Adil Okay
okayadil@hotmail.fr
İSRAİL’İN SON DEVLET TERÖRÜ HAKKINDA KISA DEĞERLENDİRMEM(1)
İsrail, İHH'nin insani yardım taşıyan gemi konvoyuna operasyon düzenledi. Saldırıda ölen veya yaralananlarla ilgili bilanço gitgide ağırlaşıyor. Son olarak 16 kişinin öldüğü haberleri geldi...
“İsrail Ordusu'na bağlı askerler, Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı İHH'nin Gazze'ye giden ve insani yardım malzemeleri taşıdığı ifade edilen gemilerine operasyon düzenledi.Saldırıdan hemen sonra İsrail askerlerinin gemide açtıkları ateş sonucu iki kişinin öldürüğü, 30'unun da yaralandığı duyurulurken, İsrail televizyonları, bilançonun daha da ağır olduğunu bildiriyorlar. Yaralılar arasında sekiz kişinin daha öldüğü ve kayıpların 10'a yükseldiğini açıklayan İsrail televizyonları son olarak ölü sayısını 16 olarak verdi. Gazze - BİA Haber Merkezi 31 Mayıs 2010, Pazartesi”
İsrail yine insanlık suçu işledi. Bu kez ateş ocağımıza düştü. Ve bu konuda aymazlık içinde olan insanlar uyandılar. Şimdi ‘One minute’ zamanı geçti. Artık israil’e sert tavır gerekiyor. Elbette savaş açın demiyorum. Ama Türkiye derhal konsolosunu geri çekmelidir. Ve İsrail’le tüm ticari− diplomatik ilişkiler kesilmelidir. Varsın bazı ‘iş adamları’ para kaybetsin. Gururdan, büyük, güçlü devletten bahseden milliyetçi−mukaddesatçı hükümet bir kez olsun şov yapmaktan öte somut adım atsın.
İsrail’i bir kez daha lanetliyor ve ‘12 Eylül ve Filistin Günlüğü’ adlı kitabımdan konuyla ilgili bir bölümü paylaşıyorum.
“Oysa bu günlük böyle bitmemeli, o fotoğraf karelerindeki kahredici olaylar yaşanmamalıydı. Ben, Robin Moyer, Ralph Schoeman veya başka bir gazeteci, savaşçı, mülteci veya başka bir tanık bunları aktarmamalıydı sizlere. Yerde yatan o Filistinli çocuklar yaşıyor olmalı, ellerinde çiçeklerle koşmalıydılar bize doğru. Guevara Gazi Hastanesi’nde tanıştığım Lübnanlı küçük Fatma’nın ayağı İsrail bombasından kopmamış olmalı, o ve güzeller güzeli Filistinli hemşire Süreyya, beni Beyrut’ta gezdirmeli, ben de onlara dondurma almalıydım. Cenaze törenleri yerine bir lunaparka gitmeli, kahkahalar atarak poz vermeliydik. Sonra hep beraber İsrailli çocuklarla birlikte barış türküleri söylemeliydik…
O Filistinli çocukların Sabra Şatilla’da kurşuna dizilmiş ağabeyleri, babaları, kanlar içinde yerde yatarken değil, İsrailli rütbesiz askerlerle barış çubuğu içerken alınmalıydılar fotoğraf karesine… Üniformalar çıkarılmalı, silahlar gömülmeli ve hep beraber halaya durmalıydılar.
İsrail’in uyguladığı devlet terörü sonucu, yüz binlerce Filistinli öldürülmemiş, milyonlarcası da bitmeyen mülteciliğe mahkûm edilmemiş olmalıydı. İsrailli savaş suçluları, bu katliamları gerçekleştirmeden önce halk mahkemelerinde, Türkiye’nin 12 Eylül mimarları ve cellâtlarıyla birlikte yargılanmalı, asılmayıp cezaevinde korunmaya alınmalıydı…”(2)
-------------------
[1] Bu bir kurgu değil, ne yazık ki gerçek; gerçeğin küçük bir parçası. Beyrut. 1982. Fotoğraf: Robin Moyer. “İşgal, 6 Haziran 1982 Pazar günü sabah saat 5.30’da yoğun hava bombardımanı ile birlikte başladı. Bombardıman on gün on gece sürdü. Küme bombaları, sarsma bombaları, yüksek ısılı yangın bombaları ve beyaz fosfor bombaları kullanıldı. İsrail’in tek amacının, karşı eylemlerde bulunan FKÖ’yü dağıtmak olmadığı, sivillere karşı giriştiği yok etme hareketiyle belli oldu. Ayn El Helve, Sabra ve Şatilla’daki Filistinlilerin kamplarında dünya tarihinde eşine az rastlanır katliamlar yaşandı. (…) İsrail’in Lübnan’daki bu temizlik hareketinin baş destekçisi Falanjist Militanlarıyla, Filistinli mültecileri öldürerek Sabra ve Şatilla katliamlarını gerçekleştiren Beşir Cemayel’di. 1982’deki İsrail işgalinin ilk aylarında 20 bin Filistinli ile Lübnanlı öldü, 25 bini yaralandı, 400 bini de evsiz kaldı. İsrail’in işgali sırasında sadece Beyrut’a atılan bombaların ağırlığı, Hiroşima’yı yerle bir eden atom bombasınınkini kat kat aşıyordu. Okullar, hastaneler özel olarak hedef seçilmişti. Lübnan fabrikalarında üretilmiş bütün demiryolu araçlarıyla, teçhizat ganimet olarak İsrail’e götürüldü. Hatta BM Yardım ve Hayır Servisi mesleki eğitim merkezlerine ait torna tezgâhları ile küçük çaplı makinelere kadar her şey yağmalandı. Lübnan’a ait narenciye ve zeytin üretimi tamamen felce uğratıldı. Şeria ve Litani nehirlerini besleyen akarsular yataklarından saptırıldı...” (Ralph Schoeman, Siyonizm’in Gizli Tarihi, s. 71).
[2] Adil Okay. 12 Eylül ve Filistin Günlüğü. Genişletilmiş II. Baskı. Ütopya yayınevi Ankara.
http://www.adilokay.com/
okayadil@hotmail.fr
İSRAİL’İN SON DEVLET TERÖRÜ HAKKINDA KISA DEĞERLENDİRMEM(1)
İsrail, İHH'nin insani yardım taşıyan gemi konvoyuna operasyon düzenledi. Saldırıda ölen veya yaralananlarla ilgili bilanço gitgide ağırlaşıyor. Son olarak 16 kişinin öldüğü haberleri geldi...
“İsrail Ordusu'na bağlı askerler, Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı İHH'nin Gazze'ye giden ve insani yardım malzemeleri taşıdığı ifade edilen gemilerine operasyon düzenledi.Saldırıdan hemen sonra İsrail askerlerinin gemide açtıkları ateş sonucu iki kişinin öldürüğü, 30'unun da yaralandığı duyurulurken, İsrail televizyonları, bilançonun daha da ağır olduğunu bildiriyorlar. Yaralılar arasında sekiz kişinin daha öldüğü ve kayıpların 10'a yükseldiğini açıklayan İsrail televizyonları son olarak ölü sayısını 16 olarak verdi. Gazze - BİA Haber Merkezi 31 Mayıs 2010, Pazartesi”
İsrail yine insanlık suçu işledi. Bu kez ateş ocağımıza düştü. Ve bu konuda aymazlık içinde olan insanlar uyandılar. Şimdi ‘One minute’ zamanı geçti. Artık israil’e sert tavır gerekiyor. Elbette savaş açın demiyorum. Ama Türkiye derhal konsolosunu geri çekmelidir. Ve İsrail’le tüm ticari− diplomatik ilişkiler kesilmelidir. Varsın bazı ‘iş adamları’ para kaybetsin. Gururdan, büyük, güçlü devletten bahseden milliyetçi−mukaddesatçı hükümet bir kez olsun şov yapmaktan öte somut adım atsın.
İsrail’i bir kez daha lanetliyor ve ‘12 Eylül ve Filistin Günlüğü’ adlı kitabımdan konuyla ilgili bir bölümü paylaşıyorum.
“Oysa bu günlük böyle bitmemeli, o fotoğraf karelerindeki kahredici olaylar yaşanmamalıydı. Ben, Robin Moyer, Ralph Schoeman veya başka bir gazeteci, savaşçı, mülteci veya başka bir tanık bunları aktarmamalıydı sizlere. Yerde yatan o Filistinli çocuklar yaşıyor olmalı, ellerinde çiçeklerle koşmalıydılar bize doğru. Guevara Gazi Hastanesi’nde tanıştığım Lübnanlı küçük Fatma’nın ayağı İsrail bombasından kopmamış olmalı, o ve güzeller güzeli Filistinli hemşire Süreyya, beni Beyrut’ta gezdirmeli, ben de onlara dondurma almalıydım. Cenaze törenleri yerine bir lunaparka gitmeli, kahkahalar atarak poz vermeliydik. Sonra hep beraber İsrailli çocuklarla birlikte barış türküleri söylemeliydik…
O Filistinli çocukların Sabra Şatilla’da kurşuna dizilmiş ağabeyleri, babaları, kanlar içinde yerde yatarken değil, İsrailli rütbesiz askerlerle barış çubuğu içerken alınmalıydılar fotoğraf karesine… Üniformalar çıkarılmalı, silahlar gömülmeli ve hep beraber halaya durmalıydılar.
İsrail’in uyguladığı devlet terörü sonucu, yüz binlerce Filistinli öldürülmemiş, milyonlarcası da bitmeyen mülteciliğe mahkûm edilmemiş olmalıydı. İsrailli savaş suçluları, bu katliamları gerçekleştirmeden önce halk mahkemelerinde, Türkiye’nin 12 Eylül mimarları ve cellâtlarıyla birlikte yargılanmalı, asılmayıp cezaevinde korunmaya alınmalıydı…”(2)
-------------------
[1] Bu bir kurgu değil, ne yazık ki gerçek; gerçeğin küçük bir parçası. Beyrut. 1982. Fotoğraf: Robin Moyer. “İşgal, 6 Haziran 1982 Pazar günü sabah saat 5.30’da yoğun hava bombardımanı ile birlikte başladı. Bombardıman on gün on gece sürdü. Küme bombaları, sarsma bombaları, yüksek ısılı yangın bombaları ve beyaz fosfor bombaları kullanıldı. İsrail’in tek amacının, karşı eylemlerde bulunan FKÖ’yü dağıtmak olmadığı, sivillere karşı giriştiği yok etme hareketiyle belli oldu. Ayn El Helve, Sabra ve Şatilla’daki Filistinlilerin kamplarında dünya tarihinde eşine az rastlanır katliamlar yaşandı. (…) İsrail’in Lübnan’daki bu temizlik hareketinin baş destekçisi Falanjist Militanlarıyla, Filistinli mültecileri öldürerek Sabra ve Şatilla katliamlarını gerçekleştiren Beşir Cemayel’di. 1982’deki İsrail işgalinin ilk aylarında 20 bin Filistinli ile Lübnanlı öldü, 25 bini yaralandı, 400 bini de evsiz kaldı. İsrail’in işgali sırasında sadece Beyrut’a atılan bombaların ağırlığı, Hiroşima’yı yerle bir eden atom bombasınınkini kat kat aşıyordu. Okullar, hastaneler özel olarak hedef seçilmişti. Lübnan fabrikalarında üretilmiş bütün demiryolu araçlarıyla, teçhizat ganimet olarak İsrail’e götürüldü. Hatta BM Yardım ve Hayır Servisi mesleki eğitim merkezlerine ait torna tezgâhları ile küçük çaplı makinelere kadar her şey yağmalandı. Lübnan’a ait narenciye ve zeytin üretimi tamamen felce uğratıldı. Şeria ve Litani nehirlerini besleyen akarsular yataklarından saptırıldı...” (Ralph Schoeman, Siyonizm’in Gizli Tarihi, s. 71).
[2] Adil Okay. 12 Eylül ve Filistin Günlüğü. Genişletilmiş II. Baskı. Ütopya yayınevi Ankara.
http://www.adilokay.com/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder