Yener ORKUNOĞLU
20 Ağustos’da Hürriyet gazetesi, ‘Sosyalist solda Ergenekon çatlağı’ başlığı altında şunları yazıyordu: ’GİDEREK bir turnosol kağıdı fonksiyonu da üstlenen Ergenekon davası, liberallerden sonra sosyalist solu da birbirine düşürdü.’
Esasına bakılırsa, son dönemde ’Sosyalist soldaki çatlaklık’, Ergenekon soruşturması ile başlamadı. Soldaki çatlaklık sorununun öncesi var. Çatlaklık, esas olarak AKP karşısındaki farklı tutumlardan kaynaklanıyor. Ergenekon konusu, AKP karşısındaki farklı yaklaşımları daha berrak bir şekilde açığa çıkarmıştır sadece.
Sol liberaller askeri vesayet ve 12 Eylül rejiminin sona ermesini istiyorlar. AKP’nin bu askeri vesayetçi rejime son vereceğini düşündükleri için AKP’yi destekliyorlar. Kendilerine göre gerekçeleri var. En önemli gerekçelerinden biri de, AKP’nin AB yanlısı olması, liberal politikalar izlemesidir. Liberal politikaların demokrasi getireceği varsayımından hareketle de, tüm solu AKP’yi desteklemeye çağırıyorlar. AKP, küresel sermaye için en elverişli adaydır ve küreselleşmeden yarar bekleyenlerin partisi konumuna gelmiştir.
Sol liberaller, Ergenekon konusunda AKP hükümetinin tavrı desteklenmezse 'Ulusalcılar'la aynı safa düşüleceği görüşünü ileri sürüyorlar. Nasıl ki, Marx, Engels ve Lenin, burjuva devriminin tüm kazanımlarına sahip çıktılarsa, biz de liberalizmin kazanımlarına elbette sahip çıkarız. Ama liberalizmin kazanımlarına sahip çıkmak, kendi politik programımızı terk ederek, liberalizmi desteklemek demek değildir.
Sol liberaller kendilerinin ’ulusalcılar’dan farklı olduklarını düşünüyorlar. Birbirine zıt görünen sol liberalizm ile ulusal solculuk, esasında ikiz kardeşlerdir. Politik yaklaşımları birbirinden farklı olan bu iki tarafı, ‘ikiz kardeşler’ olarak tanımlamak önce şaşırtıcı gelebilir. Ama her iki tarafın ortak özelliklerini sergilersek ikiz kardeşlikten neyi kastettiğimiz daha anlaşılır olacaktır.
Sol liberalizm, teoride sosyalist, pratikte liberaldir. Bir başka deyişle, kapitalizme teslim olmuş solculuktur; Ulusal solculuk ise, teoride sosyalist, pratikte milliyetçidir. Bir başka deyişle, politik alanda sözde anti-emperyalist, ama ekonomik ve ideolojik alanda kapitalizme itirazı olmayan solculuktur. Sol liberalizm, ‘demokrasiye’ vurgu yapar, ulusal solculuk ise, milliyetçiliğini gizlemek için ‘anti-emperyalizm’i ön plana çıkarır. Son tahlilde liberalizm ve milliyetçilik,birbirini besleyen iki temel politik eğilimdir.
Farklı politika izlemelerine rağmen sol liberalizm ve ulusal solculuk aynı felsefi temellere dayanır: Sosyalizm ve işçi sınıfının tarihsel rolüne inançsızlık. Bir başka deyişle, işçi sınıfının ‘toplumsal kurtuluş’una inanmaz. Böylesi bir inançsızlığın politik sonuçları var: ‘Toplumsal kurtuluş’ yerine ‘siyasal özgürlükleri’ geçirmek. Toplumsal kurtuluş projesini askıya alır. Dolayısıyla her iki eğilim de bağımsız sosyalist bir politika yürütemez ve sonunda burjuvazinin kuyruğuna takılır. Yani hem sol liberalizm hem de ulusal solculuk kapitalizmi ayakta tutan güçlere gözlerini dikmişlerdir, kapitalizme muhalif olan güçlere değil.
Sol liberalizm, geçmiş tarihsel süreçler içerisindeki burjuvazinin politik tavrını görmezden geliyor. Gerek 1848 yıllarındaki devrimde gerek 1905 ve 1917 devrimlerinde liberallerin korkak ve ürkek tavırları bilinmiyor mu?
AKP, hem izlediği liberal politikalar hem de dayandığı gerici ideoloji nedeniyle demokrat olamaz. Ertuğrul Kürkçü’nün deyişiyle, ‘AKP’nin demokrasisi Genel Kurmayın kapısına kadardır.’
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder