24 Mart 2008 Pazartesi

Ergenekon Destanından Ergenekon Çetesine…



Abdulkadir Ulumaskan / ulumaskan@hotmail.de


Ergenekon Çetesinden ; Doğu Perinçek, ilhan Selçuk ve Kemal Alemdaroğlu da çıktı. Sonu Deniz Baykal’a kadar gitmese iyi. Ki zaten Baykal’ın bunlara sahip çıkması ve tutuklanmalarına karşı büyük tepki göstermesi, fillen olmasada zihnen ve mantiken çete mensubu olduğunu gösteriyor.

Türkiye’ de o kadar çok çete var ki, artık onları adlandırmak, onlara isim bulmak güç:
„Susurluk Çetesi, ''Karagümrük Çetesi'', fuhuş çetesi, “ilaç Çetesi“, „Afacanlar Çetesi“, „Hacker Çetesi“, „Cins köpek Çetesi“, „Uyuşturucu Çetesi“, „Vatansever Çetesi“, „Orman Çetesi“, „Kapkaç Çetesi, „Derin devlet Çetesi“, "Gavur Yüksel Çetesi, "Ümraniye Çetesi“, , "Adıyamanlılar Çetesi", „Doktorlar Çetesi“, „Hayalet' ve Çetes“i, „Kuyumcu Çetesi“, „Schengen Çetesi“, „Gözyaşı Çetesi“, „Tuzla Gölü Çetesi“, „Vahşet Çetesi“, „Sauna Çetesi“, „ihale Çetesi“, „Daltonlar Çetesi“, „Kablo Çetesi“, „Atabeyler Çetesi“, „Şemdinli Çetesi“ ve en sonda başında emekli General ve JiTEM kurucusu Veli Küçük ve onunda başında başka paşların bulunduğu „Ergenekon Çetesi“ ve adını saymakla bitiremiyeceğimiz ve daha bilmediğimiz nice çeteler…



Bu çetelerin bazıları ekonomik amaçlı da olsa, çoğu askeri ve siyasi amaçlarla kurulmuş, başında ve içinde emekli - emeksiz askerlerin ve bazı emniyet mesublarının da bulunduğu derin devlet içerisindeki derin çetelerdir.

Aslında suçu çeteler yerine, çeteleri üreten sistemde aramak gerekir. Çünkü çeteciliği yaratan, geliştiren ve hakim kılan bu sistemin kendisi oluyor. Onun için eğer gerçekten çetelerden kurtulmak isteniyorsa, tek tek çeteler ile uğraşmak yerine çeteleşen sistemin kendisini sorgulamak gerekir. Yoksa bir çeteyi çökerteyim derken beş çete daha birden türüyor. Peki sistemin kendisi bu kadar çeteleşip kendi kendine çete üretiyorsa bunu nasıl yapabilir ? Bu hem zor, hem de kolay. Ve ancak sistemin kendi kendini temizlemesiyle mümkün olabilir. Fakat sistemin buna ne kadar niyetli olduğu da ayrı bir konu ve ayrı bir zorluktur. Elbette hiç bir sistem bunu pek kolay değiştirmek istemez. Ama bu değişim, onu kurtaracaksa bu düşünülmelidir; ve akıllı olanı da budur. Ancak Türk egemenlik sistemi, akıldan çok, ırkçı, militarist hezeyanlarla ilgilenir.

Ergenekon Destanıdır, Ergenekon çetelerini besleyen! Bu mantık, hiç bir zaman değişmedi.
Ergenekon Çetesinde, yeni gözaltına alınan Perinçek, Selçuk ve Alemdaroğlu’nun koyu birer Kemalist olduklarına göre; ve çetenin başında ve içinde bulunanların da Kemalist oldukları belli olduğuna göre, çeteciliğin mayasında Kemelist ideolojinin olduğunu herhalde inkar edilemez. Edilse de gerçek olamaz. Tabi bu çeteci mantığın tarihi bir arka bahçesi de var.

Bu konulara fazla girmeden, biraz bu Ergenekon Çete anlayışının geçmişten günümüze kadarki sürecine kısaca değinmek istiyorum. Ergenekon destanın hikayesi şöyledir:




Göktürkler'in türeyişini anlatan bir destandır. Genel olarak, düşman tarafından hile ile yenilgiye uğratılan (öyle ya başka türlü yenilemez) Türklerin, Ergenekon Ovası'nda yeniden türeyip tekrar eski yurtlarına dönerek düşmanlarıyla çarpışmalarını anlatır. Türk düşmanı Kavimler birleşerek Türkler'in üzerine yürümüşler. On gün savaştıktan sonura Türkler üstün gelmiş. Bu yenilgileri üzerine düşman kavimlerin beyleri toplanıp Türkleri hile dışında yenemiyeceklerini söylemişler. Tan ağarınca, baskına uğramış gibi, ağırlıklarını bırakıp kaçmışlar. Türkler, bunlar kaçıyor diye sanarak artlarına düşmüşler. Düşman, Türkler'i görünce birden dönmüş ve vuruşma sonunda Türkler yeniliyor. Düşman, Türkleri öldüre öldüre çadırlarına gelmiş ve büyüklerin hepsini kılıçtan geçirerek, küçükleri de tutsak etmiştir.



Dediklerine göre; tüm Türkler öldürülmüş, sadece bir tek Türk çocuğu kalmış. Onun da ayak ve bacakları kesilerek bir bataklığa atmışlar. Sonra dişi bir kurt bu çocuğu alıp uzaklara götürerek onu kurtarmış. Çocuk büyüyünce kurt onunla evlenmiş ve Türkler ondan türemişler. Ve sonra yine bu kurt, o aşılmaz dağlardan bir delik bularak onları oradan çıkardıktan sonra tüm dünyaya yayılıp hakim olmuşlar!.. Daha sonrada buna tüm dünya halk ve dilleri Türklerden kopmuş diye bir Güneş Dil Teorisi icat edilmiştır! Evet kısaca Ergenekon hikayesi bu. Ve hikayenin kendisinden de anlaşılacağı gibi çete mantığı da o günlerden geliyor. Ya da çeteci mantık, o günler ve tarihi böyle yorumluyor. Bu mantığın nasıl böyle olduğunu anlatmaya çalışacağım.

Çetelerin ortaya çıkış biçimi ve zamanları da farklılık ve ilginçlikler var: Ya Türkiye’de gündem değiştirilmek istendiği, ya da herhangi bir şekilde demokrasi eğilim veya söylenlerinin dilendirildiği zamanlarda bu gibi çeteler türüyor, ya da daha önce türemişler ortaya çıkıyor. Türkiye, şu anda ne kadar “sivil olacak” bilinmez, ama sivil olacağı bir dönemde bu Ergenekon çetesi kendisini göstermesi düşündürücüdür.



Önce Türkiyede büyük çetelerin ortaya çıkış biçimine bakıldığında; “ilkin vatan tehlikeye girer ve arkasında bu vatanın sahipleri meydana çıkıp vatanı “kurtarırlar”.Tabiki bu vatansever güçlerin ortaya çıkabilmeleri için önce vatanın tehlikeye sokulması gerekir ve sokulur. Önce vatana kast eden düşmanların yaratılması gerekir. Ve bu düşmanlar herzaman mevcut. İşte, “Kahpe Yunan” düşman, “Bulgar” düşman, “Rus” düşman, “Ermeni” düşman, “Suriye” düşman, ve nihayet, “Kürtler, ezeli ve ebedi düşman”.

Aslında vatanı tehlikeye sokan da kurtaran da aynı güçtür. 12 Eylül öncesi kontrgerilla eylemleriyle vatanı tehlikeye sokup kurtardıkları gibi. - Ki aradan çeyrek bir asırdan fazla zaman geçtiği halde, hiç bir Türk siyasetçi cesaret edip, hâlâ, 12 Eylül Çetesi diyemiyor. - İlkin vatanseverlik şövenizmiyle ortalık velveleye verilir ve ardından da kurtarıcı güç görev başında görülür. Aslında bu kurtarıcı güc canavarının bir kaç boyutu vardır:

Birincisi, vatan kurtarmayı kendine makan ve çıkar makamı yapanlar.

İkincisi, gerçekten bu fobi ve paronaya ile yaşayanlardır.

Üçüncü olarak ta, bu yurtseverlik duygusu pazarlanarak buna alet edilenler vardır. Bu her üç öğe, bir araya gelince çete potansiyel, zemin ve ortamı doğuyor. Ve vatan tehlikede olduğu için, herşey mübah ve gerisi teferuattır. Bu anlayış Ergenekondan, Osmanlı içindeki yapılanma ve cumhuriyete kadar hep böyle süregelmiştir. Mesela Mustafa Kemal:

“Ülkeyi yönetenler delalet ve hatta ihanet içerisinde bulunabilirler. Seni kurtaracak asıl güş asil damarlarındaki kanda mevcuttur.” derken, bu çeteciliğin mayası ve temelini atmış oluyor. Nitekim kurtuluş savaşında en az kendisi kadar, hatta daha fazla etkisi olan Kazım Karabekir ve diğer yakın arkadaşlarını vatan hainliği ile itham ederek idam etmeye bile çalışmış ve saf dışı bırakmıştır. Bu anlamda bakılısa, Türkiye tarihi, biraz da Çeteler tarihidir ve hep vatan tehlikesi ile gündeme gelmiştır. Ve ortaya çıkan her yeni çetenin iddası “vatan her zamankinden daha çok tehlikede olduğudur.” Bu nasıl bir vatan ki, bu kadar büyük tehliklelere karşı ayakta kalabiliyor! Hangi vatan olsa, şimdiye kadar kırk defa yıkılırdı. Herhalde bu çeteler, çok çok güçlü olmali ki, bu vatanı hep ayakta tutabiliyorlar. Doğrusu bu vatanın ayakta kalmasının nedeni, onların sihirli gücü değil, gerçekte vatanın tehlikede olmamasındandır.

Türkiye’nin bu çetelerden kurtulabilme sorusuna tekrar dönersek; yine çok zor olduğunu, bahs ettiğim nedenlerden dolayıdır, diye düşünüyorum. Şimdiye kadarki gelişmeler, bunun böyle olduğunu gösteriyor. Özal ailesinin, onun ölümünün “ölüm değil” “öldürülme” olduğunu açık açık söylemesine rağmen, bu çeteler üzerine gidilemedi.



Eşref Bitlis ve Cem Ersever hakeza; yine Susurluk’ta aynı durum ve Gafar Okan, yine öyle. Yani hiç bir zaman bu çetelerin sonuna kadar gidilemedi. Belki bazi figüranlar buna kurban edildi, ama köküne inilemedi. Her ne kadar Erdoğan’ın Şemdinli Çetesinde, bir ara Kasımpaşalığı tutup, “neye mal olursa olsun üzerine gideceğim.” dediyse de, deveden büyük fil karşısına çıkınca geri çekildi. Bu çetenin başı olan General Büyükanıt’ı terfi edip, Genelkurmay başkanı ve “iyi” dediği “ Çocuklar” da herşey ortadayken, berat ettiler. Yalancı Erdoğan ve hükümsüz Hükümeti sustu. Bu arada olan zavallı dürüst savcıya oldu. Görevden alınıp yargılandı. Erdoğan ve Çetesi de susma karşılığında, iktidarsiz iktidarda kalmayı becerdiler.



Gerçekten AKP de bir çetedir ve bu çetenin elebaşı da Recep Tayyip Erdoğandır. Çünkü çete demek hukuk ve yasal olmayan demekse, AKP, savcının yasal yaptğı işi iptal ederek, yasadışı bir çeteye teslim oldu ve yargı yerine öldüllendirilmesini de onayladı. Bu çetecilik değil de, nedir acaba ?

Şimdi ise, sözde hukuk Cumhuriyetbaşsavcılığı çetesi devreye girmiş bulunuyor. Hava operasyonu sonrası ve hatta öncesinde yaratılan psikolojik havaya, Türkiye o kadar kendini kaptırdı ki, PKK ile birlikte Güney Kürdistanı bitireceklerine kendileri bile inanmaya başlamışlardı. Denilir ki, yalancıların bir özelliği ; yalancılıkta en üst düzeye ulaştıklarında kendileri de, kendi yalanlarına inanmaya başlarlar. Türkiye’ninki de ayni hikaye. Ancak umulan olmadı ve geri çekilmek zorunda kaldılar. Geri çekilme veya geri kaçma nedenlerine girmek istemiyor ve bir tek ABD’ ye bağlamayı da doğru bulmuyorum. Burada Irak’ın durumu, Güney Kürdistan’ın tavrı ve Gerillanın direnişini de gözard etmemek ve başlıca nedenler arasına almak gerekir. Sonuçta, AKP teslim olduğu Orduya gene yaranamamış görünüyor. Çeteciliğin mayası olan Kemalizm; faşizmi arkasına, orduyu da önüne ve CHP yi de yanına alarak atağa geçmiştir.

Operasyon sonrası sözde başarının ardından, AKP ve Erdoğan, Diyarbakır’da, Kürt sorununun “içi boş çözüm paketini” açacakti. Aslında bu hokus-pokus paketlerine dönen, boş paketlerden kamuoyunun fazla bir şey beklediği yoktur. Erdoğan Diyarbakir’a gitmedi, kenerandan geçerek Siirte, Batman, Mardin ve Urfay’a gidip, oralarda mazlumiyet edebiyati yaptı. Doğrusu Erdoğan ve partisinin öyle ciddi çözüm gücü – olsa da – ki bu cesaretleri yoktur. Bu, AKP’ nin kapatma davası, Erdoğan, bu olmayan paketini perdelemedir aynı zamanda. Son dönemlerde sivil anayasa tartışmaları ve Kürt paketi gündemdeyken, bu davanın açılmış olması, tesadüf olmasa gerek. Yine büyük bir ihtimalle ABD; siyasi bazı adımlar sözü karşılığında TC’ ye operasyon izni vermiş olmalı.

Başçete (sacvı) bu dava ile AKP’ye hem bir gözdaği, hem de bir hamilik yapmış oldu. Yani AKP’ ye mağduriyet edebiyatı yapmaya ve dışa karşı baskı altında olduğu maskesi giydirdi. Bence görülmesi gereken işin bu kısmıdır. Gerisi Laiklik ve benzerleri... hikayedir. Sonunda Çete zihniyeti dönüp kendi yavrularını da yiyebilir. Çeteciliktir esas olan, gerisi kendi deyimleriyle teferuattir. Yoksa AKP nin kapatılması ya da kapatılmaması çok fazla önemli değil ve kapatılacağını da sanmiyorum. Yani amaç biraz diş gösterme, gözdağı, biraz gündemi saptırma,biraz operasyonun başarısızlığını hasıralti etme; CHP, MHP ile Ordu didişmesini gölgede bırakma ve birazdan ziyade de Kürt sorununu gölgelemektir. CHP ve MHP her ne kadar, ordu korkusundan, muhatabımız ordu değil, hükümettir, dese de, asıl muhatabın ordu olduğunu, herkes biliyor. Zavallı Başbakan, ordunun geri çekilişinden haberi bile yoktu ve “operasyon devam ediyor” diyordu. O halde fukara nasıl muhatap olabilir ki ?

Bu Ergenekon çetesinin, Kürt milletvekilerini de hedef aldığı söyleniyor. Zaten bunların hedefi çoğunlukla Kürtlerdir. Vatan tehlikesi ardındakı kasıt da yine hep Kürtler oluyor. Ancak dünkü Newroz kutlamalarında da görüldüğü gibi, Kürt halkı hem içerde, hem de dışarda, her ne kadar çetebaşları istediği kadar gündemden çıkarmaya çalışırsa çalışsın, bu halk direniş ve mücadeleleriyle ve dostlarının da desteğiyle hep gündemin başına oturtup çözümü zorlayacaktir.
22.03.2008

Hiç yorum yok: