9 Mayıs 2012 Çarşamba

Sallanan parmaklar...





Bülent Tekin
bulenttekin47@gmail.com

Bize öyle bir ahlak(çılık) dersi verenler çoğaldı ki? Ailemizden almadığımızı sanıp ta sözde bize namus, vicdan, ahlak, terbiye dersi vermeye kalkıyorlar. Bakın hele bir ahlak dersi verenlerin fotoğraf(lar)ına, nasıl da boyunları eğiktir o gizemli yüz(lerin)de. Bizi sürüye sayıyorlar, kendileri gibi robotvari, kurşun asker oyuncaklar (olarak) görüyorlar. Ceberrut bir anlayış altında, tepeden inmeci, terbiye edilmiş bir sanat (!) ile bizi “oyalamak” (yine de siz bunu “eğlendirmek” olarak okuyun!) istiyorlar. Nasıl da bize bunu layık görüyorlar? Bu kez iyice bakın o yüz(ler)e, yalanlarla inşa ettikleri o düzenin pespaye karamsarlığını, kötümserliğini göreceksiniz. Yeter ki dikkatli bakın bir.

Polis devletinin zorbalığı ve prangalarına kelepçeleyerek “kuzu” hukukuna teslim olmuş paryalar peşinde olanlar var! Roboski orada duruyor! Meclis raporunda yazılanlar bile yeter: MİT istihbarat vermiş, Genelkurmay (Kara Kuvvetleri) bombalamış! Belli ki Hükümet’in emri ve(ya) bilgisi dâhilinde. Ahlak ve dindarlık orada, tam da 34 cesedin üzerinde, gelin test edelim! Bu katliamı birilerinin üzerine atmadan, bir senaryo, bir gizli tanık filan yaratmadan ortaya çıkaralım. İşte ahlak! İşte günah, sevap, dindarlık!

Düşünün bir, ortada 34 kişilik bir katliam var ve tek bir şüpheli yok. Neden yok? Çünkü şüpheli bizatihi devletin kendisi, sivil ya da askeri bürokrat, yani vesayetin ta kendisi. Yani öldürme, vurma, kırma, darbe yapma, pataklama serbestisi olan ceberrut devlet anlayışı! Gelin işte tam da bu noktada demokrat olalım, tüm vesayet sistemini yerle bir edelim. Gerekirse tek bir askerimiz, polisimiz, bürokratımız kalmasın. Onları yeniden, demokrasi, hak, hukuk, adalet, insanlık anlayışlarıyla yaratalım. Yani bu toprakların üzerinde insanlığı yeşertelim.

Bu ülkede askeri vesayetin yok edildiğini iddia ediyor Başbakan. Asla böyle bir şey yok! TSK’nın iç düşman tanımlama politikasına (anlayışına) hükümet takılmış, gidiyor. Bir uzlaşma var, kendi görüşünde bir ordu teşkil edildi, buna karşılık ta ordunun Kürt ve cumhuriyet konularında politika koyma serbestisi devam ediyor. Devlet hiyerarşisinde, başbakandan sonra genelkurmay başkanının geldiği bir görüntüden hükümet gocunmuyor? Emekliliğinde eline 700 bin liraların geçtiği bir generale karşın 30 bin lira geçen bir memura “eşittir” diyen bir hükümet anlayışı? Askeri harcamalar Sayıştay’ca denetlenemiyor, askeri yüksek yargı var! KİK denen bir kurum var, Sayıştay’ı baypas etmiş. İşleri tıkırında ama, maşallah müteahhitlerle de arası iyi. İyi denetim yapıyorlar, iyi iyi(!) Futbolda “şike”nin serbest olduğunu mevzuatına geçiren bir futbol federasyonu oluşturuldu. Genelkurmay milli savunma bakanlığına bağlanamamış? Tüm bunlardan kimse gocunmuyor. Ben bile gocunmuyorum. Belki de tüm kabahat bendedir, kim bilir?

Ve bu arada 2 Mayıs’ta okullara dağıtılan sütlerden çocuklar hastanelik oldu. Milli Eğitim Bakanı, Sağlık Bakanı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı ile Diyarbakır Valisinin dediklerine bakılırsa çocuklar alerji ya da açlıktan rahatsızlanmışlar. Yani (süt içmeye) alışkın olmayan aç çocukların rahatsızlanması söz konusu. Süt gibi bir gıdanın yoksul çocuklarında zehir etkisi yapması oldukça düşündürücüdür. (Devlet bu sütü kendi mi üretti, müteahhitten mi aldı onu bilmiyorum. Bu süt bir ihale yöntemi ile mi alındı yani? Bunu mutlaka düşünenler olacaktır. Ben bu aşamada olayın burasına girmek istemiyorum!) Dediğim, gelin zengin çocuk/yoksul çocuk ayırımını kaldıralım. Büyüklerde bu ayırımı kaldıramıyoruz. Ama en azından çocuklar arasında sınıf farkını yok edelim. Tüm çocuklar iyi beslensin, iyi eğitilsin. Tüm çocuklar eşit yaşasın, ölmesin çocuklar. Öldürmeyelim onları. Çünkü çocukların hepsi aynıdır. Onlar birer melektirler. Yine de süt konusunda görevli olan üç Bakan’a da bir tavsiyem var: “Süt Erdal Bakkal’da içilir!” Süt böyle okulda mokulda içilmez. Onlara süt ısmarlayacaksanız Erdal Bakkal’a yollayın! Benden söylemesi.

İçkiyi yasaklayan valileri olan bir devlet var. El ele dolaşmayı yasaklamak isteyen emniyet müdürlerinin can ve mal güvenliğimizi sağladığı bir ülkeden bahsediyorum. El ele tutmuş iki genç sevgiliye böylesine düşmanca bakanlar Kürt sevgililere nasıl bakarlar acaba? Gelin kural tanımaz, kuralsız, sınırsız ahlaksızlık acımasızlığına son verecek bir toplumsal ahlak ve politikaya sahip olalım. Başkasına istediğini yapabilme egemenliğinin sonsuza kadar kaim olamayacağının bilinmesi dileklerimle.

ÖZGÜR HABER:
http://www.ozgurhabergazetesi.com/makale.asp?makaleno=827



Hiç yorum yok: