12 Kasım 2011 Cumartesi

24’E 24!



Bülent Tekin
bulenttekin47@gmail.com


Çukurca’da 24 askerimizin şehit edilmesinden sonra Cumhurbaşkanı açıklamıştı (“Misliyle intikamı alınacaktır!”)ve gerçektende gereken yapıldı. Kazan Vadisi veya Çukurca alanından alınarak Malatya Morgu’nda muhafaza edilen sayıya göre 12 kadın, 11 erkek ve bir çift ayak (cinsiyeti bilinmedi) cesedi gömülmeyi bekledi. Aslında beklemedi, gizlice gömülemedi, yaşadığımız bilgi çağından dolayı saklanamadı, ifşa oldu, basın duydu. Bunun üzerine sadece fotoğraflar(?!) gösterildi. Cesetleri teşhis etmeye giden İHD’nin içinde olduğu heyet ve aileler infial içinde kaldı. Ortalıkta ceset meset yoktu, kafası kopmuş, bacakları-kolları kesilmiş, dağlanmış et parçaları vardı. Kafa sayısının (Türk güvenlik birimlerinin deyimiyle “kelle sayısı”nın) gövde sayısına eşit olup olmadığı bile saptanamamıştı. Ailelerden alınacak kan örneklerinden yapılacak DNA testleriyle kimliklerin saptanabileceği söyleniyordu. Yanmış, yakılmış, tahrip edilmiş cesetlerden arda kalan et parçaları “cenaze” diye teslim edilecekti. İnsanların cesetleri ortalıkta bırakılmamıştı, “tahrip edilmiş insanlık” kalmıştı. Hakkını vermek gerekirse “İNTİKAM” tam anlamıyla alınmıştı. PKK bile nedense ölü sayısınıgünler sonra dahi açıklayamadı, Çukurca biriminden 35 kişiyle irtibatın kesildiğini ve onları ölü saydığından hepsinin kimliğini ajanslar servis etti.

Biz bu yazımızı PKK’nin askeri (silahlı)faaliyetlerini kutsamak için yazmıyoruz. Silahlı mücadelenin artık hiçbir ülkede hiçbir sorunu çözemeyeceğini biliyoruz. Değil midir ki Britanya, Fransa,İspanya, Portekiz, Hollanda, Almanya gibi, emperyal ülkeler-geç çağda olsa dahi-sömürgelerinden çekilmenin en iyi karar olduğuna karar vermişlerdi. Onlar dahi yıllarca (hatta yüzyıllarca) işgal ettikleri başka ülkeleri artık sömürge yöntemiyle sömüremeyeceklerini anlamışlardı. O muazzam orduları pes etmiş ve kendi elleriyle o ülkelerde bağımsız yönetimler kurmak istemişlerdi. Ya şimdilerde, hiç silahlı yöntemlerleırkların, dinlerin, dillerin, mezheplerin, kültürlerin yasaklanarak yerlerine “başkalaşmışinsanlar” yaratmak olanaklı mıdır? Ya da bunu daha ne kadar sürdürebilirsiniz? Silahlı yöntemle, hapisle, idamla, katliamla, asimilasyonla, “savaş”la bunu devam ettirmeye çalışsanız “tam ayrılma” gerçeği (talebi) çıkmayacak mı?Kürtlerle Türkleri tam ayırmaya kalkmış olmayacak mısınız?
22-24 Ekim (2011) tarihleri arasında Çukurca’da öldürülen 24 PKK’linin atılan kazan bombalarıyla, napalmla ve kimyasalla parçalandığını İHD’nin içinde olduğu heyet açıklıyor. Bu bir “iddia”dahi olsa asla övünülecek bir durum değildir! Devletin otopsi sonuçları yeri geldiğinde uluslararası insan hakları kuruluşları ve devletler tarafından kabul edilmeyecektir. Tarafsız uluslararası kuruluşlarca tahlil edilecektir. Üstelik bu sayının 35 ya da saklanmış başka cesetlerle 50-60 olduğu söylentileri var. Gerçekler bir gün ortaya çıkacaktır. İstediğiniz kadar saklayın, gizleyin, kayıp olanlardan bir gün gerçek sayılar ortaya çıkacaktır. En azından aileler kendi çocuklarının akıbetini sorgulayacak, sonlarını öğreneceklerdir. Zaten ailelerin bir kısmı morgdaki et parçalarından çocuklarını teşhis edemediler. Cesetlerin kayıp olduğu bildiriliyor. İnsanlar-Kazan Vadisi’nde yaptıklarıaramalarda-parçalar bir araya getirilebilirse dört ceset daha buldular. Napalm, kimyasal gibi suç sayılan silahların kullanımı, ölülere işkence yapmak, kol-bacak-kelle koparmak, göz çıkarmak, dil-kulak-burun koparmak kesmek insanlık suçudur. Bunu yapanlar bir gün uluslararası mahkemelerde yargılanacaklardır. Savaş hukukunu dahi uygulamayanlar asla adil sayılmayacaklar ve PKK’nin düzeyinden farklı olmayacaklardır. Böyle bir sayı ve yöntem dahi PKK’nin yeni bir katliamına davetiye çıkarmak anlamına gelecektir. Böyle bir devlet anlayışıyla iftihar edenlere çok yazık! Evet, siz, biz, devlet, insan olarak, demokrasiyi şiar edinmiş olanlar olarak, terör yöntemlerini kullanan PKK’den farklı olmamız gerekirdi. Biz her şeyi mubah sayamazdık! Ama ne yapıyoruz: Söyleyecek sözümüz kalmıyor!

Abdullah Gül’ün askeri üniformalar içinde “İNTİKAM” naraları çağımızın bir cumhurbaşkanına yakışmıyor. Artık Tansu Çiller, Mehmet Ağar, İbrahim Şahin, JİTEM, KONTRA olma zamanı geçmiştir. Artık asla ırkçı olamazsınız. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, sözde kadın tv sunucularının Van Depremi ile ilgili sözlerini kınarken söylediklerine bir bakınız: “Asker ve polisi taşlamak için organize olanlar (en az BDP’yi kastediyor) bakıyorsunuz ortada yoklar.” Başbakanın yaptığı, o sözde kadın sunucuların yaptıklarının aynısıdır. Sui misal emsal (misal) olmaz! Sözde, Van depreminde arama, kurtarma ve yardım işlerine (BDP ve destekçilerini kastetse de aslında) Kürtlerin katılmadığı demek istiyor. Sivilleşmemiz, demokratikleşmemiz, insanileşmemiz gerekir. Ama bu asla bir Türk profesörü olan Büşra Ersanlı’yı ya da yazar-yayıncı Ragıp Zarakolu’yu KCK bahanesiyle içeri almakla olmaz. Tam demokrasiyi, kardeşliği, eşitliği ve bütünlüğü tesis etmemiz gerekiyor. Ve her şeyden önce “insan” olmalıyız.


Hiç yorum yok: