30 Ocak 2010 Cumartesi

Hapishane Mektupları...


1- Hasta bir tutsaktan mektup var :

Öldüren ve çürüten sessizliğe
Taylan Cintay

Aldığım siyasi ahlak gereği sağlığım hakkında kimselere minnet etmem. Çocuk yaşta insanların bile ölümü ağır başlılıkla karşıladığı bir siyasi geleneğin mirasçıları olmaya çalışıyorsak onurumuzu korumalıyız. Ancak bu konu hakkında duygu ve düşüncelerim merak edildiği için bu kısa mektubu yazıyorum. Malum cezaevlerinde ölümü bekleyen insanların haberini okuyoruz. Bedenleri hastalıklardan dolayı eriyen, ömürleri aylarla ölçülen insanlar bunlar. Kalabalık bir seyirci topluluğu önünde “sistem” dediğimiz katil, onları karanlık kuyulara itiyor. Kimileri son nefeslerini tutsak haldeyken verdi. Kimleri son nefeslerine yaklaşıyor…

Ama nasıl oluyorsa, kanı eti kemiği tükenen bu insanlar kimselerin uykusunu kaçırtmıyor. Kimseler neredeyse naklen seyrettiği ölümlerin sorumluluğunu üstlenmiyor. Belki de bu ölümler artık katili kadar seyircisine de haz verir hale geldi. O seyirciler ki; ölümün soğuk nefesinin uzağında “sağlıklı” ve “dışarıda” lar. İçeridekiler kadar şanssız, içerdekiler kadar yalnız değiller.

Öyle mi gerçekten?

Aslında yanılıyorlar. Bu tutsak-hasta insanların kimselerin acımasına ve merhametine ihtiyacı yok. Onlar şerefleriyle yaşamayı bildikleri gibi şerefleriyle ölmeyi de bilirler. Sorun arkada kalanların ne olduğu ya da olacağıdır. Sözde çok değer verdikleri insanlar ölümün eşiğinden tek tek geçerken bu suskun seyirciler çürüyerek yaşayacak, yaşarken çürüyeceklerdir. Ağızlarına aldıkları her kıymetli söz, dokundukları her sevgi nesnesi, karanlık vicdanlarına çarpıp çürümüş bir geleceğe dönüşecektir. Çünkü bu ölümlerin seyircileri katillerin ortaklarıdırlar, en az katiller kadar suçludurlar.

Sen; kalabalıklaşan sessizlik: bırak içerdeki insan ölsün. Emin ol, o ışıltılı an geldiğinde son nefeslerini anılarıyla birlikte sevdiklerine emanet edip çekip gideceklerdir.

Ya sen!

Ayakta, dışarıda ve yaşıyorken; birileriyle konuşuyor ya da önündeki yemeği kaşıklıyorken, hiç mi ağzında “ölü eti” hissetmeyeceksin?

http://adilokay.com/haber_detay.asp?haberID=196


---------------

2- İsmet Ayaz Mektubu:

Sevgili Mirze Mehmet

Merhaba

Bende seni-sizleri yürek dolusu sevgiyle selamlıyorum. İyi ve moralli olmanızı diliyorum. Duyarlılığın ve ilgin için teşekkür ediyorum. Renkler arasında her mevsim kendine özgü renkte,yaşamın derinliklerinden akıp gelen derin,serin,sarnıç suları misali doğanın senfonik tınısını hissetmek istiyoruz. Her zamandan daha fazlasını. Hissetmek anlamakmış: bilge çocuktan öğrenilecek kadar taze hayatı. Metruk duvarlar arasında da olsak duyumsuyoruz her soluk alışını. Daha bir hissetmek için alıç dikenlerinin arasında unutulmuş çocuğu: evrenin bu varoşunda, cıvıl cıvıl kuş ötüşlerini,gün doğumlarını özlemimizce özlem büyütüyoruz. Bağrında hazan mevsimini taşısa da gün batımlarını ve kızıldan gecenin gümüşi rengine evrilen vakitleri sonrası zifiri karanlık: karanın karası, işte o vakit gecenin en sessiz anlarında dayanılmaz özlem vakti. Çünkü görkemli gün doğumunadır özlem. Göremezsek de yüreğimize çarpar: Kara kızıldan yana. Bir kelebeğin kanat çırpışı, bir serçenin yürek atışı, durmadan sahillere çarpan dalgalar misali. Her serçenin yürek atışıyla gözlerinde bir damla yaş akarmış. Akan o son damlasıdır yürek atışlarının.Yeni bir hayata göçüdür. Erken göçlerden yani. Tanrıların kentinde yazmak bana kasvetli gelse de gürül gürül akan hayatı paylaştığınız için daha iyi hissediyoruz, sen-sizleri varlığımıza değer kattığınız için teşekkür ediyorum. Tüm Nemrutlara inat…

Özlemlerimizce özlem büyütmek, anlamlı bir duruş ve yaşamı gerektiriyor. Belki de yürekte büyümek-çoğalmak bu olsa gerek. Umutlar, özlemler, temennilerin özü aynı. Tıpkı ‘’tenimizin ve gözlerimizin rengi ne olursa olsun gözyaşlarımızın rengi (gülüşlerimiz) aynıdır’’diyen kara Afrika’nın bilgeleri gibi. Hayat bir serüven, soluksuz ve bitimsiz. Şairin dediği gibi serüvenden serüvene atlayan çılgın soyları tükenmekte olan bilgeler misali ve sonuncusuyuz belki de kimbilir. İki asrı birlikte görebilmekten midir,bilinmez. Ama bilinen o ki çocukların gözlerinden yansıyan ayak izlerimizle içrek bir anlatımla geleceğe umut ekiyoruz o izlerle. Umut dolu özgür yarınlara dair ne varsa yaşama ve hayata dair,bilgece sözümüz var diyoruz. Umut çocuklarımızın zeytin karası kimisi ela, kimisi yakut, kimisi mavi gözlerinden yansıyan izlerle diyoru(m)z.

Birçok name gibi seninde nameni aldım. Çok büyük geçmiş olsun dileklerimi yolluyorum.Üzüldüm seninde çölyak olmana. Erken teşhis çok önemli. Ama diyet konusunda değişen hiçbir şey olmuyor. Ömür boyu zorunlu diyet gerekiyor. Gluten içeren hiçbir şey yememek zorundayız. Bir un tanesi dahi gluten içeren bir şey tekrar ilk haline getiriyor. Tamamıyla doğal ve özel yiyecekler-içecekler tüketimi gerekiyor. Sanırım bu konuda bilgi ve donanıma sahipsin. Bende çölyak derneğinin site adresi vardı. Ama burada işe yaramaz. Malum o olanağımız yok. Belki biliyorsun yine de sana yazmak istiyorum. Yeni bir gelişme olursa beni de bilgilendirirsin olmaz mı? Derneğin sitesi (http://www.colyak.org.tr/).

Yazma konusunda üzülmeyin. İşte samimi ve içten konuk olmaya gelmişsin bile. Önemli olan başlangıçtı o da oldu ve sürdürmeye çalışırız. Tavsiyen için teşekkürler. Doğrudur,diyet konusunda sıkıntılar fazlasıyla oluyor. Sonra yazmaya çalışırım yazının akışında. Senin durumunun düzelmesine çok sevindim. Demir ve B-12 vitamin takviyesi yapmayı ihmal etmemek gerek. En çok düşen kan değerleri oluyor. Benim bünyem vitamin de alamıyor. Patates ve Pronot bisküviden başka yiyemiyorum. Salt çölyak olmadığını söylüyorlar doktorlar. Bazen o bisküvileri bulamıyorum, burada o sıkıntıyı yaşıyorum anlayacağın birçok şeyle beraber.

Sorunlarımızı güncellemek için yeniden yazı talebinde bulunmuşsunuz. Ben tüm bilgi ve belgelerimi İzmir, Ankara ve D.bakır şubelerine yollamıştım. Tekrar o imkanlarım yok. Aynen devam ediyor. Tüm taleplerimize cevaben 4 Eylül ’09 Adli Tıp 3. İhtisas Başkanlığınca çağrıldım. Normal ring ile onca (3-4 günlük yol) yolu gitmem çok zor. Bende ilgili kuruma dilekçe yazdım, normal ring ile yolculuk yapmam mümkün değil. Şayet ambulans veya farklı alternatifler sunulursa gideceğimi belirtirim. Bugün itibariyle herhangi bir yanıt almış değilim. En son gelişen durum bu. Ayrıca diğer kurumlara yazmaktan ziyade sizin kendi şubelerinizde paylaşırsınız. Umarım sıkıntı olmaz.

Daha önce paylaşmıştım. Kısaca tekrarlayayım. Sağlıktan yana durumum halen ciddiyetini koruyor. 11 yıldır devam ediyor ve yan türevleri oldukça fazlalaştı. Bağışıklık sistemim iflas etmiş durumda. 10 yaşındaki bir çocuk bünyesine kadar zayıfladı. Lenf düğümleri iltihabı yine baş gösterdi. Kurum doktorları biz bir şey yapamayız,diyor. Devlet hastanesi de cezamın ertelenmesine olumsuz rapor verdi.’’Ölümcül’’ olması gerekiyormuş! Bir tek Güler Zere moral kaynağımız oldu. Diğer kanser olan arkadaşların durumu biliniyor. Hem acil hem de öncelikli olmalarına rağmen adım atıldığı yok!

Rahatsızlığımı tahmin edersin. Ama tuz, şeker ve yağ da almıyor bünyem olumsuz reaksiyon gösteriyor. En son raporlarımdaki tetkik ve tahlilleri seninle paylaşmak için yazıyorum. Diğer arkadaşlar da bilgilenmiş olurlar. Kalıcı tahribatlar çoğaldı. 01.04.2009’da verilen heyet raporunda: İşitme kaybı + kafa travması + Gastroduedenit + Çölyak hastalığı. Sol görme(-300*180), sağ görme 0.1(?)-1.75*180)! Megaloblastik anemi (ömür boyu tedavi) miyalji, boyun, kol ve bacaklarda sinirlerin dejenerasyonu ve buna bağlı olarak nörolojik etkiler, uyku sorunu, sendeleme, denge kaybı, göz kararmaları, kollarda uyuşma ve ellerde titreme, gece körlüğü. peptik ve gastrit ülser, hipotiroid, kemik ve kas ağrıları.

Karaciğer enzimi normal 0-10 arası. En son ölçümde 0.486’ya yükselmiş. Demir vitamini ve B-12 kan değerlerim kritik eşiğin altında. En son B-12 46’ya çıkmıştı. ’’Normali 180-900 arası olmalı’’ diyor doktor. Kısaca bunlar bile bir fikir verecektir.

Kaldığım odada 13 kişiyiz. Yaşamda zaruri ihtiyaçlarımı arkadaşlarımın yardımıyla ancak yerine getirebiliyorum. Onlar olmasa bu nameyi de yazamazdım doğrusu. Yılbaşından bu yana Adalet Bakanlığına kaç seferdir yazıyorum. Mini fırın için. Henüz bir yanıt alamadım. Glutensiz ekmek yapmak için. O da sürünceme bırakılmış. 11 yıldır salt patates ve kuru ekmek (ki ekmek yasaklanmış doktorlarca) yaşamımı idame ettirmeye çalışıyorum. İşte yeni yeni Pronot bisküvi alabildik bazen bulamasak da. Anlayacağın normal çölyak yada sadece çölyak değil benim hastalığım. 35 yaşındayım. 1.65 boyunda, 46 kilo civarına düştü kilom. Bu koşullarda ancak soluk almak bile mesele. Bir de soluk alıyorsan sorun yoktur devlet kurumlarınca. O yetiyor onlar için. Çok bir beklentim yok onlardan. Sonuna kadar direnirim.

Adil Okay’ın kızı Öykü’ye de yazıyorum teşekkür mahiyetinde.

Tekrardan sana da geçmiş olsun diyorum. Bayramınızı kutluyor, sağlık ve başarı dileklerimi yolluyorum. Görüşmek dileğimle,selam,sevgi ve saygılarımla.

Not: Kimi belgelerimi Amed İHD’ye yolladım. İstersen oradan temin edebilirsin.

Gönderen:İsmet Ayaz
E.T.K. Cezaevi C-18 Adıyaman

Alıcı:
Sn. M.Mehmet SÖYLEMEZ
Çankaya Mah.4716.Sokak Güneş İşh. No:30 Akdeniz/MERSİN
------------------------

Haberleri ileten: Adil Okay
http://www.adilokay.com/

Hiç yorum yok: