29 Mayıs 2011 Pazar

12 CESET...


Bülent Tekin
bulenttekin47@gmail.com

Ya siz Abdullah Öcalan’la görüşüyorsunuz ve birbirinize sözler veriyorsunuz: Operasyon yapılmayacak, PKK’liler öldürülmeyecek, ortam seçim gününe kadar dinginliğini muhafaza edecek ve çocuklar da polise taş atmayacak! Bu görüşmeleri ve neticelerinin de iyi olduğunu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan birkaç kezdir ikrar etti. Zaten Öcalan örgüte eylemsizlik kararını benimsetmekle ölümlerin yolunu kapamış bulunuyordu. Şimdi siz devlet olarak (Hükümet, MİT, TSK, Polis) bu kararları hiçe sayarak (hata eylemsizlik kararından dolayı PKK’nin bulundukları yerlere kadar olan yerleri gözetlememesinden yararlanıp) PKK’lileri öldürmeye başladınız. Bu nasıl devlet sözüydü? Bunlardan en önemlilerini saymak istiyorum: 1-2 Nisan gecesi Hatay’da (Hassa civarında) 7 kişiyi, 26 Nisan’da Tunceli’de (Dersim-Pülümür civarı sayılacak yerde) 7 kişiyi ve en son (12-14 Mayıs’ta) Uludere kırsalında 12 (10?) kişiyi öldürüyorsunuz(PKK bunu 10 olarak açıkladı). Üstelik bu son operasyonu sınırı aşıp Kürdistan Federe Devleti’nde yaptığınızın emareleri büyük. Çünkü halkın bizzat kendisi sınırı geçip 3 gerillanın cesedini alıp getiriyor. Cenazeleri getiren halkla Bilican Karakolu askerleri arasında karşılıklı taşlaşmalar yapılıyor. Kafa göz yarılıyor.

Bundan böyle her ölümle biten operasyon sonrası Kürt şehirlerinde yas ilan ediliyor. Kepenkler kapanıyor. Siyah bayraklar asılıyor. Hayat duruyor yani. 12 gerillanın ölümüyle tüm bölgede 3 günlük yas ilan edildi. Diyarbakır’da yas bir gün uygulandı. CHP de Diyarbakır’da kepenk kapattı. (Bu aralar kepenk kapatan CHP’yi eleştiren AKP’nin de yas nedeniyle Şırnak, Hakkari ve Diyarbakır’da seçim bürolarını kapattığı ortaya çıktı. Güler misin, ağlar mısın?) Değerlendirin bir: 1-1.5 milyon nüfuslu bir kent in kapalı olduğunu düşünün. Yani yaşam orada duruyor. Alışveriş işleri, kamu işleri, özel işler, her şey. Bu normal sayılabilir mi? Eylemsizlik halindeki PKK Başbakan’ın konvoyundan bir polisi, Silopi’de iki polisi öldürdü. Ölenler kendi ailesinin hayatından çıkıp gidiyor. Her iki taraftan da ölenler gariban çocukları. Mehmetçik te, Polis te, PKK’li de yoksul ailelerin evlatları(dır). Bu savaşta bir vekil’in, bakan’ın, başbakan’ın oğlu ölmüyor. Zaten onlar bedelli ya da (torpille) bir şekilde askerliklerini başka yöntemlerle yapıyor. Dağa çıkanlar da yoksul Kürt çocukları(dır). Parlamentoya giren BDP misyonunun çocukları da askere gidiyor ama dağa çıkmıyor. Bu kangrenleşmiş sorunda Hükümet (devlet) sözünde durmamıştır.

Başbakan’ın “Kürt Açılımı”nı başlattığını söylediği günlerde NTV’nin Diyarbakır’da yaptığı (canlı) bir programa katılmıştım. Ben o yayında Başbakan’ın söylemlerini kuşkuyla karşıladığımı söylemiştim. Ve korkarım ki Kürt Sorunu diyen Başbakan’ın bir gün bu sorun bitmiştir deyip çantasını kapatıp buralardan gideceğini eklemiştim. Diğer katılımcılar daha olumlu şeyler söylemişlerdi, benim gibi kötümser(!) değillerdi. Ben aslında o an Başbakan’ın samimiyetini sorgulamıştım. O sorgulamayla (analizle) görüşlerimi anlatmıştım. Ve itiraf etmeliyim ki içimden-tüm samimiyetimle söylüyorum!-yanılmamı istemiştim. Ama gelinen noktada-son durumda-tarih beni haklı çıkardı, keşke çıkarmasaydı. Dilerim ileriki zamanlarda aklıselimle bu sorun çözülür.

En son, Başbakan 12 Haziran seçimlerine katılacak adaylarını tanıtımında “Kürt sorunu yoktur, bitmiştir!” dedi. Gerçek düşüncelerini söyledi bu kez. . Tıpkı “Akıncılar”, “MTTB” günlerindeki (gençlik) düşünceleri gibi. Tepkiler üzerine yardımcısı Bülent Arınç’ı Diyarbakır’a yolladı, “Kürt sorunu vardır!” dedirtti. Aynı Bülent Arınç, Batıya(Bursa) geçti “Attığını vuran 20 bin askeri Doğu’ya (Kürt bölgesine) göndereceğiz!” dedi. Bu son olanlar ışığında AKP-TSK-POLİS-KORUCU koalisyonunun (salınan Hizbulkontra’nın da yardımıyla) bir SAVAŞ HÜKÜMETİ olduğunu düşünüyorum. Bu gidişle işler (yine “Kart kurt/Kürt yoktur!” meselesine dönecek. Sen daha zavallı 33 Kürt’ü katleden kişinin adının verildiği Muğlalı Kışlası’nın adını dahi değiştirmedin. Genelkurmay’ı Milli savunma Bakanlığı’na bağlama cesaretini gösteremedin. Ama TSK’yla, polisle, korucularla “eti senin, kemiği benim” oyununu oynuyorsun. Çok yazık!

Bana göre Ergenekon Operasyonu bir danışıklı dövüşe (tavize) dönüşmüş ve TSK ile anlaşmaya varılmıştır. TSK, AKP’nin emrine girmeyi kabul etmiş ama karşılığında Kürt sorununu “öldürmelerle” çözeceği yetkisini almıştır. Ve eski Ergenekon evrilerek-maalesef-YEŞİL ERGENEKON’a dönüşmüştür. Halkın eğitim, propaganda, medya aracılığıyla mankurtlaşması sağlanmıştır. AKP’nin, tıpkı Libya, Tunus, Mısır, Yemen, Suriye, Suudi Arabistan’daki diktatörlerin iktidarda uzun süre kalma durumları gibi, demokrasi maskesiyle iktidarda sonsuza dek kalma stratejisi uygulanmaya konmuştur. Adı “ileri demokrasi(!)” de olsa, ABD, AB de savunsa, Başbakan tıpkı Hafız Esad Hanedanı gibi Baas Partisi yöntemleriyle (figüran muhalif partilerin de mevcudiyetiyle) 50-100 sene iktidarda kalma yollarını aramaktadır. AKP’nin artık gerçek stratejisi budur! Hayırlı olsun(!)

Hiç yorum yok: