29 Mayıs 2008 Perşembe

ANNELER DE ÖLÜR


BÜLENT TEKİN


“Ülkem(iz)de Anneler Günü’nün kutlanmasını istemiyorum… Eğer Anneler Günü’nde askere yolladığı oğlunun Şemdinli’de şehit düştüğünü duyuyorsa anneler bu günde nasıl sevinebilir? Dağdaki PKK’linin annesi de ağlamaktadır. Barışın, sevginin, hoşgörünün olmadığı bir yaşam tarzında hangi anne içtenlikle kahkahalarını patlatabilir?..”



Denir ki babasının (1902’de) ölümünden sonra annesiyle yaşayan öğretmen Anna Jarvis, yaşadığı Philadelphia kentinde (9 Mayıs 1905’de) annesini kaybetti. Her evlat gibi annesine hayattayken iyi bakmadığı düşüncesiyle büyük bir üzüntü duydu. Doğmak kadar ölümün de doğal olduğunu Anna’ya anlatmaya çalışan arkadaşları, komşuları üzüntüsünü kıramazlar. Bir yılın sonunda Anna, ölümden çok artık anne sevgisi peşindedir. Politikacılara, işadamlarına ve birçok yere sürekli yazarak annesinin ölüm tarihini Anneler Günü olarak önerir. Bu düşünce büyük ölçüde kabul gördü ve (ilk) 10 Mayıs 1908’de kilisede 407 çocuk ve annenin katılımıyla kutlandı. Jarvis her anneye-annesinin en çok sevdiği çiçek olan-birer beyaz karanfil hediye etti. Daha sonra Kongre 1914’de bu günü onayladı. Artık bütün dünyada bu gün çiçek ve tebrik kartlarının uçuştuğu gün oldu.

Bu günün ticari bir güne dönüşmesi üzerine Anna Jarvis hukuki mücadele verdi, yenildi. Artık kendi savunduğu davaya karşı çıktı. Tüm gelirini kaybetti, evini bile… Yaşamının son yılını sanatoryumda geçiren Anna Jarvis, mutsuz, yarı kör, kimsesiz, tek başına kimsesiz, tek başına 1948’de 84 yaşında öldü. Bayan Jarvis’in Anneler Günü davasıyla ilgili verdiği mücadele trajikomik bir şekilde noktalandı. Neye niyet neye kısmet?..

Anna Jarvis’in annesine duyduğu sevginin büyüklüğünü duyumsamamak elde değil ama kaç çocuk Jarvisvari bir sevgi coşkunluğu içinde olabiliyor ülkemizde? Çocuklar annelerini, babalarını salt böylesi ilan edilmiş günlerde mi anacak? Eğer bu böyleyse burada bir sevgiden bahsedilemez. Çünkü böylesi bir davranış (hediye alma, telefon etme, hatır sorma) tıpkı bayramlarda güzel giyinmeye özgün davranışlar gibidir. Bayram biter, şıklık ve elbiseler gider. Artık günümüzde annesini yılda bir kez bile sormayı ihmal eden çocuğa karşın anne çocuğunu her an anmaktadır. Dünyanın gidişi bu yöndedir ve bu uzun bir süreç sonunda gelinen noktadır.
Barış Anneleri Diyarbakır'da: 'Artık yeter, analar ağlamasın".

Ülkem(iz)de Anneler Günü’nün kutlanmasını istemiyorum… Eğer Anneler Günü’nde askere yolladığı oğlunun Şemdinli’de şehit düştüğünü duyuyorsa anneler bu günde nasıl sevinebilir? Dağdaki PKK’linin annesi de ağlamaktadır. Barışın, sevginin, hoşgörünün olmadığı bir yaşam tarzında hangi anne içtenlikle kahkahalarını patlatabilir? Ülkemde çocuklarının yarınlarından sorun duymayan Emine Hanım, Hayrünnisa Hanım gibi kaç anne vardır? Anneler gününde ülkemde iki lahmacun için dolmuşta adam öldürülüyorsa öyle bir gün buralarda kutlanmamalıdır.

Klasik aşk anlayışını fetişistleştirseniz aşkın önünde her engelin görünmez olduğunu söyleyebilirsiniz. Kadını ya da erkeğe olan bağlanmayı tapınma şeklinde varsaymak dünyanın hiç dönmediğini söylemek kadar köreltebilir beyinlerimizi. Kadına veya erkeğe Leyla ve Mecnun düzeyinde bağlanma aile ve diğer kutsal değerleri duyumsatmayabilir. Anne, baba, kardeş, ülke, insan, hayvan, bitki, doğa sevgisini unutarak salt bir karşı cinse bağlanmak sarhoşluğu dünyanın geldiği son kirlenme özelliklerindendir. Oysa anne ve babaların evlatlarını koruma güdüleri çok gelişmiştir. (Hoş bu davranışı kedilerde bile gözlemleyebilirsiniz ya!) Hiçbir aşk ya da bilmem ne sevgisi bunun yerini tutamaz. Anne/baba eğer olanaklı olsaydı çocuklarının yerine bile mezara girer(di). Bunun kanıtı her anne-babanın yüreğinde daima canla başla evlatlarına gülümser.

Anneler Günü diğer günler gibi gerçek sevgi ve sevdaları sulandırarak salt bir günde sunulan karanfil çiçeğine indirgeyerek, o kutsal varlıkları-doğrusu aranırsa-unutturmaya yöneliktir. Ben böyle düşünüyorum. Bu gün popüler kültürün ticaretteki başarısının tavan yaptığı günlerden biridir. Bu günde ülkemizde ve tüm dünyada yapılan hediye alışveriş tutarının insanlığa bir anlık bir sevinme(?) dışında yaptığı maddi, manevi katkı yoktur. Erkeğin bir anne adayı olabilen sevgilisine, kocanın çocuklarının annesi olan karısına ve çocuğun yılda bir kez hatırladığı(?!) annesine telefon etmesi, hediye alması, ziyaret etmesi parçalanamaz sevgilerden uzaklaşmalardır.

Çocuklarının öldürüldüğü, barış olmayan bir ülkede anneler günü ne gibi bir anlam taşır? Az sayıda komprador burjuva ailelerin anneleri, babaları bıraktıkları miras, ticari gelecek için çok değerli olabilir evlatlarına. Ama etiyle, tırnağıyla çocuklarına birer gelecek için mücadele eden anne-babaların-Anna Jarvis örneği-sanatoryumlarda, kimsesizler yurdunda öldükleri bir ülkede anne sevgisi olur mu(ymuş)? Bu şartlar altında ülkemde Anneler Günü kutlansın istemiyorum.

Hiç yorum yok: