5 Mart 2011 Cumartesi

DELİRMİŞ KRALLAR!



DELİ(RMİŞ) KRALLAR!
Bülent Tekin
bulenttekin47@gmail.com



Tunus, Mısır, Libya derken demokrasi zincirlerimiz boşandı. 42 yıllık faşist diktatöre (Kaddafi’ye) uzun yıllar devrim teorisyenlerinin hatalı analizleriyle sempati duyduk. Antiemperyalist bir yolda Üçüncü Dünya liderlerinden biri olarak olumladık. Oysa ne Moskova’daki reel sosyalizm, ne Pekin’deki rejim ne de Kaddafi’nin yeşil sosyalizmi cennet vaat ediyordu. Biz gençliğin aldanmışlığıyla, romantizmle, saf yüreklerimizle uzun yıllar bu çizgileri savunduk. Yanlıştı. SSCB’deki devlet kapitalizmi vardı, Çin Halk Cumhuriyeti kapitalist bir yoldaydı, Libya askeri bir rejimdi. Ve üçü de bir diktatörlüktü, insanları eziyordu, sömürüyordu, kapitalist moderniteye katkı yapıyordu. Bu anlamda Kaddafi’nin kendisini devrim lideri görmesi yanlıştır. Çünkü “devrim” eşitlik, adalet ve demokrasi demektir. Kadafi’de bunların esamesi okunmuyor!

Faşist diktatör Kaddafi iktidarı bırakmamak için paralı askerlerini kullanarak halkını katletti. Libya’yı babasının malı gibi gören bu adam onu oğullarına miras bırakmak istiyor(du). Kapitalist modernitenin en görkemli devletleri ABD ve AB ülkeleri faşist diktatörlüklere karşı samimi bir tavır almıyorlar. Bin Ali’yi, Mübarek’i sonuna kadar kolladılar. Kaddafi’yi de öyle. Çünkü ekonomik ve askeri çıkarlar, bağlantılar bozulsun istenmiyor. Çünkü Libya petrollerinin büyük çoğunluğu Avrupa’ya gidiyor. Ve yakılacağını bilen bir akrebin intihar etmesi gibi Kaddafi’nin Libya petrollerini uçurabileceğini biliyorlar. Avrupalılar 42 yıldır bu diktatörün çadırına gidip elini öpüyorlar. 40 kadınlı haremini sosyalistler ve kapitalistler neye saydılar, Allah bilir!

Kendi halkını katleden ve kendine devrim lideri diyen Kaddafi Yeşil Kitap’tan-iktidar uğruna herkesi öldüreceğini-ceza yasası kısmından okudu. Kaddafi Yeşil Kitap’ı Kur’an’ı Kerim’in sosyal adalet yanını istismar ederek Müslüman halkına bir ideoloji manifestosu olarak yazdı. İslam’ı sınıf ayırımları lehine kullanan sağ ideolojiler gibi tuhaf bir şeriat sosyalizmi adına kullanmak istedi. Aslında her iki tarafın yaptığı da aynı şeydi, dinin ahlaki ve toplumsal değerlerini sınıflarının çıkar ve iktidarlarına kullandılar. Yani Allah adına konuşarak Allah’ın iyilik ve ahlaki dolu değerlerini kendi kişisel ve sınıfsal çıkarları için kullandılar.

42 yıllık faşist diktatörlük iktidarları kınar ve eleştirirken içinde bulunduğumuz durumu analiz edememe gibi bir hastalığa da düştüğümüz oluyor. Padişahlıktan sonra Cumhuriyet’i kurduğumuzu sanıyoruz. Demokrasiye geçtiğimizi düşünüyoruz. Oysa gelmiş geçmiş ve mevcut siyasal partilerimizin hepsi İttihat ve Terakki Fırkası (İTF) ile Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın (HİF) versiyonlarıdır. Yani CHP ve MHP İTF’dir. DP, DYP, ANAP, MSP, Saadet Partisi, AKP ise HİF’tir. Yani Meşrutiyet yönetiminden bir adım ileri gitmemişiz. AB tipi demokratik bir hukuk devleti olmuşuz iddiası (sadece) bir söylemdir.

AB tipi bir demokrasi ideali olan Türkiye’nin hangi siyasi partisi Avrupa standartları düzeyindedir? AKP bile TSK ile askeri vesayette anlaşmış bir devlet partisidir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AKP’de de-tıpkı CHP ve önderleri, DP misyonu ve önderleri gibi-iktidarı bırakmama inat ve hastalığı vardır. Bu sözlerimizden kimse alınmasın, bir yazar olarak bir gerçeği belirtiyoruz. Başbakan Erdoğan da tıpkı Beşar Esad, Mübarek, Bin Ali, Kaddafi gibi uzun yıllar iktidarda kalmayı planlıyor ve istiyor. Buradaki benzetimimiz sadece süre ile ilgilidir, kimse başka bir anlam çıkarmamalıdır. Tam demokrasilerde (demokratik cumhuriyetlerde) böyle bir hastalık yoktur. Çünkü o tip ülkelerde siyasi partiler bizim gibi oligarşik cumhuriyetlerdekinden farklı görevler üstlenirler. O ülkelerdeki liderler ve siyasi partiler kapitalist modernitenin demokratik modernite (demokratik toplum) ile iç içe ve birlikte yaşamasına çalışırlar.(Birbirlerini yok etme işlevi yerine birlikte yaşama ve uzlaşma görevi görürler.) Yani birlikte eşit, adil ve demokratik yaşama-istemeseler de!-hizmet ederler.

Hiç yorum yok: