18 Nisan 2012 Çarşamba

Devlet ve Patron Suç Ortaklığı: İş Cinayetleri!




Adil Okay
okayadil@hotmail.com

Öğle buğusunda gün alnacında
Gün alnacında
Irgatlar oturmuş zeytin ekmeğe
Zeytin ekmeğe…”


İş cinayetleri dur durak bilmiyor. Gün geçmiyor ki yeni bir iş cinayeti haberi duyulmasın. Kimi gazetelerin üçüncü sayfasında geçiyor ölen işçilerin adları. Kimi TV kanalları da “lütfen” duyuruyor. Neyse ki “ana akım medya” denilen, hükümet ve sermaye yanlısı basının dışında muhalif basın var. Onlardan öğreniyoruz, “çağ atlayan”, sermaye ihraç eden ülkemizdeki patron-devlet işbirliği sonucu gerçekleşen iş cinayetlerini.

Daha birkaç gün önce Aşkale’de, saatlerce kurtarılmayı bekleyen 5 TEDAŞ işçisinin, donarak suya gömülüşlerini dehşet içinde izlemiştik. Devletin helikopterlerinin yarım saatte varabileceği bir uzaklıkta, tam üç saat, donmuş gölün ortasında devleti bekledi işçiler. Ama heyhat ne helikopterler kalktı pistinden, ne devlet erkânı yerinden. Yine bu ay Adana’da 10 işçinin baraj gölünde kaybolduklarını duymuştuk. Esenyurt’ta yangında ölen 11 inşaat işçisi, Tuzla’da bir gemide yaşanan patlama sonucunda ölen iki tersane işçisi, pencere silerken 10. Kattan boşluğa düşüp ölen ev işçisi, Elazığ’ın Maden ilçesinde çıkan hortum nedeniyle ölen 6 inşaat işçisi, Adana’da çocuklarını ısıtacak odun parası bulamadığı için kendini asan anne. Ve bu gün de Maraş’tan geliyor acı haber. Kot taşlama atölyesinde dört işçi patlama sonucu hayatını kaybetmiş. dokuz işçi de yaralanmış. Bunlar son bir ayın bilançosu. Bu yazıyı hazırlarken bir iş kazası daha düşüyor ajanslara: “Bursa’da vinç devrildi. Bir işçi öldü, dört işçi aralandı.” Raporlara göre ülkemizde her 7 dakikada bir iş kazası meydana geliyor ve her 10 saatte bir işçi “kaza” sonucu hayatını kaybediyor.

İş güvencesizliği! yasalaşıyor

“(…)yasalaşan 4+4+4 düzenlemesi ile yoksul emekçi çocuklarının küçük yaşlarda “stajyer” ya da “çırak” olarak işçiliğe adım atması hükümeti kesmemiş olacak ki, TBMM’ye sunulan yeni İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tasarısı ile 16 yaşından küçük çocukların ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılmasını yasaklayan düzenleme kaldırılıyor. Tasarıda ayrıca, kadınların da tehlikeli ve ağır işlerde çalışmasının önü açılıyor. Tıpkı 19. yüzyılda olduğu gibi. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, 2011 yılında en az 619 işçinin iş cinayetinde yaşamını yitirdiğini açıkladı. 2012’nin ilk üç ayına baktığımızda bu hızla giderse 2012’de bu rakamın çok daha üzerinde işçinin iş cinayetine kurban gideceğini söyleyebiliriz. En fazla ölüm, inşaat ve yol iş kolunda yaşanıyor. 14 yaşının altında 11, 15-17 yaş Aralığında 17, 18-27 yaş Aralığında 102, 28-50 yaş aralığında 235 ve 51 yaş üstünde 66 işçi yaşamını yitirmiş.”

Devlet erkânına sesleniyorum: Beyler, hanımlar, bu dünya öküzün boynuzunda durmuyor, işçilerin-emekçilerin ellerinin üzerinde yaşıyor. Onlar sayesinde hasat; ekmek, et, yumurta, süt. Onların sayesinde yapılabiliyor uçak, tren ve otobüsler seferleri. Onların sayesinde elektrik, enerji, arabalar, oyuncaklar… Ya işçiler-memurlar, ya siz, kendi sınıflarınızdan insanların, iş arkadaşlarınızın, yoldaşlarınızın, iş cinayetlerinde katline daha ne kadar sessiz kalacaksınız. Günümüz dünyasında daha az emekle, daha çok üretme olanaklarına rağmen, insanlık hâlâ neden günde sekiz saat çalıştırılıyor? Ve neden iş güvenliği yok. Bu soruları ne zaman yüksek sesle soracaksınız?

Teknolojik gelişmeden kim nemalanıyor

Dünyada, özellikle son çeyrek asırda, birbiri peşi sıra aklın sınırlarını zorlayan teknolojik devrimler yaşandı. İnternet, cep telefonları, DNA - genlerin çözümü, canlı kopyalama vb... Balta girmemiş orman kalmadı. Dünyanın en uzak köşesindeki hammadde kaynaklarına değin ulaşıldı. Üretimdeki verimlilik alabildiğine arttı. Sermaye sınıfı kârını katladı. Sosyal sınıflar arası uçurum derinleşti. Çalışanların hakları ve gelir düzeyi ise bu gelişmelerle aynı oranda artmadı. İşçiler, memurlar, teknisyenler, bürokratlar hâlâ günde sekiz saat çalışıyor, çalıştırılıyorlar. Kimi ülkelerde (Türkiye’de bazı işkollarında) işgünü sekiz saati de geçiyor. Oysa insanlar bu gelişmelere paralel olarak, daha az -örneğin günde dört saat- çalışarak aynı ücreti almalıydı. Bu da ancak daha adil bir üretim ve bölüşüm koşullarında mümkün olabilirdi.

Bunlar kimilerine göre ütopya sayılıyor. “Artı-değer, emek sömürüsü, sermayenin, kâr daha çok kâr için insanı ve doğayı katletmekten kaçınmaması” ve diğer saptamalar, sözünü ettiğim bu “kimilerine” göre eskidi, modası geçti. “El emeğine gereksinim kalmayacak, artık insanlık ve ülkemiz çağ atladı, bilişim sektörü mutluluk getirecek, tarihin sonu, yaşasın kapitalizm, küreselleşme” diyenler, bu gün kapitalizmin dünya genelinde girdiği krizden sonra suspus oldular. Elbette sorunlar çözülmedi. İşçiler iş kazalarında, iş cinayetlerinde ölmeye devam ediyor. Emekçi çocukları savaşlarda ölmeye devam ediyor. Bizim başbakanımız savaş çığırtkanlığına devam ediyor. Ülkemizde çeyrek yüzyıldır devam eden adı konulmamış savaşı durdurmak, Kürt sorununda çözücü adımlar atmak yerine, Suriye’ye de saldıralım diye haykırıyor. Irak’a, Libya’ya ağababalarınız saldırdı da ne oldu. Hangi demokrasi, hangi istikrar, hangi refah sağlandı. Olan yine emekçiye, mülksüze, işsize ve çocuklara oldu. Savaştan kaçacak parası olmayan bir buçuk milyon sivil katledildi. Milyonlarca insan evsiz kaldı.

Katil Kim

Yıllar önce Tarsus'ta, hemzemin geçitte bir tren, işçi taşıyan bir kamyonu biçmiş, onlarca tarım işçisi hayatını kaybetmişti. Yollara ırgatların zeytin ekmekleri saçılmıştı. Bu kaza üzerine trenlerde güvenlik sistemi tartışıldı. Bariyer sorunu v.b. Ve o ölen onlarca işçi, onların geride bıraktıkları çocukları unutuldu. Bu işçiler sigortalı mıydı, tazminat ödendi mi? Sorulmadı. Hiç kimse o işçilerin kamyonla taşınmasını eleştirmedi. 'Kamyonla işçi taşımak insanlık dışı bir uygulamadır, katliama davetiye çıkarılıyor, işçilerin canının değeri yok mu', denmedi. Diyenlerin de sesi duyulmadı. Bu konu hakkında “Devlet kazası ve Katil Kim” başlıklı bir yazı yazmış ve şu soruları sormuştum: Katil trendi. Olmayan bariyerdi. İşçilerin şansı yoktu. Öyle mi? Ya o işçileri çalışmaya kamyonla götürüp getiren patronların suçu yok muydu? Ya o işçileri kamyonun arkasında görüp müdahale etmeyen trafik polislerinin yani devletin suçu yok muydu? Ya o işçileri kış soğuğunda, yazın kavurucu sıcağında kamyonların arkasında, hatta traktörlerin römorklarında görüp tepki göstermeyen bizim suçumuz yok muydu?

Evet, tekrar soruyorum katil kim? Ve bu iş cinayetleri ne zaman sona erecek?

Hiç yorum yok: