Bülent Tekin
bulenttekin47@gmail.com
Bir oryantalist gözüyle bakmazsan, Ortadoğu’yu, Mezopotamya’yı çok küçük görmezsin. Dünyaya medeniyetin (uygarlığın) dağıtıldığı bu coğrafyada yediğin, içtiğin, konuştuğun her şeye dikkat edersin. Bu kadim uygarlıktan çıkaracağınız çok dersler vardır. Hakkari’nin dağlarında yaşayan hayvanların çokluğu, çeşitliliği genelde esastan bir delikanlıya bir çeşit silah taşıma zorunluluğu veriyor. (Hakkari burada “il” gibi bir yerleşim alanından çok bir coğrafi yöreyi belirtir.) Bu durum-eskiden de-güneye, doğuya doğru uzanan coğrafyada, Kürt ve Nasturi köylerinde yaşayanlar için de geçerliydi. Kadirşinas dağların daimi meskûnları (oturanları) güçlü kuvvetli ayılardan korunmak isteyen insanların bu belayla ilgili bir hikâyesini anlatmak istiyorum.
1900’lü yıllarda Quadşanis Köyünde-bir Nasturi köyüdür-esaslı bir adamın kendine özgü, doğuştan bir avlanma yeteneği vardı. Adam ayıyı her iki ucu sivri 20 santimlik bir değnek ve bir hançerle avlıyordu. Kullandığı yöntem daha çok, gizliden gizleye ayıya bir kol kadar yaklaşmak ve sonra da bir şokla onu uyandırmaktı. Bu davranış ayının bir an için-korkudan veya şaşkınlıktan!-ağzının açık bir şekilde avcıya bakmasına neden olur. Cesur Nasturi elindeki değneği o anda ayının ağzına sokar ve alt üst çeneleri birbirinden ayırır. Ne yapsın masumcuk? Bu durumdan kurtulmak için mutlaka pençelerini kullanmaya çalışacaktır ve deneyecektir. Böylelikle ayının bu çabası avcıya kolaylıkla hançerleme fırsatı sağlayacaktır.
Bu anlattığımız avlanma yöntemi bu kadim coğrafyada kesinlikle olmuştur. Bu avlanma biçimi bir kuvvet ya da cesaret kullanmaktan çok bir sporcu yöntemiydi. Esaslı adam bu işten epeyce nam saldı ve sattığı derilerden çok para kazandı. Başarısı ona büyük itibar kazandırmıştı ve kesinlikle hak etmişti. Ne-var-ki her zaman olduğu gibi, yine de bir şeylerin ters gittiği de olur. Ateşlenebilen her türlü silah varken bir çakı boyunda hançer ve bir avucu biraz aşan bir değnekle baş belası ayıları avlamak sıradan bir iş olmamalıydı. Gerçektende öyle bir gün gelip çattı. Aslında ne olup bittiği bugün bile bilinmiyor: O esaslı oğlan, yiğit avcı yine tek başına ayı avına gitmiş ve bir daha geri dönmemişti. Ne olup bitmişti, bu kez işler yolunda mı gitmemişti, nasıl başarısız olmuştu? Tüm bunlar hiçbir zaman öğrenilemedi.
Pek çok ırk, din, dil, kültürün yaşadığı bu coğrafyada kadim bir uygarlık geçmişi var. Hayvandan bitkiye, insana; vahşi, heybetli, güçlü, kadim bu varlıklar harika geçmişlerinin mirasçılarıdır. Bu bir meşe ağacı için de geçerli; ya da bir vahşi şahin, bir Nasturi köylüsü, bir Kürt genci! Küçümsemek sizin bakış açınıza bağlıdır; sadık bir kız kardeşinin yardımını göremeyen ve başkasına bir emaneti olmayan, yolsuz, yavan, köksüz karanlıklar gibi. Bu sizin bileceğiniz bir iştir: Bir bembeyaz Ermeni kızının, Süryani gelinin bir Kürt kızına benzediğini görmeyebilirsiniz. Ve belki de bir Türk’ün de bir Kürt’ü andırdığını görmek istemeyebilirsiniz. Bu salt bakış açınıza bağlıdır, dedik ya!
Bugün de Hakkari dağlarında ölümler oluyor. (Hoş, her gün bir başka karakola saldırılıyor ve hatta daha yeni, İstanbul-Halkalı’da asker servis otobüsüne saldırı yapıldı ya!) 18-19 Haziran gecesi Şemdinli Tekeli Karakolu’na (Tekeli Jandarma Sınır Taburu Sınır Bölüğü’ne) yapılan saldırıda 11 askerimiz şehit düştü. O dağlara çocuklarını askere gönderen anneler-babalar onların bir gün dönemeyeceklerini de bildiler artık. O dağlara çıkan PKK militanlarının da dönmediğini anneleri-babaları görüyor. Bu nasıl bir avdır ki objesi insandır. O dağlarda şehit düşen askerlerin tabutları yoksul evlere gönderilir. Lüks bir villaya ya da doğru dürüst bir apartmana Türk bayrağının asıldığını görmedim: Onların çocukları hiş şehit olmadı. Çünkü onların çocukları o dağlara askere gitmiyor. Bir şekilde bedelli’yle bu işi kıvırıyorlar. Dağa çıkan PKK militanları da toprak ağası, şeyh, bey çocukları değildir. Onlar da yoksul Kürt ailelerin çocuklarıdır. Bu savaşın kimseye kazandıracağı bir şey olamaz! Hakkari dağlarında artık insan avı var!
Biz yine hikâyemize dönelim: Bu coğrafyayı, bu coğrafyadaki insanları, kültürleri küçümsemek; bu coğrafyadaki bitki örtüsünü ve hatta hayvanlarını kolay av sanmak gafletinde bulunmak da mümkündür. Gaddarlar sürüsü olarak, vahşi kişiliklerinde her şeylerini kaybetmişlerin kan dökme seanslarına da alışabiliriz. Belki de bir sürek avı da sanabiliriz. Fakat en doğrusu, ayının postundaki delik sayısı katilimizin gaddarlığını betimler.
bulenttekin47@gmail.com
Bir oryantalist gözüyle bakmazsan, Ortadoğu’yu, Mezopotamya’yı çok küçük görmezsin. Dünyaya medeniyetin (uygarlığın) dağıtıldığı bu coğrafyada yediğin, içtiğin, konuştuğun her şeye dikkat edersin. Bu kadim uygarlıktan çıkaracağınız çok dersler vardır. Hakkari’nin dağlarında yaşayan hayvanların çokluğu, çeşitliliği genelde esastan bir delikanlıya bir çeşit silah taşıma zorunluluğu veriyor. (Hakkari burada “il” gibi bir yerleşim alanından çok bir coğrafi yöreyi belirtir.) Bu durum-eskiden de-güneye, doğuya doğru uzanan coğrafyada, Kürt ve Nasturi köylerinde yaşayanlar için de geçerliydi. Kadirşinas dağların daimi meskûnları (oturanları) güçlü kuvvetli ayılardan korunmak isteyen insanların bu belayla ilgili bir hikâyesini anlatmak istiyorum.
1900’lü yıllarda Quadşanis Köyünde-bir Nasturi köyüdür-esaslı bir adamın kendine özgü, doğuştan bir avlanma yeteneği vardı. Adam ayıyı her iki ucu sivri 20 santimlik bir değnek ve bir hançerle avlıyordu. Kullandığı yöntem daha çok, gizliden gizleye ayıya bir kol kadar yaklaşmak ve sonra da bir şokla onu uyandırmaktı. Bu davranış ayının bir an için-korkudan veya şaşkınlıktan!-ağzının açık bir şekilde avcıya bakmasına neden olur. Cesur Nasturi elindeki değneği o anda ayının ağzına sokar ve alt üst çeneleri birbirinden ayırır. Ne yapsın masumcuk? Bu durumdan kurtulmak için mutlaka pençelerini kullanmaya çalışacaktır ve deneyecektir. Böylelikle ayının bu çabası avcıya kolaylıkla hançerleme fırsatı sağlayacaktır.
Bu anlattığımız avlanma yöntemi bu kadim coğrafyada kesinlikle olmuştur. Bu avlanma biçimi bir kuvvet ya da cesaret kullanmaktan çok bir sporcu yöntemiydi. Esaslı adam bu işten epeyce nam saldı ve sattığı derilerden çok para kazandı. Başarısı ona büyük itibar kazandırmıştı ve kesinlikle hak etmişti. Ne-var-ki her zaman olduğu gibi, yine de bir şeylerin ters gittiği de olur. Ateşlenebilen her türlü silah varken bir çakı boyunda hançer ve bir avucu biraz aşan bir değnekle baş belası ayıları avlamak sıradan bir iş olmamalıydı. Gerçektende öyle bir gün gelip çattı. Aslında ne olup bittiği bugün bile bilinmiyor: O esaslı oğlan, yiğit avcı yine tek başına ayı avına gitmiş ve bir daha geri dönmemişti. Ne olup bitmişti, bu kez işler yolunda mı gitmemişti, nasıl başarısız olmuştu? Tüm bunlar hiçbir zaman öğrenilemedi.
Pek çok ırk, din, dil, kültürün yaşadığı bu coğrafyada kadim bir uygarlık geçmişi var. Hayvandan bitkiye, insana; vahşi, heybetli, güçlü, kadim bu varlıklar harika geçmişlerinin mirasçılarıdır. Bu bir meşe ağacı için de geçerli; ya da bir vahşi şahin, bir Nasturi köylüsü, bir Kürt genci! Küçümsemek sizin bakış açınıza bağlıdır; sadık bir kız kardeşinin yardımını göremeyen ve başkasına bir emaneti olmayan, yolsuz, yavan, köksüz karanlıklar gibi. Bu sizin bileceğiniz bir iştir: Bir bembeyaz Ermeni kızının, Süryani gelinin bir Kürt kızına benzediğini görmeyebilirsiniz. Ve belki de bir Türk’ün de bir Kürt’ü andırdığını görmek istemeyebilirsiniz. Bu salt bakış açınıza bağlıdır, dedik ya!
Bugün de Hakkari dağlarında ölümler oluyor. (Hoş, her gün bir başka karakola saldırılıyor ve hatta daha yeni, İstanbul-Halkalı’da asker servis otobüsüne saldırı yapıldı ya!) 18-19 Haziran gecesi Şemdinli Tekeli Karakolu’na (Tekeli Jandarma Sınır Taburu Sınır Bölüğü’ne) yapılan saldırıda 11 askerimiz şehit düştü. O dağlara çocuklarını askere gönderen anneler-babalar onların bir gün dönemeyeceklerini de bildiler artık. O dağlara çıkan PKK militanlarının da dönmediğini anneleri-babaları görüyor. Bu nasıl bir avdır ki objesi insandır. O dağlarda şehit düşen askerlerin tabutları yoksul evlere gönderilir. Lüks bir villaya ya da doğru dürüst bir apartmana Türk bayrağının asıldığını görmedim: Onların çocukları hiş şehit olmadı. Çünkü onların çocukları o dağlara askere gitmiyor. Bir şekilde bedelli’yle bu işi kıvırıyorlar. Dağa çıkan PKK militanları da toprak ağası, şeyh, bey çocukları değildir. Onlar da yoksul Kürt ailelerin çocuklarıdır. Bu savaşın kimseye kazandıracağı bir şey olamaz! Hakkari dağlarında artık insan avı var!
Biz yine hikâyemize dönelim: Bu coğrafyayı, bu coğrafyadaki insanları, kültürleri küçümsemek; bu coğrafyadaki bitki örtüsünü ve hatta hayvanlarını kolay av sanmak gafletinde bulunmak da mümkündür. Gaddarlar sürüsü olarak, vahşi kişiliklerinde her şeylerini kaybetmişlerin kan dökme seanslarına da alışabiliriz. Belki de bir sürek avı da sanabiliriz. Fakat en doğrusu, ayının postundaki delik sayısı katilimizin gaddarlığını betimler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder