29 Nisan 2012 Pazar

Musa Ağacık’a Yanıt Ve Sisteme Dair-2-




Mustafa Elveren (Em. Öğrt.)
elverenmustafa@hotmail.com

12 Nisan 2012 günü birçok internet sitesinde yayınlanan; “Musa Ağacık’ın Eleştirisine Yanıt Ve Sisteme Dair” başlıklı makalemden dolayı Sayın Ağacık’ın yeni sorularıyla karşılaştım.

Sayın Musa Ağacık’ın ikinci kez gönderdiği mesajı şöyle; ”…80 yıllık Cumhuriyet tarihinde GERİ dönüşü simgeleyen pekçok dönem var. Kimi tarihçiler, sosyal bilimciler; İNÖNÜ'nün 40'lı yılları içeren tekli iktidarından başlatıyor, kimi, BAYAR - MENDERES'le somutlaşan DP iktidarıyla 'GERİ DÖNÜŞÜ' başlangıç sayıyor.. 61 Anayasasının kısmen yeşerttiği özgürlük ortamının ardından gelen Demirel iktidarı, 12 Mart muhtırası, Ecevit'in güçsüz koalisyonu, MC, 12 Eylül darbesi, Özal, Demirel, Tayyip.. Tüm bu dönemlerin özde Cumhuriyet'in idealist ruhuyla bağdaşmadığı bilindiği halde, buna rağmen tüm negatifliği Cumhuriyet'e fatura etmek hangi ETİKLE bağdaşıyor?”

Anladığım kadarıyla, Sayın Ağacık şunu demek istiyor; Her iktidarın dönemine göre Cumhuriyet değerlendirilmelidir. 40’lı yıllardan başlayıp günümüze kadar olan dönemleri ayrı ayrı ele alınmalıdır. Toptancı bir mantıkla Cumhuriyet’i eleştirmek ve olumsuzlukları ona fatura etmek etik mi? Diye soruyor.

Sayın Ağacık,

Mevcut Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu güne kadar hangi dönem doğru dürüst demokratik özellikleri içinde barındırmıştır? 1923 / 30-40-50-60-70-80-90-2000 ve bu gün…

Şimdi bu dönemleri tek tek ele almak bir makaleye sığmaz, ancak bir kitap konusu olabilir. O nedenle dönemlere girmeden kendi düz mantığımla sizin deyiminizle toptan bir anlayışla açıklamak daha doğru ve yerinde olacağı kanısındayım.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu güne kadar taşıdığı militarist özelliklerini aynen koruduğunu, bu günkü AKParti iktidarının yaptığı gibi geçmişte de bazı iktidarlar tarafından Atatürk’ün mavi olan gözlerini günün koşullarına göre başka renge boyatıp yeniymiş gibi halklara yutturmuşlardır. Bunu sadece ben söylemiyorum, bir çok aydın yazar ve akademisyenler de yazmaktadırlar.

Diğer taraftan, sembolik olarak bir sistemin adı cumhuriyet olması yeterli değildir. Bence o sistemin nitelikleri önemlidir. İslam Cumhuriyeti, Laik Cumhuriyet, Demokratik cumhuriyet, sosyalist cumhuriyet… İsterseniz bir de muz cumhuriyetini ekleyelim!

Esas Konumuz “laik” olduğu ileri sürülen Türkiye Cumhuriyetidir. Ben Sayın Ağacık’ın önceki eleştirilerini de göz önüne alarak, daha çok sistemin eğitim politikasını irdelemeye çalışacağım.

“Türkiye’de devlet 24 Temmuz 1923’te Lozan’da kuruldu, rejim ise 29 Ekim 1923’te Ankara’da”(1)

“Devlet 1920’lerde Mustafa Suphiler şahsında solu, 1924 anayasasıyla birlikte Kürtleri, daha sonra da Mehmet Akif ve Said-i Nursi şahsında da İslamcıları tasfiye etti” (2)

1923 tarihinden bu güne kadar imam hatip mektepleri ile din ve diyanet konusunda fazla bir şey değişmediğini görüyoruz. Osmanlı’da var olan ve Cumhuriyetin kuruluşundan kısa bir süre sonra tekrar kurulan İmam hatip okullarını biri açıyor öbürü kapatıyor. Aç-kapa modeli günümüzde de devam etmektedir.

Bu sistemde; Atatürk’ün hayatını ve Gençliğe Hitabet’i, İstiklal Marşı ile Andımızı öğrencilere papağan gibi ezberleten öğretmen en iyi öğretmendir.

Şimdiye kadar din derslerinde bazı dualarla sınırlı olan ayetler yerine bundan sonra Kuran’ı Kerim’in tüm mealini, Muhammed’in binlerce hadislerini de bu kategoriye ekleyebiliriz.

Dolayısıyla sorgulayan, düşünen ve kendini bağımsız ifade etmek isteyen bir öğrenci tipini bu sistemde yetiştirmek mümkün değildir.

Bu sistemin tornasında demokrat nitelikli öğretmen de çıkmaz. Geçmişte Köy enstitülerinden birkaç tane nitelikli öğretmenin yetişmesi kaideyi bozmaz.

Bu sistemde Yetişen;

Atatürk, vatan-millet-Sakarya, din-iman adına Ermenilere, Rumlara ve PKK üzerinden dolaylı olarak Kürtlere küfreden öğretmenleri,

Malum gecede “Ben Kürtçe bir klip yapacağım…” dediği için ırkçı güruh tarafından Cumhuriyetin Onuncu Yılı Marşı’ eşliğinde linç edilmek istenen Sevgili Ahmet Kaya’nın kasetlerini ayaklarıyla çiğneyen sözde solcu Kemalist öğretmenleri,

Eline kocaman bir sopayla derse giren ve Atatürk ile ilgili sorulara yanıt veremediği için korkudan altına kaçıran birinci sınıf öğrencilerini ceza olarak tuvalete göndermeyen öğretmenleri,

Ramazan’da oruç tutmuş gibi yapan, inanmadığı halde cumadan cumaya Camiye giden Alevi, solcu ve sosyalist olduğunu söyleyen öğretmenleri,

Tanıdım.

Bu durum dün de böyleydi, bu gün de aynısıdır. Yukarıda da belirttiğim gibi ufak-tefek değişimler kaideyi bozmaz.

Bu sistemde iktidar gücünü elinde tutanlar Türkler dışındaki halkların dilini, kültürünü diri diri mezara koyup, üstüne betonu yıktılar. Birileri de geldi bu sisteme kafa tuttu kültürlerin üzerindeki betonu kırdı. Halen de kırmaya devam ediyorlar.

Hal böyleyken;

Hakları gasp edilmiş kürdün yanında yer almak ille de Kürt olmak gerekmez.

Gerek Osmanlı gerekse Cumhuriyet döneminde baskı altında tutulan ve yıllardır uğradığı haksızlığa karşı mücadele veren Alevilerin yanında olmak için Alevi olmak gerekmez.

Ezilen emekçilerin yanında yer almak için sosyalist ya da komünist olmak da gerekmez.

Mustafa Kemal’in büstüne dışkı süren birisine karşı çıkmak için Atatürkçü olmak gerekmez.

Bu listeyi daha da uzatabiliriz. Öyle ise, bence önce insan olmak gerekir.

Önce insanım, sonra sosyalistim, Kızılbaşım, Kürdüm.....

Sayın Ağacık,

Tüm bu olumsuzluklara ve zorluklara rağmen bir araya gelip güç birliği yaparak, Türkiye Cumhuriyeti’ni evrensel insan hakları ve hukuku (benim söylemimle Evrensel Demokrasi) çerçevesinde demokratikleştirip, halkları ortak paydalarda buluşturabiliriz.

Hepimiz kendimizden biraz fedakarlık yapmalıyız. Gelin bu konuda hep birlikte ortak vatan için kafa yorup, daha gerçekçi çözümleri üretelim.

Artık kan, göz yaşı ve kaos görmek istemiyorsak, var olan krizi daha da derinleştirmeden ortak çözüm için hemen kolları sıvamalıyız. Aksi halde yarın çok geç olabilir.

29.04.2012

NOTLAR:

1. Baskın Oran-15.04.2012 / Gomanweb
2. A.Öcalan-Nisan/2010-Görüşme Notlarından



Hiç yorum yok: