25 Şubat 2008 Pazartesi

AKP, ORDU ve ABD






‘ Eğer içerden yıkılmazsak, dışarıdan hiç bir güç bizi yıkamaz’ -Lenin

Yener ORKUNOĞLU /E-Mail: yorkunoglu@gmx.net

Siyasal olaylar nedeniyle gündem sürekli değişmektedir. Dolayısıyla AKP’nin iki gerekçesinin neden içeriksiz ve anti-demokratik olduğunu göstermeyi amaçlayan yazı ertelenmek durumunda. AKP’nin iki gerekçesini (‘Milli İradeyi temsil ediyoruz’ ve ‘Türban Sorunu özgürlük sorunudur’) başka bir zaman ele alacağım.





Daha önceki yazılarımda ABD’ye ve AKP’ye umut bağlamanın yanlış olduğunu elimden geldiğince anlatmaya çabaladım. Hatta bazen, siyasi eleştiri sınırlarını aştım. Ezen ulustan gelmekten kaynaklanan ve hoş olmayan sözler de kullandım. ABD mandacılığı ve AKP kuyrukçuluğu yapanlara eleştiriler yönelttim.





‘AKP’yi bekleyip görelim’ gibi bir mantığın kabul edilemez bir mantık olduğunu haykırmaya çalıştım. Çünkü ‘bekleyelim ve görelim’ demek kendinin seyirci konumunu getirmek demektir. Bu ise, siyasal alanda kendi elini kolunu bağlamak anlamına gelir. Kendi siyasal progamını askıya alan ve erteleyen bir siyasal anlayış, karşısındaki siyasal gücü (AKP) güçlendirmiş olur.
‘Bekleyelim, görelim’ anlayışının AKP’nin seçimlerdeki başarısında katkıda bulunmadı mı? DTP, AKP’yi siyasal açıdan teşhir edecek tutarlı bir çizgi izleyemedi. AKP’ye giden oylar AKP konusunda yaratılan ‘demokratik’ yanılsamasının sonucudur.








***
Bugün AKP, Türk Ordusu ve ABD arasındaki siyasal işbirliği en yüksek noktasına ulaşmış görünüyor. Bu arada AKP (kara hareketini fırsat bilip) türban konusunu sinsice yasallaştırdı.
Türk Ordusu PKK’ya karşı bir kara hareketi başlatmış bulunuyor. Bu hareketin bir analizi gereklidir. Tabii biz, askeri açıdan değil, siyasal perspektif açısından bir analiz yapmaya çalışacağız.



AKP ve Genelkurmay Başkanlığı arasında Kürt Sorununda bir anlaşma var: PKK’yı tasfiye etmek. Anlaşılan AKP, Genelkurmayın dümen suyunda giderken, Genelkurmay Başkanlığı da AKP’nin anti-laik politik faaliyetlerine göz yummaktadır.



Önce şunu saptayalım. PKK’yı doğuran, Türkiye Cumhutiyetinin inkarcı, anti-demokratik ve otoriter yapısıdır. Bu yapı aşılmadan Kürt sorunu çözülmeyecektir. Alman filozofu Hegel, Almanya gerşekleşen Luther’in yarattığı reform hareketi için şunları söylemişti: Reform hareketi Kilisenin bozulmasından çıkmıştır.



Kürt Sorunu ve PKK’yı yaratan, demokratikleşmeyi sağlayamayan devlet ve toplumdur. Dolayısıyla anti-demokratik ve otoriter devlet yapısının aşılması, demokratikleşmeden yana olan güçlerin siyasal ittifakını ve aktif eylemini zorunlu kılmaktadır.
Dolayısıyla sosyalistler açısından 2 şey önemlidir.



1. Harekete karşı Türk sosyalistlerinin açık ve kesin tavrı.
2. AKP-ORDU-ABD ittifakını bozacak, siyasal stratejininin daha büyük bir enerjiyle savunulması.








PKK, son hava saldırıları sırasında gerçekten kararlı bir tavır sergiledi. Bu tutum halk içindeki desteğini güçlendirdi. Elbette siyasal ve toplumsal ve askeri yaşamda hiç bir şeyin kesin garantisi yoktur. Yenilgi ve başarının da garantisi yoktur.


Türk ordusu, PKK’ye askeri açıdan küçük darbeler vurabilir. Ama önemli olan siyasal kazanımdır. Siyasal kazanım demek, emekçilerin bilinç ve davranışları üzerinde etkili olmak demektir. Dinsel ve milliyetçi söylemden arınmış ve demokratiklemeyi ve sosyal kurtuluşu merkeze yerleştiren bir siyasal hareket, emekçilerin siyasal bilincini geliştirebilir. Türk ordusu izlediği açık işgal politikası ile, kendi sosyal ve siyasal desteğini zayıflatmaktadır. Türk ordusunun yenilgisi, halkların çıkarına bir gelişme olur.


Lenin’ın güzel bir sözü var. ‘Eğer içerden yıkılmazsak, dışarıdan hiç bir güç bizi yıkamaz.’ Zor dönemde en önemli şey içteki sağlam birliktir.

Hiç yorum yok: