Yener ORKUNOĞLU
E-Mail: yorkunoglu@gmx.net
AKP’nin kapatılacağına ve bazı yöneticilerine siyasal yasak getirileceğine artık herkes kesin gözüyle bakıyor. AKP’nin kapatılmasından sonra Türkiye’de Siyasal İslam ile elitist askeri-bürokrasi arasındaki iktidar kavgası yeni biçimlere bürünecektir. Bu biçimlerin ne olabileceğini sezebilmek önemlidir.
Bunun için de Türkiye yaşanan siyasal olayların arkasındaki gerçek nedenleri kavramak gereklidir. Bazı öngörülerde bulunmak için iki şeyi geniş boyutlarıyla incelemek gerekir:
1) Türk modernleşmesinin özellikleri nelerdir?
2) Küresel sermaye Türkiye’de (ve de Ortadoğu’da) ne yapmak istiyor?
Bir başka deyişle, Türkiye’deki iç ve dış dinamikleri birlikte ele alınmalı. Aksi takdirde yapılan analizler tek boyutlu olacaktır. Türk modernleşmesinin karakteri konusuna değineceğiz. Küresel sermayenin ne yapmak istediğini başka bir yazıya bırakacağız.
Türkiye, modernleşmiş, ama gerçek bir aydınlanma sürecinden geçmeyen bir ülkedir.
Böylesi bir durum Türkiye’deki, hem ezen, hem ezilen sınıfları ideolojik-politik olarak şekillendirmiştir, hem de sınıf savaşımını ve iktidar mücadelelerini biçimlendirmiştir. Dolayısıyla modernleşme süreci, aydınlanmamış bir toplumda esas olarak elit kesimler arasındaki iktidar kavgası biçimin bürünmüştür.
Marx’ın Roma İmparorluğundaki iktidar kavgası konusunda söylediği ilginçtir: ‘İşin özü, yani eski Roma'da, sınıf savaşımı yalnız ayrıcalıklı bir azınlığın içinde, varlıklı özgür yurttaşlar ile yoksul özgür yurttaşlar arasında geçerken, halkın büyük üretici kitlesinin çarpışanlara kısaca basit bir basamak meydana getirdiği unutuluyor.’ (Marx, Louis Bonaparte'ın 18 Brumaire'i)
Marx’ın sözlerine dayanarak, Türkiye’de, laik-irtica ikilemi biçimine bürünen iktidar kavgasında şöyle bir durumdan bahsetmek mümkün: Laik ve irticai elit kesimler, kendi amaçları için geniş halk kitlelerini bir basamak, bir araç olarak kullanmaktadır.
Böylesi bir iç dinamiğe dayanan iktidar kavgası, dış dinamiğin (küresel sermayenin) etkin bir şekilde devreye girmesiyle daha karmaşık bir durum almaktadır. Dolayısıyla iç ve dış dinamiklerin iç-içe geçtiği bir süreç yaşanmaktadır. Yani bugün küresel sermaye, Türkiye’nin iç dinamiklerini (Siyasal İslam vb.) kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirme çabasındadır. ABD’nin ‘Ilımlı İslam’ projesini bu açıdan ele almak gerekir. Bu süreç içinde hangi dinamiğin daha ağır basacağını güçler dengesi belirleyecektir.
Modernleşme nedir? Modernleşme, bende hep Fransız Devrimini çağrıştırır. Bugün yaşananları anlamak için tarih bilinci gereklidir . Fransız Devrimi, insanlık tarihi açısından son derece önemli bir olaydır. Peki ama Fransız Devriminin insanlık tarihindeki önemi nereden gelir? Fransız Devriminin niteliğini en iyi şekilde ortaya koyan filozoflardan biri Alman filozofu Hegel’dir (1770-1831). Hegel’e göre modern çağ, Ortaçağ’a son veren çağdır. Hegel’in modernleşme konusundaki sözlerini daha önceki yazılarımda aktardım. Hegel’in modenleşme konsundaki görüşlerini sık sık tekrarlamayı gerekli görüyorum.
Hegel, Ortaçağ ‘a karşı üç önemli karşı duruş olduğunu belirtir:
Birincisi, kiliseye ve onun teolojisine karşı sanat ve bilimin karşı duruşu
İkincisi, aristokratik devletin keyfiliğine karşı bireylerin karşı durması;
Üçüncüsü, feodal aristokrasiye karşı tüm ulusun karşı durması;
Modernleşme, Ortaçağ düzenine karşı bir duruştur. Ortaçağ düşüncesi, her şeyi gök yüzündeki Tanrı ile açıklamaya çalışıyordu. Dolayısıyla Ortaçağ’da ilahiyata karşı gelen ilk bilim, gök bilimi (astronomi) olmuştur. Dolayısıyla ilahiyatın egemenliğine ilk darbeyi vuran Kopernikus (1473-1543) oldu. Kilisenin otoritesine karşı koyarak, gök bilimini dinsel düşüncenin etkisinden kurtardı.
Peki ama Türkiye’de Batı’daki gibi bü üç büyük karşı duruş yaşanmış mıdır? Hayır. İşte yaşayanan sorunların bir kısmı, gerçek anlamda bir aydınlanma süreci yaşanmamasından kaynaklanmaktadır. Modernleşme hareketi, elit bir kesime (askeri-sivil zümre) dayandığı için, toplumun geniş kesimlerine ulaşamamıştır. Gelecek yazımızda devam edeceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder