7 Mayıs 2011 Cumartesi

ÇAKAL ÇUKAL EDEBİYATI(!)

Bülent Tekin
bulenttekin47@gmail.com

Önce size bir hikâye anlatayım: İdil’de nam yapmış Melle Ğızo’nun başından geçen bir olayı anlatayım(çok şakacı bir imamdı). Melle Ğızo gençken yani daha bir medrese öğrencisi (feka) iken tesadüfen bir Mihellemi köyünden geçmiş(Mıhellemi sözcüğü Melle Ğızo’nun başından geçen salt bir olaya özgü olarak kullanıyorum. Hoşgörüyle karşılanmasını dilerim!). Köyde bir telaşın olduğunun farkına varmış. Kafasındaki beyaz külahı gören köylüler (beyaz külah feka’ların bir giysisidir) onu durdurmuşlar. “Hocam seni Allah gönderdi. Köyde bir kadın ölmüş. Nasıl olsa karın da yanında, karın ölüyü yıkasın sen de talkın’ı oku.” Tabii o sıralar daha medrese öğrenciliğine yeni başlamıştı, bir şey bilmiyordu. Ne Kur’an ne dua? Bu işin kaçamağının olmadığını anlayınca karısı ölüyü rasgele yıkamış, sonra da hep beraber kadını mezara götürüp gömmüşler. Gömme işi tamamlandığında Ğızo korkuyla-işini garantiye almak istiyordu-cenazeye katılanlara sormuş: “İçinizde Kur’an okumasını bilen var mı?” Hep bir ağızdan: “Yookkk!” “Peki, bir iki süre müre, cüz müz falan filan?” Yine hep bir ağızdan: “Hiçbir harf okuyanımız yok!” Feka rahatlamış, kendisi de bir şey bilmiyormuş zaten. “Ne okuyayım ne okuyayım?” diye düşünürken aklına kız çocuklarının top oynarken birbirlerine söylediği bir şarkı gelmiş: “Verzine verzine!” Mıhellemilerin Kürtçe bilmediklerini de bildiğinden-çünkü onlarla Arapça konuşmuştu-o Kürtçe şarkıyı (Verzine verzine!) söylemiş. Şarkı bittiğinde oradakiler hep bir ağızdan, “Âmin!” demişler. Kalabalıktan ölünün bir yakını Ğızo’ya sormuş: “Ya Hocam, bu kadının öbür dünyadaki yeri neresidir?” Genelde hocaların, ölülerin öbür dünyadaki yerini bildikleri kanaati vardır. Ğızo gözlerini kapamış (sanki ölünün yerini görüyormuş gibi yapmış), biraz beklemiş ve sonra da heyecanla söyleyeceklerini bekleyen cemaate şöyle aktarmış: “Ölünün benim hanım tarafından yıkanışı ve Feka Ğızo’nun talkın’ı ile merhumenin öbür dünyadaki yeri esfeli safilin’dir!”[Esfeli safilin, cehennem’de en kötü (en dip) yerdir.]

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Başbakan’ın YGS’yi protesto eden öğrenciler için söylediği söze yanıtı bir Rus aristokratının kendisini düelloya davet eden rakibine söylediğinden eksik olmayan bir yanıttı: “Buradan bir kez daha meydan okuyorum. Başbakan’a ve yanaşmalarına bir defa daha söylüyorum: Madem gençlerin karşılarına on bin kişilik milis gücün ve Kara Gömlekliler’in vardır, o zaman ben de seni Taksim’de bin Bozkurt’umla karşılamaya hazırım. Titreye titreye Kasımpaşa’ya arkana bakmadan kaçacağından eminim.” Bana göre sokak kavgası, kabadayılık, bitirimlik bir kaba güce dayanır. Bu alanlarda namı olanların sesi daha çok dolaşır. Başbakan tırsmadığını kanıtlamak için efendilik(!) kokan laflar etti: “Sen bozkurtlarla mı dolaşıyorsun? Bozkurtların hayırlı olsun! Ben eşrefi mahlûk (yaratılmışların en şereflisi) insanlarla dolaşıyorum.” Sanki bu sözde birisinin hayvanlarla ve diğerinin insanlarla dolaşma iması vardı.

Başbakanın efendiliğinden anlamayan Bahçeli pek yenir yutulur olmayan sözler etti: “Ben bir Bozkurt olarak elbette Bozkurtlarla dolaşırım. Ama senin, etrafında eşrefi mahlûk olarak gördüklerin aslında esfeli safilin’dir(sefillerin en sefili). Sen onları iyi bilirsin. Başbakan Erdoğan, sen asil Bozkurtlarımı yanındaki çakallarla mı karıştırıyorsun?” Başbakan yine efendiliğini bozmadı: “Sizler bize ‘yürü’ derseniz biz yürürüz. Bildiğiniz gibi birileri ‘ben bozkurtlarımı yürütürüm’ diyor ama biz ‘milletle yürürüz’ diyoruz.” Haklarını vermek gerekiyorsa efendilik her iki liderin paçalarından akıyordu. Böyle liderlerimiz olduğu için çok şanslıydık. Ne kadar terbiyeli, ağızlarından bal akan, halka örnek olacak liderlerimiz var. İyi ki de Devlet Bahçeli, Recep Tayip Erdoğan gibi liderlerimiz varmış Ya onlar olmasaydı ne yapardık acaba? Sonumuz ne(resi) olurdu? Cehennemin orta göbeği mi olurdu? Ne dersiniz?

Ve bu çakal çukal edebiyatının yaşandığı ülkemizde yepyeni olaylarımız da vuku buldu tabii: Ucube Heykel’in kellesini önce tekbirle kopardılar. Allah sevabınızı kabul etsin! Ve bir kaset skandalı bu kez MHP’yi vurdu: Seks herkesin başına bela olabiliyor. Toplumsal politikayı ve ahlakı esas alanlar-ancak!-bundan sıyrılabilir. Birileri-özel hayatıyla ilgili!-yanlış yapıyorsa kasete almak doğru değil. Yalnız politik siyaset yapanların da toplumun ahlakıyla oynamaya hakları yoktur. Seks skandalları sadece aşırı sağcılar, MHP için değil İslamcı geçinenler için de olabilir. Şimdilerde iktidarda oldukları için onlarınki piyasaya sürülmeyebilir belki. Bunu yapanlar-mutlaka bir sırasını bekliyorlardır. Seksin solcusu sağcısı olmaz. Ama politik ahlak sahibi olanlar seksi helalliyle yapar. Kimsede gözü olmaz. Toplum namusuna leke sürmez.

Ve Başbakan’ın Çılgın Proje’si: Kanal İstanbul! İçinden iki deniz geçen kent. Bu proje İstanbul’un kaderine meydan okuyor gibiydi. İstanbul’un sağında ve solunda yeni iki kent kurulacak. Üçüncü Boğaz Köprüsü ve Kanal etrafında yeni kent(ler). Çin’le Hong Kong gibi: Komünist Çin’e bağlı çılgın kapitalist, eğlence merkezi Hong Kong! Dilerim böyle bir şey düşünmüyor(lar)dır: Kadim tarihiyle, zengin ve yoksuluyla birlikte yaşadığı İstanbul’un yanında salt üst sınıf insanların yaşadığı yaşam alanları (kentler) hayvan türleri, bitkisel örtüler, tarihi eserler yok edilerek inşa edilmek istenmiyordur. Doğal kaynakları, kültür varlıkları, tümülüs ve terasları yok eden (AKP’li müteahhitlere milyarları kazandıracak) bir inşaat şantiyesi olmamasını dilerim. Oluşturulmak istenen Kanal ve Kentlerde plazalar, gökdelenler, kumarhaneler, gece eğlence merkezleri belki olabilir ama tarihsel uygarlıktan soyut, uzayvari bir yaşamın yanında sönük (sorunlarıyla) eski İstanbul olmamalıdır. Her yönüyle düşünülmesi gerektiğine inanıyorum. Çünkü kapitalist modernitede kentler sınıf, iktidar (baskı) ve ulus devlet demektir ve doğal toplumu (inanç, kültür, dil, din, tarih) yok eden modern makineler gibidir. Başbakan Kanalvari modernleşmenin yanında ülkenin demokratik özgürlük alanlarını genişletmesi daha doğru olur. Yeni özgürlükçü bir anayasa ile modernleşme bir arada olmazsa bu ülkede çakal çukal edebiyatı eksik olmayacaktır.

Hiç yorum yok: