emekli bir asker, İşçi Partisi Çorlu İlçe Başkanı’nın evi ve İşçi partisi ilçe örgütü erkenden basılıp aranmaz, ilgili kişiler savcılığa çağrılarak konu ile ilgili kendilerinden ifade alınabilirdi. Ne yazık ki, böyle yapılmıyor. Emniyet güçleri ortalığı toza dumana katarak geliyorlar ve kamuoyuna korku salan bir tutumla hiç de hukuki olmayan mahkemenin verdiği arama ve gözaltına alma işlemini gerçekleştiriyorlar.

Bu tür uygulamalar onca eleştirilere karşın hiç değiştirilmeksizin sürdürülüyor. Hukukta kişi hak ve özgürlüklerinin dokunulmazlığı görevli savcı ve yargıçlar tarafından açıkça ihlal ediliyor. Çoğu tutuklama ile sonuçlanan bu tür girişimlerin sonuçları ise medya aracılığı ile karartılıp hayali suçlar yaratılarak tutuklamaların haksızlığı gündeme bile getirilmiyor. 3-4 yılı bulan tutuklamalar ise kuvvetli suç şüphesi olduğu gerekçesiyle yargıçların keyfiliğinde tutukluluk süresi hükümlülüğe dönüştürülmüş oluyor.

Hukuku çiğneyen kimselerin meslekleri yargıç ya da savcı da olsa bu keyfiliği sürdürmelerinin olanağı yoktur. Bu keyfilik ancak ve ancak siyasi iktidarın isteği ile gerçekleşebilir. Bu tür uygulamaların ülkemiz tarihinde sayısı hiç de az değildir. Bir düşünelim; 12 Eylül 1980 faşizminden önce yargıçlık görevini yapan kimseler yazılı hukukta olanları uygularken 12 Eylül 1980 sonrası aynı yargıçlar darbeyi gerçekleştirenler kendilerinden ne istemişlerse o yönde kararlar vererek tarihe geçmediler mi? Sivil yargıçların çoğu Sıkıyönetim Mahkemeleri, daha sonra da Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nde görev aldıklarında adeta birer cellada dönüşmediler mi? Şimdi aynı görevi üstlenen Özel Yetkili Mahkemelerde görev alan yargıç ve savcıların durumu çok mu farklı?

Bizler faşist dönemleri yaşayarak bugünlere geldik. Açıkça gördük ki, yargı kim iktidardaysa ya da iktidara el koymuşsa o yönde rahatlıkla davranmakta, yazılı hukuku bir kenara iterek vicdanı hangi görüşe yakınsa o yönde kararlara imza atmaktadırlar. Ne yazık ki, böylesi dönemlerde yargının büyük bir bölümü sessizliğe gömülerek gıkını çıkarmamakta sözüm ona görevlerini sürdürmektedirler. Bana değmeyen yılan bin yaşasın örneğinde olduğu gibi.

12 Eylül 1980 sonrası dönemi anımsayalım. Ülkemizde yapılan uygulamalarla ilgili olarak bu ülkenin aydınları, sanatçıları ve işçi önderleri bildiri yayınlayıp durumu protesto ederken o dönemde niçin görevde bulunan bir tek yargıç ve savcıdan yürekli bir çıkış yapılmasına rastlamış değiliz? Değiliz, çünkü iktidara el koyanların baskılarıyla karşılaşacaklarını çok iyi bilmekteydiler. Bugün de aynı şeyler yaşanıyor. AKP’nin kendilerine uygulayacağı yaptırımların korkusuyla sinenler sinmiş, bir kısım görevliler de iktidarın dümensuyunda hukukçuluk oynamaya suyunmuşlardır.

Yazık gerçekten de yazık. Bir avukatın bürosu basılıyor, bütün dosyaları talan ediliyor, sonra da kelepçelenerek götürülüyor. Avukatlarda çıt yok. Üstelik bu kişi ordudan emekli onlarda şeriatın kestiği parmak acımaz diyerek sağıra yatıyorlar. Kısacası ülkemiz insanlarının çoğu burjuva hukukunu bile içselleştirmiş değiller. Sessizlikleri ve zalimlikleri olağanmış gibi görüyor oluşumuzun da sakatlığı ortada. Bugün burjuva demokrasilerinin işlediği hangi ülkede böylesine keyfiliğe rastlıyoruz? İngiltere’de böyle bir gözaltı ve tutuklama gerçekleştirilebilir mi? Ya da Avrupa’nın diğer ülkelerinde?

AKP iktidarı gerçekten de işin sonuna gelmiştir. Çünkü onlara ABD talimatlarıyla medyanın ele geçirilmesi emri verilmiştir. Medya ele geçirilmelidir ki, iktidarın ABD emperyalistleri ile işbirliği her alanda yapılabilsin ve yaşama geçirilsin. ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ve öteki yetkililerin Türkiye’den istediklerini almaları için basının susturulması gerekiyor. Ulusal Kanal ve Aydınlık susturulamadığı için yıldırımları üzerine çekiyor ve ikide bir tutuklama ve mali inceleme kapılarına dayanıyor. Ne demiş Kılıçdaroğlu; YARGI İKTİDARIN ARKA BAHÇESİ HALİNE GELDİ. Bu yüzden de HSYK hop oturup hop kalkarak Kılıçdaroğlu’nun özür dilemesinden söz ediyor. Perşembe günü bütçe görüşmeleri sırasında yanıt vereceğini söyleyen Kılıçdaroğlu ne der bilemeyiz ama biz size açıkça söylüyoruz,

SİZ ÖZÜR DİLEYİN BAYLAR SİZ. ÇÜNKÜ KIRDIĞINIZ YUMURTA KIRKI GEÇTİ.
BELKİ DE TELAŞINIZ ONDANDIR KİMBİLİR?


---------------
TURGUT KOÇAK YOLDAŞIN "HER GÜN" BAŞLIKLI ÖNCEKİ YAZILARI:


http://www.tsip1974.com/yeni_sayfa_317.htm


TSİP WEB SİTESİ: http://www.tsip1974.com/

Hiç yorum yok: