23 Mart 2008 Pazar

AKP, HALK İRADESİ VE ELİTİST LAİKÇİLİK -2-



Yener ORKUNOĞLU/ E-Mail: yorkunoglu@gmx.net

“Mehmet Altan ve İsmet Berkan gibi liberallar, ‘oy çoğunluğuna’ bakarak, AKP’nin ‘halkın iradesini’ temsil ettiği yanılsamasına kendilerini kaptırmışlardır. Bir kere ‘çoğunluk’, ‘millet iradesini’ veya ‘halkın iradesini’ temsil edemez...”




Türkiye’de muhafazakar Anadolu Burjuvazisi ile modernleşmiş asker-sivil elit kesim arasında siyasal iktidar kavgası nihai hesaplaşmaya doğru gidiyor. Aslında bu hesaplaşma, burjuva demokratik devrimini sonuna kadar götüremeyen bir toplumun yarattığı bir sorundur. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında kemalist iktidar, devrimi halka yayamadığı için, orduyu cumhuriyetin bekçisi yapmaktan ileri gidememiştir. Tarihsel zaafları nedeniyle kemalizm, cumhuriyenin demokratikleşmesini tıkamıştır. Siyasal islam, siyasal-toplumsal açıdan bir restorasyon sürecine girmiştir. Restorasyon girişimi, gerçek bir aydınlanma yaşamayan toplumun ödediği bedeldir.

İktidar mücadelesinde hesaplaşmalar genellikle çatışmalı bir süreçtir. Barışçıl değil, şiddeti içeren özellikler içerir. Dolayısıyla iktidar mücadelesinin giderek sertleşmesi mümkündür. Türkiye bazı önemli olaylara gebedir. Anlaşılan bu hesaplaşmada bazı kelleler gidecek.



Siyasal İslam, cumhuriyetin önemli (yasama, yürütme ve cumhurbaşkanlığı vb.) kalelerini eline geçirmiştir. Korkunç bir kadrolaşmaya gitmiş, devletin önemli kurumlarına ve özerk kuruluşlara kendi adamlarını yerleştirmiştir. Askeri-sivil elit kesimin elinde kalan tek araç yargıdır. Önemli mevzileri kaybeden asker-sivil elit kesim, yargı ve anayasa mahkemesi aracılığıyla iktidar kavgasını dolaylı olarak yürütmektedir. Parti kapatma çabasına karşı bir misilleme olan Ergenekon operasyonu, iktidar mücadelesinin şiddeti ve ölçüsü hakkında bize bir bilgi vermektedir.

Türkiye’de liberal aymazlar, Siyasal İslam’a ve AKP’ye güç verdiler. AKP’nin ‘milli iradeyi’ temsil ettiğini savunmaktadırlar. Bu ne aptallıktır! Tarihten ders almadılar mı? İran’daki entellektüeller de geçmişte aynı yanlışa düşmüşlerdi. Şah karşısına ‘özgürlük ve demokrasi’ sloganları ile çıkan Mollaların özgürlük getireceklerine inanmışlardır. Şah’tan kurtulmak isteyen entellektüeller, çok geçmeden mollaların gazabına uğramışlardı. Gazaptan kurtulmak isteyenler ise mollara boyun eğerek taraf değiştirmişlerdi. Türkiye’deki liberaller, günün birinde AKP mantığının onlara da yöneleceğini, kendilerine de sıranın geleceğini unutmasınlar.





Mehmet Altan ve İsmet Berkan gibi liberallar, ‘oy çoğunluğuna’ bakarak, AKP’nin ‘halkın iradesini’ temsil ettiği yanılsamasına kendilerini kaptırmışlardır. Bir kere ‘çoğunluk’, ‘millet iradesini’ veya ‘halkın iradesini’ temsil edemez. Böyle bir iddia çoğunluğun dışındakilerinin iradesini görmezlikten gelir. Çoğunluk, halk iradesine eşitlenemez. Dolayısıyla halkın veya milletin iradesinden değil, olsa olsa ‘çoğunluğun iradesinden’ bahsedilebilir. ‘Çoğunluk iradesini’ de iyi incelemek gerekir. Her çoğunluk, haklı ve özgürlükçü değildir. Esas olan, özgürlük ve haklılık temelinde bir çoğunluktur. Din temelinde oluşan bir çoğunluk, özgürlüğe dayanmaz.

Bu arada aklıma gelen bir olayı anlatayım.

Bir yaz akşamı, köylüler, dolunayı seyrederler. Birisi konuşur: ‘Şu ayın güzelliğine bakın!! Ay ne kadar da büyük görünüyor’.
Bir başkası konuşmaya katılır: Acaba ay mı büyük, güneş mi?
Şu okul görmüş genci çağırın, ona soralım. Okul görmüş genç çağrılır.
Gence sorulur: Ay mı büyük, güneş mi?
Genç cevap verir: Elbette güneş!!
Birisi itiraz eder: Ama ay, güneşten daha büyük görünüyor.
Genç, izah etmeye çalışır. Ama çoğunluğun kafası yatmıyor.
Bunun üzerine oylamaya giderler. Güneş büyük diyenler ellerini kaldırsın. İki kişi elini kaldırır.
‘Ay büyüktür’ diyenler ellerini kaldırsın!.. Çoğunluk ellerini kaldırır.
Böylece oy çoğunluğuyla ‘ayın güneşten büyük olduğu’na karar verilir.
İşte, AKP’nin oy çoğunluğu böylesi bir çoğunluğa benziyor.
***
Anti-demokratik ve yarı-laik Kemalist cumhuriyetin baskısı karşısında bunalan bazı entellektüeller, özgürlükleri savunma adına, Siyasal İslamın entellektüel yedekleri haline gelmişlerdir. Oysa 20 yüzyılda dini araç olarak kullanan hiç bir siyasal hareket özgürlükleri genişletmemiştir. Din üzerinden özgürlükleri genişletmek mümkün değildir. Özgürlük ve din birlikte yürüyemezler. Din, tanrının iradesini dayatır. Özgürlük, tanrının değil, aklı dinden özgürleşmiş insanın iradesini temel alır.

Modernleşmiş, ama otoriter asker-sivil elit ile muhafazakar bir restorasyonun takipçisi Siyasal İslam ve AKP arasındaki iktidar kavgasında nasıl bir bağımsız yol izlenmeli? Sağcıların kapışması, sosyalistlerin işine gelir. Dolayısıyla sosyalistlere büyük bir görev düşmektedir. Yerim kalmadığı için bu konuyu başka bir yazıya bırakalım.

Hiç yorum yok: