3 Nisan 2008 Perşembe

MERKEL SARKOZY’Yİ SEVMİYOR!

PARİS’TEN BAKIŞ








PROF. DR. M. ŞEHMUS GÜZEL


Her karşılaştıklarında birbirlerinin kollarına atılıyorlar, birbirlerini, kırk yıllık arkadaşmış gibi, hatta çoçukken aynı ananın sütünü emmişler gibi, öpüyorlar. Kuçaklaşıyorlar. Elele, kolkola yürüyorlar. İki aşık sanırsınız : Kameraların önünde. Ama projektörler söndürüldükten ve kameralar gittikten sonra durum hiç te öyle değil (miş). Evet değilmiş. Çünkü sadece televizyon ekranlarına bakarak Almanya Federal Cumhuriyeti Başbakanı Bayan Angela Merkel ile Fransa Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Bay Nicolas Sarkozy arasından su sızmıyor sanılabilir. Yok maalesef öyle değilmiş. Ve Bayan Merkel Bay Sarkozy’yi hiç mi hiç sevmiyormuş. Olacak şey mi ? Oluyor işte. Almanya ile Fransa arasında Mitterrand ve Kohl « aşkı » dillere destan olmuştu. Anımsıyorsunuz mutlaka bir saygı duruşunda elele bile tutuştular. Ama Merkel ile Sarkozy hep elele tutuşuyorlar ama Merkel « dostunu » sevmiyor(muş).

Evet sevmiyormuş : Ben de başkalarının « yalancısıyım ».Bakın örneğin Marianne isimli haftalık derginin Berlin muhabiri Thomas Schnee, derginin 22 Mart 2008 tarihli sayısında, bu meseleyi kısa bir makalede gayet ayrıntılı bir biçimde yazıyor :

Dahası bu aşksızlığın ispatı için de bize bir « dolmakalem hikayesi » anlatıyor. Gelin kulak kabartalım :

Bu yılın Ocak ayının son günlerinde Budapeşte’de Sarkozy bir sözleşmeye imza atarken kendisine imza için verilen (Kusura bakmayın adını yazmak zorundayım, yazıyorum)





Montblanc marka çok şık ve bütün keseleri fena halde yakan bir dolmakalemi imzadan sonra iade edeceğine lüp diye cebine atıvermiş.

Bu kadarı da hiç görülmedi. Sarkozy’inin pahalı ve şık kol saatlerine merakı ve şık ve pahalı takım elbiselere aşkı biliniyor ama böylesine eli çabukluğu bilinmiyordu. Laf aramızda kalsın : Bildiğiniz gibi, giysilerini çok ünlü bir İtalyan markadan karşılıksız ediniyor (bunun adını yazmıyorum bu kadar reklam da yapamayız artık). İtalyan Şirket için önemli olan koskoca bir cumhurbaşkanı tarafından markasının reklamının yapılması. Sarkzoy’nin yeni eşi Carla Hanım’ın ise bu taraklarda öteden beri bezi var ve o zaten giysiye ücret ödemez asla. Hele şimdi : Elini sallasa ellisi … Haydi konu açılmışken biraz daha bilgi vereyim : Fransa hükümetinin her kadın bakanı ayrı bir marka tarafından ve ücretsiz giydiriliyor. Ve bu sayede her Bakanlar Kurulu toplantısı, her uluslararası ziyaret bir tür « Cannes Film Festivali »ne dönüşüyor. Gel de Bakanlar Kurulu toplantılarını izleme( !) Eh artık Fransızların bunlarla karnının nasıl doyduğunu varın siz hesap edin. Rezalet denebilir mi ? Bilemiyorum. Ama Mitterrand yaşıyor olsaydı : Çok gülerdi. Zaten ölmesinden kısa bir süre önce ne demişti Hazret :

« Ben sonuncu büyük cumhurbaşkanıyım benden sonra gelecekler ya reklamcı ya tüccar olacak. »

Konuyu dağıtmadan tekrar dolmakalem hikayesine dönmeliyiz : Evet Ocak ayı sonunda Sarkozy imza törenindeki dolmakalemi lüpledi. Helal olsun. Macarlar da kibar adamlar seslerini çıkarmadılar. Koyun gelecek yerden kaz esirgenir mi şimdi ? Hele bir de Sarkozy’nin Macar kökenli olduğunu da hesaba katarsak. Sonuçta yani dolma veya boş kalem « yabancı »ya da gitmiyordu nitekim…

Ama bu dolmakalem merakı da kimselerin dikkatinden kaçmadı. Kaçar mı ?

Mart ayında Merkel ve Sarkozy Hannovre’de (Fransızlar Almanlara saygısızlık edip

Napolyon sürülerinin peşinden gidiyorlar hala ve bu kente hala Hanover diyorlar.Pes !) buluştular.

Hannover’i bilmeyenler için anımsatayım : Almanya’nın dönerleriyle ünlü en şirin kentlerinden biridir. Şehir merkezindeki Konyalı ve Kayserili sıcak yemek lokantaları ise işkembe çorbaları, İzmir köfteleri ve hele kuru fasulya ve pilavlarıyla Almanların bile artık düzenli ve ailecek yemek yedikleri birer « mekan »dır.

Evet Hannovre’da Merkel ve Sarkozy buluştular ve birlikte bir sözleşme imzaladılar. İmzadan sonra Merkel ne yapsa beğenirsiniz ?: Sözleşmeyi imzaladıkları dolmakalemi Sarkozy’ye hediye etti. « Koleksiyonunuz için » demeyi de ihmal etmeden. « Dostun » yaptığına bakar mısınız lütfen ( !) Eh bu kadarını da Sarkozy anladı mı ? Anlamıştır mutlaka.

Evet işte bir dolmakalem hediyesi veya hikayesi bir Başbakanın bir Cumhurbaşkanına ne kadar yukarıdan baktığının ve ne kadar alaya aldığının ispatı olabiliyor.

Almanya Hükümeti Sarkozy’ye Cumhurbaşkanı seçilmesinden beri pek kuşku ve şüpheyle baktı/bakıyor.Çünkü bir kez Merkel Sarkzoy’nin seçileceğine inanmıyordu. Seçildikten sonra yaptıklarıyla ise Sarkozy bizzat kendisi kendi notunu biraz daha düşürdü.Bakın birkaçını anımsatayım :

Avrupa Birliği (AB) bir başarı kazanınca Sarkozy kendine mal etti.Bir tatsızlık olunca ise koyduysan bul !

Örneğin Libya’daki « Bulgar Hastabakıcıların özgürlüklerine kavuşmaları » konusunda bütün başarıyı kendisine mal etmedi mi ? Etti. Hele eski eşi Cecilia’nın Libya seferi ve bunun akıl almaz bir medya reklamıyla « taçlandırılması ».Oysa Almanlar başta diğer AB üyesi devletlerin temsilcileri de yıllardan beri bu serbestlik için derinden ve sessizce çabalıyorlardı.

Çad’dan kimi çocuğu (« Onları Darfur’daki savaştan kurtarıyoruz » diyerek) kaçırıp Fransa’ya getirip çocuksuz ailelere satmak için binbir yalan dolan çeviren bir güya hükümet dışı örgütün oyunu sonucu Çad’da tutuklanan uçak personelini « kurtarmak için », Sarkzoy Cad’a kadar bizzat gitti ve onları alıp döndü.Bu arada personelin İspanyol üyelerini Madrid’de bıraktı ve orada İspanya Krallığı Başbakanı Zapatero ile kameraların karşısında Zorro rolünü oynadı.

Bu da Sarkozy işte.Almanların ve İngilizlerin hiç mi hiç beğenmediği ve bir siyasi lidere hiç yakıştıramadıkları « roller » bunlar.

Sarkozy, Lizbon’da AB üyeleri arasındaki « tarihi uzlaşmanın » mimarı olarak ta kendini öne sürdü. Sanki Polonya’yı yöneten « İkizleri » ikna eden tek lider kendisiymiş ve sanki AB’yi « kilitlenmekten kurtaran » adammış pozları verdi.

Uzatmadan son bir örnek daha vereyim : Sarkozy’nin « deniz yılanı » olarak ileri sürdüğü AKDENİZ BİRLİĞİ meselesi:



”Merkel ve Sarkozy Akdeniz Birliği için anlaştı!”




« Kendi buluşu » gibi ileri sürdüğü ve sadece Akdeniz komşularından oluşacağını savunduğu bu öneri Almanları fena halde kızdırdı.AB bütçesinin en büyük payını Almanya’nın verdiğini sakın unutmayalım.O zaman Almanya’nın parasıyla ve AB adına Sarkozy’nin böylesine çalım atmasına elbette Merkel dur demeliydi ve dedi.Nitekim Sarkozy Merkel’den fena halde « fırça yedi ».Ve ne mi oldu ? AKDENİZ BİRLİĞİ konusunda bütün söylediklerini geri almak ve Almanların savlarına katılmak zorunda kaldı. İşte aynen :

Akdeniz Birliği AB üyesi bütün devletlerin de üye olabileceği bir birlik olmalı.

Bu birlik ayrı bir proje olarak değil AB’nin yıllardır oluşturduğu ve AB ile Magrip devletleri arasındaki işbirliğinin gelişmesini öngören Barselona süreciyle birlikte veya hatta onun devamı gibi yürütülmeli.

Birlik meselesine ilişkin konuları Fransa’da Cumhurbaşkanlığı Sarayı (Yani Sarkozy ve yakın danışmanları ) değil Dışişleri Bakanlığı ile Avrupa İşlerinden Sorumlu Bakanlık yürütmeliydi.

Evet işte böyle :Sarkozy’nin kendini darı ambarında görmesi artık bu saatten sonra çok zor.Çünkü ambarın sahipleri onu bir süre serbest bıraktılar : « Oynasın da bir görelim » diyerek. Şimdi teneffüs bitti ve artık ders saati başladı.Bildiğiniz gibi Fransa Cumhuriyeti yakında AB’nin dönem başkanlığını alacak : Ama « sınıfın en kötü öğrencisi » olarak. Bakalım başarılı olabilecek mi ? Yoksa bütünlemeye mi kalacak ?

Hiç yorum yok: