6 Ağustos 2009 Perşembe

Kürt Edebiyatı Üzerine


İsmail Beşikçi

Kürt edebiyatı, Kürt diliyle yazılan eserlerden meydana gelen bir edebiyattır. Kürt diliyle şiir, hikaye, roman, tiyatro, deneme, eleştiri, anı, mektup vs. yazıldığı zaman bunları Kürt edebiyatı altında değerlendirmek mümkündür. Arap diliyle Kürt edebiyatı olmaz, Fars diliyle Kürt edebiyatı olmaz, Rus diliyle Kürt edebiyatı olmaz, Türk diliyle de Kürt edebiyatı olmaz.
Yazın türleri arasında romanın özel bir önemi vardır. Eğer herhangi bir dilde bir roman yazılabiliyorsa, o dil gelişkin bir dil, yaşayan bir dil demektir, yazı dili demektir. Mehmet Uzun’un romanlarını Kürtçe yazması bunun için dikkate değer bir gelişmedir.

Hasan Bildirici bir Kürt yazarıdır, Kürt romancıdır. Kürtleri, Kürdistan’ı, son 30 yılın en önemli gelişmesi olan gerilla mücadelesini, gerillayı anlatan bir yazardır. Ama, yazılarını, romanlarını, hikayelerini Türkçe yazmaktadır. Bu ürünleri Kürt edebiyatından saymak mümkün müdür? Kişi olarak buna evet diyemiyorum. Şöyle düşünüyorum: Hasan öykülerini, romanlarını Kürtçe yazsaydı, bunlar Kürtçe olarak yayımlansaydı…Diyelim 50 adet bile satmasaydı… Bunlar bile Kürt edebiyatının büyük bir atılım yaptığını gösterirdi. Ama Türkçe ürünler için bunları söylemek kolay değil.

Hasan Bildirici muhalif bir yazardır. Türk siyasal sistemine, Türk siyasal rejimine çok yoğun, çok haklı bir muhalefet sergilemektedir. Bu tutumuyla Kürtleri, Kürdistan’ı, gerilla mücadelesini, gerillayı anlatmaktadır. Bütün bunları Türkçe yazan, Türkçe’yi de çok iyi kullanan Hasan Bildirici’yi Türk edebiyatında bir yere koymak mümkün müdür? Bu soruya da evet diyemiyorum. İşte bu noktada, Hasan Bildirici kendini nasıl değerlendirmektedir, nereye koymaktadır? İkinci olarak kurdistan-post yazarları Hasan Bildirici’yi nasıl değerlendirmektedir, nereye koymaktadır? Üçüncü olarak, edebiyat çevrelerinin Hasan Bildirici’yi nasıl değerlendirdikleri, nereye koydukları önemli olmalıdır.

Güney Amerika’da, Brezilya’da, Portekizce konuşulmaktadır. Resmi dil Portekizcedir. Venezüella, Kolombiya, Peru, Ekvator, Bolivya, Uruguay, Paraguay, Şili, Arjantin gibi ülkelerde, Brezilya dışındaki bütün Latin Amerika’da İspanyolca konuşulmaktadır. Resmi dil İspanyolca’dır. Guatemala, El Salvador, Honduras, Nikaragua, Kostarika, Panama gibi ülkelerde, Meksika’da, Küba’da, İspanyolca konuşulmaktadır, resmi dil İspanyolca’dır. Buna rağmen, Arjantin, Şili, Kolombiya, Venezuela, Meksika gibi ülkelerde İspanyol edebiyatından değil, örneğin Meksika edebiyatından, Kolombiya edebiyatından, Venezüella edebiyatından söz edilmektedir. Portekiz edebiyatından değil, Brezilya edebiyatından söz edilmektedir. Örneğin, 1982 Nobel edebiyat ödülünün sahibi, Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Maquez İspanyolca yazmaktadır.

1945 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi, Şilili yazar Gabriela Mistral (1889-1957) İspanyolca yazmaktadır. 1967 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Guatemalalı yazar, Miguel Angel Asturias (1999-1974) İspanyolca yazmaktadır. 1971 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Pablo Neruda (1904-1973) İspanyolca yazmaktadır. 1990 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Meksikalı yazar Octavio la Paz (1914-1998) İspanyolca yazmaktadır.

İspanyolca veya Portekizce konuşmalarına, yazmalarına rağmen, resmi dil bunlar olmasına rağmen yerli edebiyatların; yani Brezilya, Şili, Arjantin, Meksika, Kolombiya vs. edebiyatlarının nasıl oluştuğu dikkate değer bir inceleme olmalıdır. Amerika keşfedildikten sonra çok büyük İspanyol ve Portekiz nüfus Latin Amerika’ya gitti. Portekizliler, İspanyollar bölgede gittikçe çoğaldılar. Bunlar, şu veya bu nedenlerle yerli nüfusu da öldürüyorlardı. Yerlilerin kültürünü ve medeniyetini yıkıyorlardı.

Yerli nüfus azalırken İspanyollar ve Portekizliler gittikçe daha büyük bir nüfus kitlesi oluşturdular. Yönetimleri ele geçirdiler. Uruguaylı yazar Eduardo Galeano (d. 1940),
Latin Amerika’nın Kesik Damarları kitabında bu süreci ayrıntılarla anlatmaktadır. Bu yönetimler şüphesiz İspanyol ve Portekiz Krallıklarına bağlıydı. Daha sonra, Latin Amerika’da biriken İspanyollar ve Portekizliler, İspanya’ya ve Portekiz’e başkaldırarak bağımsızlık elde ettiler. Simon Bolivar, (1783-1830) bu mücadelenin önde gelen bir lideriydi

Venezüella 1810’da bağımsızlık kazandı. 1821’de, Büyük Kolombiya kuruldu. 1827’de, Panama, Peru, Bolivya, Kolombiya bağımsızlık kazandı. Giderek bütün Latin Amerika bağımsız oldu.
Bugün Güney Amerika’da, Orta Amerika’da yaşayan halkların atalarının İspanyollar ve Portekizler olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu nüfus Latin Amerika’ya İspanyol dilini ve kültürünü de getirmiş. Bir taraftan da yerlilerin dilini ve kültürünü imha etmeye çalışmış…Bu büyük kırımlara rağmen, bugün Güney Amerika’da yerli nüfus az da olsa var. Bolivya’da olduğu gibi yönetime gelen yerliler de var.

Orta Amerika’da ve Güney Amerika’da yerli dillerin İspanyolca ve Portekizce karşısındaki durumu nedir, yerli dillerle yazan var mı, ne kadar var, bilemiyorum. Kürtlerin ve Kürtçe’nin durumu çok farklı. Kürtler, tarihin başlangıcından beri kendi ülkelerinde, Kürdistan’da yaşıyorlar, Kürtçe’yi kullanıyorlar. Türklerin Anadolu’ya geldikleri tarih ise, 11. yüzyıl… Öte yandan, Kürtçe’nin, Arapça, Farsça ve Türkçe dilleri karşısında gelişkin bir dil olduğu, yazı dili olduğu açıktır. Şunca asimilasyon uygulamalarına, yasaklarına rağmen, Kürtçe’nin hâlâ ayakta olması, güçlü yapısından ileri gelmektedir. Türk yazarları, üniversite ve basın mensupları, zaman zaman Kürtçe konuşan bazı aşiretlerden söz etmektedirler. Bu aşiretlerin aslında Türkmen oldukları, zamanla Kürtleştikleri vurgulanmaktadır. Böylece, istemeden veya farkına varmadan Kürt dilinin gücünü ortaya koymuş olmaktadırlar.

Afrika’da İkinci Dünya Savaşı’ndan önce, sadece, iki bağımsız devlet vardı. Habeşistan ve Liberya. Bugün Afrika’da 53 bağımsız devlet vardır. Bu devletlerin resmi dilleri İngilizce, Fransızca, İspanyolca veya Portekizce. 1986 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Vole Soyinka Nijeryalı bir yazar. İngilizce yazıyor. Bugün, Nijerya edebiyatı, Senegal edebiyatı, Gana edebiyatı, Mozambik edebiyatı vs. var mı bilmiyorum. Afrika’daki yerli dillerin, İngilizce, Fransızca, Portekizce ve İspanyolca karşısındaki durumları hakkında sağlıklı bilgilere sahip değilim. Leopold Sedar Senghor (1906-2001) Senegal kurtuluş hareketinin lideriydi. 1960’da, Senegal’in bağımsızlığa kavuşmasında önemli rol almıştı. 1960-1980 yılları arasında, Cumhurbaşkanıydı.

Bugün, Senegal’in resmi dili Fransızca. Leopold Sedar Senghor için, “ çok güçlü bir şairdir, Fransızcayı çok iyi kullanan biridir. Bir Fransız yazarı gibi Fransızca’nın inceliklerini bilirdi, hatta bir Fransız’dan daha iyi bilirdi” denmektedir. Ama sömürgeci baskılar karşısında kendi dili, anadili gelişememişti, kendi dilini iyi bilmiyordu. Bu bakımdan bu ibareyi övgü olarak mı, yergi olarak mı kabul etmek gerekir, emin değilim. Kwame Nukrumah (1909-1972) Gana Ulusal Kurtuluş Hareketi’nin lideriydi. 1957’de, Gana’nın İngiltere’den bağımsızlık elde etmesinde önemli rol aldı. İngilizce’yi çok iyi yazdığı konuştuğu söyleniyor. Bugün Gana’da yerel diller de var. Ama resmi dil İngilizce. Benzer değerlendirmeler, Kenya lideri Jomo Kenyatta (1894-1978) için de yapılabilir. Jomo Kenyatta Kenya’nın bağımsızlığa kavuşmasında çok büyük rol oynamıştı. Kenya, İngiltere’den, 1963’de bağımsızlık kazanmıştı. 1963’de bağımsızlıkla birlikte cezaevinden çıkarılarak başbakanlığa getirilmiş, (1963-1964) daha sonra da Cumhurbaşkanı olarak yaşamını sürdürmüştü. (1964-1978). Bir Gana edebiyatı, Senegal edebiyatı, Kenya edebiyatı var mı, nasıl doğdu, nasıl gelişti, incelenmesi gereken bir durumdur. Kürtlerin, Kürtçe’nin durumunun bunlardan çok çok farklı olduğunu bilmek gerekir.

Sömürgecilik döneminde, Güney Amerika’da yaşanan süreç Afrika’da yaşanmadı. Sadece Güney Afrika’da benzer bir süreç yaşandı. İngiltere’ye bağlı beyaz yönetim, 1960’da, anayasal görüşmeler sonunda, bağımsızlık kazandı. Ama Afrika’da başka bir süreç yaşandı. Afrika’dan Amerika’ya köleler taşındı. İnsanlar, Afrika’nın bağrından zorla sökülüyor, Amerika’da köle pazarlarında satılıyordu. Ama, Afrika’da, İngiltere’ye veya Fransa’ya, İspanya’ya veya Portekiz’e bağlı beyaz yönetimler kurulmadı. Belirleyici olan, çoğunluğu oluşturan nüfus kitlesi yine yerlilerdi.

Hasan Bildirici çok değerli bir romancıdır. Hikayeleri de değerlidir. Kürtçe yazabilseydi çok daha değerli olacaktı. Ama Türkçe yazması bu değerini azaltmıyor. Son romanı Geçmişin Gölgeleri de çok iyi işlenmiş bir roman. Romanda iki tip dikkati çekiyor. Ahmet Zana, Bayan Maria... Ahmet Zana, gerilla terbiyesi almış, gerilla ahlakını içselleştirmiş, İsviçre’de mülteci olarak yaşayan, geçimini çalışarak temin etmeye çalışan bir Kürt. Küçük bir belediyede mezarlıkta çalışıyor. Cezaevi yaşamış, işkence görmüş, “faili meçhul” cinayetleri yakından bilen bir Kürt. Mezarlık bu anıların durmadan canlanmasına neden olduğu için, başka bir işte çalışmak istediğini sık sık dile getiriyor. Bayan Maria, sevdiği insanı çok genç yaşta kaybetmiş, onun anılarını yaşatarak kendini var etmeye çalışan bir kişi. Geçmişin Gölgeleri romanını okurken Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi romanını da hatırladım. Romandaki Kemal, Bayan Maria’ya benziyor. Kemal de sevdiği kadını kendinde, kendi yaşamında var etmeye çalışıyor. Bunun için de her zaman onunla birlikte olmak istiyor. Masumiyet Müzesi’ndeki Kemal kendisi için yaşayan bir kişi. Bayan Maria da öyle, yalnız, Bayan Maria Musevileri, Kürtleri, onların mücadelelerini anlayabilen bir kişi… Hasan Bildirici’nin romanlarında böyle karakterler çiziliyor. Kürt toplumuna, Kürt insanına yönelik karakterler…

Hasan Bildirici’nin romanlarında çok sağlam bir kurgu vardır. Dili çok iyi kullanmaktadır. İnsanların ruhsal durumlarını dile getirirken, doğadan benzetmeler yapması, doğayla özdeşlikler kurması çok çarpıcıdır. Hırpalanan, harap düşen, ezilen bir ruhsal durumu belirtmek için, harap bahçelerden, yıkık köylerden, güneşin altında kavrulan, çatlayan topraklardan söz etmesi dikkate değer bir anlatımdır. Hasan Bildirici’nin kıvrak bir kalemi olduğu hemen dikkati çekmektedir.

Dünya edebiyatında, Hamlet, Macbeth (Shakespeare), Mösyö Jourdain (Moliere), Don Kişot (Cervantes), Madam Bovary (Gustave Flaubert), Julien (Stendhal), Goriot Baba (Balzac) Raskolnikov (Dostoyevski), Anna Karenina (Tolstoy), Oblomov (Gonçarov), İnce Memet (Yaşar Kemal) gibi ölmez karakterler var. Hasan Bildirici de romanlarında ölmez bir Kürt karakteri yaratabilir. Romanda önemli olan, insan ilişkilerinin, insanın ruhsal yapısının derinliklerini dile getirebilmektir, insanın doğa karşısındaki durumunu, cesaretini, çaresizliğini, yılgınlığını, azmini ortaya koyabilmektir. O toplumun gelişkin olup olmaması belirleyici değildir.

Bugüne kadar Hasan Bildirici’nin öykülerinin, romanlarının Kürtçe’ye çevrilmemiş olması büyük bir eksikliktir. Yasak Ülkenin Günlüğü, Ülkeye Dönüş, Şervan, Van Gölü’nde Yılanlı Bir Günün Esrarı, Son Mektup, Dönüşü Olmayan Yol, Pusu, Geçmişin Gölgeleri’nin kısa zamanda Kürtçe’ye kazandırılmasında yarar vardır. Bekaa, Yaratılan Toprak, Kürt Halkının Dostları Kimlerdir? Beşikçi Eleştirilerinin Anlamı kitaplarının da…
Şu konu şüphesiz çok önemlidir. Devletin temel politikası asimilasyondur. Asimilasyon sürecinde Kürtlerin, Kürtçe’nin ne kadar aşağılandığı biliniyor. O zaman Kürt yazarlarının, devletin bu uygulamalarının üstesinden gelmeleri gerekiyor. “Devlet, beni/bizi asimile etmiş, dilimi öğrenmemi engellemiş” demek geçerli olmamalıdır. Öte yandan Kürt yazarlarının, takma adlarla değil, kendi açık kimlikleriyle yazmalarında yarar vardır. Yazarları, kamuoyunun, öteki yazarların tanıması, bilmesi açısından bu gereklidir.

-------------


Hiç yorum yok: